Cemaat AKP kavgası bahane, yolsuzluk şike şahane
Gezi eylemlerinde gördüğümüz tablonun üstünden çok uzun bir zaman geçmedi. Beraber 'Faşizme karşı omuz omuza' diyerek kol kola girdiğimiz günleri daha dün gibi hatırlıyoruz
Eren YILMAZ
Ankara-Keçiören
Malum, gazete spor sayfasından okunmaya başlanır bizde. 3 yıldan bu yana spor sayfalarında değişmeyen gündem futbolda şike operasyonu. Gündem Yargıtay'ın Aziz Yıldırım'ın cezasını onaması ile yeni bir boyut kazandı. Şike ile yatar şike ile kalkarken; bir turnuvaya daha katılamayan futbol milli takımı, yabancı sınırı uygulaması ile çözüleceği beklenen yerli futbolcu yetiştirme sorunu ve sayamayacağımız pek çok sorunla boğuşan bir ülke duruyor.
"Aslında şike hiç yoktu, bunlar birilerinin kuyusunu kazmak için oynanan oyunlardı. Her şey gayet güzel gidiyordu. Hatta herkes şike yapıyordu, bunda garip olan neydi?" gibi söylemleri ilk günden beri duyuyoruz. Bu kadar laf kalabalığı arasında, futbolun asıl tartışılması gerekenleri konuşulmazken, futbolun günden güne endüstriyel bir hal almasını, futbol ağababalarının arasındaki rant kavgalarının yansımalarını taraftarlar olarak tartışıyoruz.
AZİZ YILDIRIM YALNIZCA BİRİ
Hepimiz tuttuğumuz takımın cep-hesinden olayları birbirimizi yiyerek konuşuyoruz. Aslında Gezi eylemlerinde gördüğümüz tablonun üstünden çok uzun bir zaman geçmedi. Beraber 'Faşizme karşı omuz omuza' diyerek kol kola girdiğimiz günleri daha dün gibi hatırlı-yoruz. Süper Kupa maçını beraber izleme girişimi ve statlarda atılan birçok sloganla futbolun ve ülkenin egemenlerine korku salmıştık. Ne yayıncı kuruluşun, maç sırasında taraftarların hükümet karşıtı tezahüratları sırasında taraftarların seslerini kısması, ne de kulüplere yağdırılan cezalar durdurabilmişti bizi. Ancak son yaşananlarla birlikte yine başladığımız noktaya döndük.
Cemaat - AKP arasındaki kavga günden güne kızışırken, meselenin ucu şike soruşturmasına bağlandı. Aziz Yıldırım'ın yıllardır kara paraları futbol üzerinden te-mizlediği iddia edilirdi. Türkiye futbolunu yönetenlerin ülkeyi yönetenlerden bir farkının olmadığını biliyoruz elbette. Aziz Yıldırım bu figürlerden yalnız biri. Onun gibi çok örnek olduğunu biliyoruz.
SAY SAY BİTMEZ
Aziz Yıldırım'dan bahsederken, diğer kulüp başkanlarının çok temiz olduğunu elbette söylemiyoruz. Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, 'Haksızlıklardan hesap soracağız' sloganının arkasına sığınıp, manidar bir şe-kilde AKP mitinglerinde boy göstermedi mi? O dönem Trabzonspor forması giyen Fatih Tekke, Gökdeniz Karadeniz gibi futbolcuların arabalarını, dükkanlarını taramalı tüfeklerle tarayan saldırılara ismi karışmadı mı? TFF Başkanı Yıldırım Demirören, geçmiş dönemde Beşiktaş kulübünü kendine borçlandırıp, servetine servet katmadı mı? Yıllardır taraftarı olduğum Galatasaray, yıllarca transfer bedellerini, futbolcu maaşlarını, maç bileti gelirlerini düşük gösterip doğrudan vergi kaçırdıkları iddia edilen ve vergi affından en fazla yararlanan takım. Türkiye'nin en ünlü mafyalarından Sedat Peker'in yeğeni, Sivasspor başkanı olan Mecnun Otyakmaz'ın karıştığı haltlardan, Ankaragücü kulübünün Gökçek ailesi tarafından hiç edilmesine kadar süren olaylarla örnekleri artırabiliriz.
HESABINI TARAFTARLAR SORABİLMELİ
FENERBAHÇE taraftarının sürecin en başından beri aldığı tutum bence tartışılması gereken bir konu. Fenerbahçe taraftarlarının ve diğer taraftarların şunu anlaması lazım; ortada bir haksızlık varsa, bunun hesabını önce taraftarlar sorabilmeli. Ancak öyle bir algı yaratıldı ki; Aziz Yıldırım Hükümete muhalif, neredeyse devrimci bir insan oldu. Evet, Fenerbahçe taraftarı 'Ali İsmail Korkmaz Fenerbahçe yıkılmaz', 'Hükümet istifa' sloganları ile Kadıköy'ü inletirken, örnek bir taraftar tutumu almıştır. Ancak Aziz Yıldırım'dan bir Fidel Castro yaratmak ve böyle bir çabaya girmek doğru değil. Aziz Yıldırım'a bir haksızlık yapıldığını düşünmek yerine, kendisine yolsuzluklarla yapılan haksızlıkların hesabını sormalı taraftarlar.
FUTBOLA SİYASET KARIŞTIRMAYIN!
Futbol, en hızlı endüstriyelleşen 'sektörlerden' birisi haline gelmiş durumda! Futbolu yönetenlerin her biri, büyük holding sahibi, ülkelerin büyük burjuva ailelerinden birinin bir ferdi durumunda. Yıllardır emekçilerin çalışarak kazandığı paralarla ödediği vergiler, kulüplerin bir iki 'ağlamasıyla' hemen silinebiliyor. Kendi ceplerini doldurup, bizlerin duygularını sömüren bir noktada dönüyor mesele.
Bu noktada 'Futbola siyaset karıştırmayın' sözü ne kadar geçerlilik kazanabilir? Futbolun kendisi kirli siyaset dünyasında ipliği pazara çıkmış bir halde dururken, nasıl futbola siyaset karışmasın. Onların istediği; bizim dönen oyunlara sessiz kalmamız, hiçbir şey söylemememiz. Kendi siyasetlerini dilediği gibi karıştırabilirler futbola ancak taraftarların en ufak karşı duruşu onlar için tahammül edilemez bir şey. Ana babalarımızın söylediği o söz kulağımda çınladı şimdi: "Onlar 'top'tan para kazanıyor, sen mi kazanıyorsun sanki?"
FUTBOL EZİLEN HALKLARIN MUTLULUĞUDUR
Portekiz'in faşist diktatörü Salazar: 'Halkı uyutmak için 3F gereklidir. Fado, Fiesta, Futbol.' demişti. Dünyada yılın en iyi futbolcusu ödülünü kazanan ilk ve tek Afrikalı futbolcu, futbolun Mandela'sı George Weah ise: 'Futbol ezilen hakların mutluluğudur.' demişti. Ne de güzel söylemiş değil mi?
Zaten mahalle maçlarından bildiğimiz gibi; futbol, bizim en mutlu olduğumuz şeydi küçükken. Belki birçoğumuz için hala öyledir. En küçük olan kaleye geçerdi, üç korner bir penaltı olurdu. Skor ne olursa olsun birisi eve çağrıldığı an 'golü atan kazanır'dı. Futbol bizim için hala; 'Alman kale' oynarken, arkadaşlarımızın onlarca kez sektirdiği topa, yere düşürmeden vurduğumuz rövaşatayla gol atma çabası kadar güzel. Biraz fazla romantik oldu belki ama ne yapalım. Futbol egemenlerin elinde günden güne rezilleşirken, nefreti, paylaşılan mutluluğa çevirelim.
DÜNYADA DURUM FARKLI DEĞİL
SADECE bizim ülkemizde değil bu örnekler kuşkusuz, dünyanın en 'büyük' kulüplerinin karıştığı skandallar da ortada. Juventus'un vakti zamanında yaptığı şikeyle birlikte küme düşürülmesi, son dönemde Barcelona'nın Neymar transferinde yaptığı usulsüzlüklere ilişkin iddialar, bahis skandalları... Say say bitmez. Ancak futbol öyle bir noktaya geldi ki; Real Madrid'in Ronaldo'ya 96 milyon avro, Gareth Bale'e 100 milyon avro vermesi normal hale geldi. İspanya ekonomik krizin etkilerinden emekçilerin sırtına yükledikleriyle kurtulmaya çalışırken, futbol tekellerinin böyle paraları rahatlıkla harcaması büyük bir çelişkiyi gösteriyor.