‘Çerkeslerin taleplerini gün yüzüne çıkartan işler yapmak gerekiyor’
‘1864 Değişen Dünyada Çerkesler’ belgeseli isminden de anlaşılacağı üzere değişen dünyamızda talepleri, özlemleri, beklentileriyle Çerkesleri bizlerle buluşturuyor.
Özlem TEMENA
‘1864 Değişen Dünyada Çerkesler’ belgeseli isminden de anlaşılacağı üzere değişen dünyamızda talepleri, özlemleri, beklentileriyle Çerkesleri bizlerle buluşturuyor. Bu yıl içinde Sochi’de gerçekleşecek olimpiyatları protesto eylemleriyle başlayan belgesel; Çerkezlerin farklı yönleri ve özelliklerini izleyiciye sunuyor. Gezi eylemlerindeki Çerkeslerden Suriye’deki savaşın en yakın tanığı Reyhanlı’da yaşayanlara kadar farklı yöre ve bölgelerden Çerkesler... Belgeselin Yönetmeni Ercüment Akdeniz’le belgeselini, Çerkesleri ve Sochi’yi konuşuyoruz.
“Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkes ve tüm diğer halklar… diye yazar bu topraklarda dağıtılan bildirilerin üzerinde. Konuşma metinleri böyle başlar çoğu zaman, böyle biter bazen de ortak yayınlanan deklarasyonlar…” ifadesi yer alıyor belgeselin tanıtımında. “Kimdir bu Çerkesler? Nasıl yaşar ve ne hissederler?” cümlesiyle devam ediyor. Peki, şimdi biz soralım kimdir Çerkesler?
Çerkesler, tarihsel ve kültürel olarak oldukça orijinal özelliklere sahip ve bu bakımdan incelenmeye değer kadim bir halk. Ne yazık ki dünyada vatanı olmayan bir halk. 1864’teki Rus-Çerkes savaşında Çerkesler yenildi. O savaşla birlikte Çerkes halkına dönük soykırıma varan büyük bir katliam yapıldı. Geriye kalanların büyük bölümü Sochi bölgesine toplanarak sürgüne gönderildi. Daha çok deniz yolu kullanılarak, gemilerle sürüldüler. Çoğunluk Osmanlı yönetimi altındaki Anadolu topraklarına getirildi. Bir bölümü de Ürdün, Suriye, Lübnan ve diğer Arap topraklarına dağıtıldı. Bu süreçte tarihçiler bir buçuk milyon insanın kırıldığını ya da öldüğünü kaydediyor. Osmanlı yönetimi o dönemde imzalanan bir anlaşmaya dayanarak sürgüne gönderilen Çerkeslere kapılarını açıyor. Anadolu’ya getirilen sayının beklenenden oldukça fazla olduğu da kaydedilen notlar arasında.
Osmanlı bu işten ne gibi bir çıkar sağlıyor?
Osmanlı çok uluslu bir imparatorluk olduğu için o dönemin yönetimi Çerkesleri çeşitli bölgelerde tampon bir güç olarak kullanmak istiyor. Örneğin Balkanlara geçiş bölgesi olan Trakya’da tampon bir güç olarak kullanıyorlar. Bolu ve çevresine, Kayseri’ye, Balıkesir-Gönen’e yerleştiriliyorlar. Mesela ilginç bir örnek var; Çerkezköy’de kölelik sistemi oluşuyor ve Çerkesler orada açlık içinde çalıştırılıyor. Kölelik sistemine karşı ayaklanıyorlar yani bir köle ayaklanması gerçekleşiyor ve bu ayaklanma şiddetle bastırılıyor. Sürgün bitmiyor ve bu kez Osmanlı yönetimi altında; Çerkezköy’den, Gönen’den diğer illere sürgünler başlatılıyor. Anadolu’nun birçok yerine dağılmış, dağıtılmış Çerkesler, yıllarca kimliklerini saklamak zorunda kalıyor.
‘KİM BU HALKLAR, NASIL YAŞARLAR VE NE İSTERLER?’
Sizi, Çerkesleri çalışmaya iten neydi?
Bu soruyu bana çok kişi sordu. ‘Yoksa Çerkes misin?’ sorusunu yöneltenler oldu. Bakın; yıllarca Kürt sorunu ve Kürt halkına ilişkin çalışma yapan insanlara da benzer sorular soruldu. O insanlara ‘Yoksa sende Kürtlük mü var?’ dendi. Çerkeslerle ilgilenmek, onların sorunlarına eğilmek için Çerkes olmak gerekmiyor. Kanımca bu alanda çok büyük bir boşluk var. Unutulmuş bir halk olarak, çeşitli kıtalarda vatansız yaşayan kadim bir halk olarak Çerkeslerin öyküsü oldukça ilgimi çekti. Hani o bildik konuşma metinleri hep ‘Kürtler, Araplar, Çerkesler…’ diye başlar ama bunu söylerken ben bilmek gerektiğini düşünüyorum; ‘Kim bu halklar, nasıl yaşarlar ve ne isterler?’
Çeşitli belgesel filmler var bu konuda elbette. İçlerinde iyi çalışmalar da var ama bunlar bir yerde bana yeterli gelmedi. Mesela sadece tarih özeti olan belgesel filmler var ya da sadece yemeklerini, geleneklerini, kültürlerini anlatanlar var, ötesi yok! Çerkes halkının talepleri ve özlemleri yok. Çoğunlukla sırtını sadece Türkiye’ye ya da Türk milliyetçiliğine dayayıp hedefe Rusya’yı koymakla yetinen belgesel filmlere rastladım. Fakat gerçekte işin esası böyle değil. Çünkü Türkiye’de, Ortadoğu’da süren acıları ve Çerkes halkının taleplerini gün yüzüne çıkartan işler yapmak gerekiyor.
HALK YAŞADIĞI SÜRECE TALEPLERİ ÖLMEZ
Bu aşamada sizin belgeselinizin önemli bir açığı da kapattığını söyleyebiliriz. Çünkü Çerkeslerin her zaman devlet güdümlü olduğuna dair algılar var ve bunun eleştirisi de yer alıyor belgeselde.
Çerkesler yıllar içinde dilini konuşamaz ve unutur hale getirildi, soy isimlerini kaybetti. Bu durumun kendisi bile onların ne kadar baskı ve asimilasyon altında tutulduğunu gösteriyor. Fakat bir halk yaşadığı sürece bu ve buna benzer talepler ölmez. Bu talepler canlı kaldığı sürece de halklar egemen güçlerin karşısına er ya da geç çıkar. Ben, Çerkeslerin geçmiş yıllara nazaran taleplerine daha sıkı sarılmaya başladıklarını görüyorum. Bunda elbette Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da baş gösteren halk başkaldırılarının etkisi kadar Kürt özgürlük mücadelesinin de önemli bir etkisi var. Türkiye’nin ve Türkiye ile birlikte tüm bölgenin demokratikleşmesi isteği Çerkesleri de içine çekiyor.
Nasıl karar verdiniz bu belgesele?
Anadolu topraklarında o kadar çok halk var ki, bence hepsi için ayrı çalışmalar yapılmalı. Geçtiğimiz günlerde bir teklif geldi. Kıtalara dağılmış Çerkesleri konuşturacağımız ve onları kısa bir filmde buluşturacağımız bir proje bu, değerlendiriyoruz. Ama esas olarak Türkiye’nin aydın, sanatçı ve akademisyenleri bu sorunlara el atmalı. Sonuçta bizimki oldukça mütevazı bir çalışma. İnsanların belgesel filmimizi izledikten sonra “İşin aslı böyle miymiş?” diye sorarak bu sorunla yüzleşmiş olmaları benim için çok kıymetlidir.
Karadeniz’in acı bir hatırası var Çerkesler için, neden?
Bir savaşın, soykırımı hedefleyen bir sürgünün acı hatırası var Çerkeslerde ve bu yıllardır silinmiyor. Çerkesler uzun yıllar balık yemiyorlar örneğin. Karadeniz’e öfkeliler; çünkü sürgün sırasında çok insan ölüyor, denize atılıyor. Bu acılara günümüzde yenileri eklendi. Akdeniz’in sularına gömülen mültecilere bakmak gerekiyor. Suriye’den kaçan iki buçuk milyon insanın öfkeli ağıtlarına bakmak gerekiyor. İşin ilginç tarafı şu ki; 1864’de Rusya’dan kaçıp Suriye’ye sığınan Çerkesler 2013’de yine bir savaşın kurbanı oldu. Şimdi bir kez daha sürgün yollarında Türkiye’ye ve diğer ülkelere sığınmak zorunda kalıyor.
Belgeselde Çerkesleri farklı yönleriyle izliyoruz?
Filmi çeken ya da fikirleriyle destek olan arkadaşlarla çeşitli tartışmalar yaptık. 1864’ten bugüne bir öyküyü anlatacaktık. Nihayet 2012 Aralık ayından itibaren çalışmaya başladık ve derken 2013’e girdik. Bakın 2013 öyle bir yıl oldu ki, biz o filmin senaryosunu değiştirmek durumunda kaldık. Ne vardı 2013’de; mesela halk ayaklanmaları vardı Ortadoğu’da. Biz bu gelişmeler ışığında “Çerkesler nasıl etkileniyor?” sorusunu sorduk ve onu vermeye çalıştık. Katliamın yıldönümüne atfen tüm dünyada “21 Mayıs Platformu” oluşturuldu. Burada çekimler yapma, ropörtajlar gerçekleştirme imkanımız oldu. Ardından üzücü Reyhanlı patlaması gerçekleşti. Reyhanlı’da yaşayan Çerkeslere ulaştık; Ürdün’de, Suriye’de yaşayan akrabaları vardı onların. Tüm bunları konuşma fırsatımız oldu. Mayıs sonunda Gezi Parkı-Haziran direnişi patlak verdi. Öte yandan Şubat 2014’te Sochi’de kış olimpiyatları yaklaşmaktaydı. Bütün bu gelişmeler üzerine belgeselimizin adı da konsepti de değişti ve nihayet belgeselin adı “1864 Değişen Dünyada Çerkesler” oldu.
Reyhanlı’da yapılmış röportajlar var belgeselde. Peki, Suriye’deki savaş Çerkesleri nasıl etkiledi?
Bu çok önemli bir mesele! Savaş şiddetlenmeden önce Antakya’da bir süre bulunma fırsatım oldu. Antakya insanı gergindi ve kenti bir endişe hali sarmıştı. Reyhanlı patlamasının bir amacı da Reyhanlı’da ve Hatay’da Sunnilerle Alevileri birbirine kırdırmaktı. Orada Çerkesler de yaşıyorlar ve savaştan etkileniyor. Çünkü mezhep çatışmalarının yaşandığı yerde en zayıf halklar yok olur. Zaten sürgünlerle oraya gelip yerleşmiş Çerkes halkının bu kez oradan da sürülme ihtimali var. Çok ilginçtir; Suriye savaşında savaştan kaçan bin kadar Çerkes Türkiye’ye sığınıyor. Türkiye Çerkesleri çok ciddi bir dayanışma ağı kurarak onları evlere dağıtıyorlar. Devletin kurduğu kamplarda kalmıyorlar çünkü oraları güvenli bulmuyorlar. Düşünün; Çerkesler Kafkasya’dan çıkıp Marmara’ya, Trakya’ya, Karadeniz’e, Gönen Manyas’a; deniz yoluyla Lübnan’a Ürdün’e yerleşiyor. “Yaşayabilecek bir yer buldum” derken şimdi bir savaş daha çıkıyor ve göç tersine dönüyor!
HALKLAR BİRBİRİNDEN POZİTİF ETKİLENİYOR
Belgeselde özetle ‘Ne zamanki halklar birbirleri için mücadele edecek, o zaman daha iyi anlaşacağız’ deniliyor; bunu açar mıyız biraz?
Bence burada Kürt halkının yıllardır sürdürdüğü mücadele çok önemli. Bu mücadele Kürtlerle birlikte Ermeni, Süryani, Yezidi, Çerkes, Nusayri ve diğer irili ufaklı bütün halkların; ezilen, yok sayılan inanç gruplarının da önünü açtı. Ülkemizde, yıllarca Kürt halkının taleplerine karşı milliyetçilik örgütlendi. Mesela Lazlar, Çerkesler ve hatta Araplar üzerinde milliyetçi rüzgârlar estirildi ama bu artık kırıldı, kırılıyor. Halklar artık birbirinden pozitif olarak etkilenmeye başladı. Uzun yıllar, kendi içinde kapalı kalmış bir halk olarak Çerkeslerin taleplerini dile getirmesi, bir bütün olarak demokrasi güçleriyle çabucak birleşmesi o kadar da kolay değil elbette ama bu giderek güçlenecektir. Barış görüşmeleri de bu yönde önemli bir katkı sağladı. Son olarak Rojava’da ilan edilen toplumsal mutabakat metninde farklı kimliklerin, dillerin tanınması ve halkların ortak demokratik yönetimde temsil edilmeleri diğer ezilen halkları da etkileyecektir.
Peki ‘Değişen Dünyada’ talepleri nelerdir Çerkeslerin?
Çerkeslerin taleplerini sadece Rusya ile sınırlamak bu saatten sonra artık marjinal kalır. Çünkü Çerkesler de Anayasa tartışmalarında yer bulmak istiyorlar. Soyadlarının değişimini istiyor, Çerkes dilinin bir eğitim dili olarak tanınmasını istiyor. Tarih derslerinin yeniden ve doğru biçimde yazılması gibi talepleri var. Rusya bakımından ise özürden başlayarak katliam ve soykırımın tanınması, geri dönüşlerin sağlanması, vize ve kota engellerine son verilmesi, tazminat ve toprak talepleri dile getiriliyor.
Gezi görüntüleri var belgeselde, Çerkesler için ne ifade ediyor Gezi?
Belgesel çekilirken Gezi olayları patlak verdi. Biz zaten Haziran direnişinin içindeydik. Gezi’de, toplumun birbirine karşı önyargılı olan çeşitli kesimleri bir araya geldi ve bu atmosferden etkilendi. Çerkesler de orada hem yer aldı hem de etkilendi. Gezi’den sonra “hiç bir şey eskisi gibi olmayacak” sözü çok kullanıldı. Bence bu söz Çerkesler için de geçerli. 2013 yılından sonraki bütün gelişmeler Çerkesler için aynı şeyi ifade ediyor. Türkiye’de ve Ortadoğu’da halkların demokratik mücadelesi ve demokratik dönüşüm seçeneği Çerkeslere ve diğer ezilen halklara umut vermeye başladı.
Son olarak Sochi olimpiyatları yaklaşıyor, ne düşünüyorsunuz kış olimpiyatları için?
Bir panelde dinlemiştim; Anadolu’nun neresinde bir olimpiyat düzenlemek isteseniz orada bir katliamın izlerini bulursunuz diye! Elbette kimse ne olimpiyatlara ne de sporculara karşı! Ben Çerkes toplululuklarının çoğunlukla bu duyguyu taşıdıklarını görüyorum. Fakat tarihsel bir kırımın kenti olarak orada sanki böyle bir şey hiç yaşanmamış gibi olimpiyat düzenlenmesini de elbette doğru bulmuyorum. Sochi Olimpiyatları ve böylesi sorumsuz bir organizasyona duyulan tepki Çerkesleri daha çok birleştirdi. Kış olimpiyatları boyunca Çerkeslerin çeşitli demokratik protestoları olacaktır. Ön yargıları bir kenara bırakarak ve esas olarak Çerkes olmayanların bu sese destek olması gerekir.
BİR TEŞEKKÜR
Belgeselin sonuna gelince, geçen isimlere baktığımızda bir çok isim geçiyor ve aslında ne kadar kollektif bir iş yapıldığının bir göstergesi, söyleşimizin sonunda Ercüment Akdeniz emeği geçen herkese tek tek teşekkürlerini iletiyor:
Bu filmin mayalanması Hayat Televizyonu’nda oldu bir kere; televizyonumuza bir teşekkür etmek gerek. Ayrıca Mehmet Eren Bozbaş, onun sihirli parmakları var ve müthiş bir yetenek, kurguda, çekimde çok emeği geçti. Özlem Akyolun röportajlarda çok büyük etkisi oldu. Ayrıca kurguda Damla’nın, Ahmet’in, ve Gökhan’ın çok büyük yardımı oldu. Özcan Yaman’a ve Mesut Kara’ya da çok teşekkür ederiz.