Mutlu tablonun ağır işçisi kadın
Albümü açıp geçmişi tazelerken bir fotoğraf takılıyor Hüseyin Özdemir’in gözüne. Eşini ilk kez görüp evlenmeye karar verdiği o siyah beyaz fotoğrafı fark edince felçli bedenini inkâr edercesine canlı parlıyor gözleri, gülümsüyor. Hayriye Özdemir onun 49 yıllık eşi, bakıcısı, doktoru her şeyi. Bir sevgi ve vefa örneği olarak göz kamaştıran bu tablonun tüm yükünü çeken Hayriye Özdemir’in hikayesi ise çocuk işçilikten sigortasız çalıştırılmaya, devletin sağlık politikasından kadının erkekle eşit haklara sahip olamamasına kadar memleketin yakıcı sorunlarının özeti.
SİGORTA YOK, MAAŞ YOK, İŞ ÇOK
14 yaşında babasının vefatıyla artık işçi olmuş Hayriye teyze. Abileriyle birlikte bağırsak dükkanını çekip çevirmeye başlamış. Maaş neyse de sigortasız geçen 5 senesine üzülüyor, zira çok sonra eşiyle işleteceği manav dükkanında da kayıtsız, sigortasız bir işçi olmuş. Yalnız bir 3,5 yılı var trikoda işçi olarak çalıştığı günlerden sigorta yaptırabildiği. Daha sonra geçmişe dönük sigortasını devam ettirmek istemiş ama istenen parayı temin etmesi mümkün olamamış.
Evliliği boyunca çalışmak istemiş ancak eşi “kadın çalışmaz” diyerek izin vermemiş. O tarihlerde kadının çalışmak için kocasından imzalı izin belgesi alması gerektiğini birçoğumuz bilmeyiz. Hayriye teyze anlatıyor: “73-74 senesi... ‘Kocandan imzalı belge getir’ diyor patron. İzin vermezse çalışamıyordunuz.” Çocukluktan bu yana işçi olan Hayriye teyzenin şu an kendine ait hiçbir yasal bir güvencesi yok.
‘GÜNÜ BİTENE’ KADAR TEDAVİ
28 yaşında kendisini fotoğraftan gören bir erkekle evlendirilmiş ağabeyleri tarafından. “Acı tatlı 49 yıl yürüttük evliliğimizi. Çocuklarımızı okuttuk okutabildiğimiz kadar” diyen Hayriye teyze gururla bahsettiği iki kızının evlenmesiyle eşiyle hayatlarına yalnız devam ettiklerini anlatıyor. Eşi, emekli olduktan sonra birçok işte çalışmış geçinebilmek için ta ki sağlık sorunları baş gösterene kadar. 4 yıldır ise eşi felçli. Bu cümle kısa yazılıyor ama yazıldığı kadar kolay yaşanmıyor işte. Doktor süreçleri başlamış, yaşamaz demişler eşi için, o yaşatmış! Hastanelerde geçen ayların sonunda eşi yalnızca bir adım atabilmiş ama “günü doldukları” gerekçesiyle hastaneden çıkartılmışlar. Evlerine dönen yaşlı çiftin kendi kaderiyle baş başa kaldıkları dönem de böylece başlamış. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden doktor yardımı almak için 153’ü aramışlar. Haftada bir doktor evde ziyaret etmeye başlamış, yine “günleri bitene kadar”. Daha sonra kendi eşinin doktoru olmuş Hayriye Özdemir.
BİZE ZAM, ONLARA YALI
Sosyal Hizmetler Müdürlüğü’nün yaşlı hastalar için verdiği maddi yardımdan faydalanmak istemişler. Bir matematik hesabıyla tek eşin maaşıyla geçinen aileyi yardım için “yüksek gelirli” bulmuş devlet. Yardım için kişi başına düşen gelirin asgari ücretin 3’te 2’sinden az olması şartı aranıyor.
Hayriye Özdemir’in o sakin ses tonun ani yükselişi devletle aynı fikirde olmadığını gösteriyor. “Millete çaktırmadan her şeyin üstüne zam konuyor. Millet bunun farkında değil mi? Zor geçiniyoruz.” Eşi söze karışıyor, “Biz gariban yaşamaya alışmışız” diyor. Paradan bahsedilince Hayriye teyzenin aklına bir türlü anlayamadığı para dolu ayakkabı kutuları geliyor: “Çok dalavereler var” diyor. “Ben niye kocama yalı alamıyorum boğazda? Bugün Türkiye, ya çok fakir ya çok zengin. Zengin fakir de biraz eşit olursa çok iyi olur. Fakir çok eziliyor”.
Evrensel'i Takip Et