Taş deyip geçmeyeceksin!
Aydın ÇUBUKÇU
Hiçbir mineral onun kadar değerli ve onun kadar lanetli değil. Yalnız zenginliğin, ihtişam ve kudretin simgesi değil, aynı zamanda kalleşçe komploların, ihtiraslı aşkların, vahşi cinayetlerin, ihanetlerin de simgesi. Bütün özellikleriyle egemenliğin simgesi yani… Tacındaki elmas ne kadar büyükse bir kralın, o, o kadar cani, o kadar muhteris, o kadar kalleş ve o kadar zengin demektir! Ne kadar ülke soyduğunu ve kaç cana kıydığını o parıltılı taşa bakarak anlayabilirsiniz.
***
Bu taşı değerli ve pahalı yapan, onun elde edilmesindeki inanılmaz güçlükler değildir. Onun içinde, yalnızca "billurlaşmış insan emeği" değil, her ırktan, her cinsten, her yaştan insanın pıhtılaşmamış kanı da vardır. Az bulunur ve çok zor elde edilir olmasında harcanan emek, Değer Teorisini ilgilendirir; ışıltısının örttüğü ve görünmez kıldığı kan ise insan oluşumuzun bize yüklediği bütün değerlerimizi…
***
Tarih boyunca ona yakıştırılan egemenlik ve zenginlik simgesi olma özelliği olmasa, “en sert mineral” özelliğiyle hayatımıza ancak bilim ve teknolojinin ihtiyaç listesinden girebilirdi. Bugün elde edilen elmasın yaklaşık % 80'i sanayide kullanılıyormuş. Ama bu miktarın fiyatı, toplam elmas fiyatının yalnızca %25-30'unu oluşturuyormuş. Geriye kalan %75 kadarı, kuyumcu vitrinlerinde…
***
Sanayide, büyük iş makinelerinden küçük cam kesicilere, matkaplardan, perdahlayıcılara kadar pek çok delme-kesme-yontma aletinde ya da makinesinde kullanılan çok miktarda elmas, kuyumcu vitrinindeki kardeşlerinden yalnızca renkleri ve parlaklıklarıyla farklı. Hafif kahverengiye çalan, çamurluymuş gibi duran bu taşlar için harcanan çaba, diğerlerinden daha az değil, ama aynı topraktan çıkıp da renkleri sevimsiz olanların yolu orada ayrılıyor. Birincileri dünya egemenlerinin kirli oyunlarının sahnesi bekliyor, esmer olanlar işçi sınıfının elleriyle buluşup delmeye, kesmeye, yontmaya koşuyor.
***
Fransız Devrimi’nde kafasını Giyotine teslim eden büyük bilgin Lovoisiere, laboratuarında yapay elmas yapmaya çalışırken, bu taşın saf karbon olduğunu, bildiğimiz kömürden başka bir şey olmadığını keşfetmişti. Bu küçültücü bilgiye rağmen, Balzac “Mutlak Peşinde” adlı romanında, Mutlak'ı elmas gibi tahayyül etmişti.
Eski simyacılar, her madeni altına çevirebilecek bir “şey”in var olduğuna inanıyorlardı ve ona “Felsefe Taşı” adını takmışlardı. Felsefe Taşı arayışı, simyacıların iki büyük hayalinden biriydi; öteki “ölümsüzlük iksiri!” Felsefe Taşı, adı üstünde yine elmasa benzer bir şey olarak hayal ediliyordu. Ölümsüzlük İksiri ise, “Elmas imbiklerden damıtılmış” olabilecekti!
İslam simyacıları da, büyücüleri de, hekimleri de karşılaştıkları çözülmesi zor her sorun karşısında, “elmas neşter”, “elmas ibrik”, “elmas tespih” vs. gibi araçlar aramışlardı…
***
Günümüzde en zengin elmas yatakları, Güney Afrika, Güney Amerika, Endonezya ve Hindistan ve Avustralya'dadır. Avustralya hariç tutulabilirse eğer, hepsi olağanüstü yoksulluk diyarlarıdır.
Sierra Leone başta olmak üzere bütün yoksul ülkelerde, elmas madenlerinde çalıştırılanlar, korkunç koşullara razı olan en yoksullardır. (National Geography TV'de bu konuyu işleyen müthiş bir belgesel vardı…) Büyük elmas şirketleri, faaliyet gösterdikleri her ülkede, Özel Savaş Şirketleri ile birlikte çalışmakta, sözde “elmas kaçakçılığına” karşı bu çetelerden yararlanmakta, işin aslı, elmas üretimini sürekli bir “iç savaş” ortamında sürdürmekte yarar görmektedirler. Bu ülkelerde kölece çalışma koşullarını kabul etmeyenlerin, “taş hırsızlığı” suçlamasıyla ellerinin kesildiği bilinmektedir. Vikipedi'de yer alan bir bilgiye göre, günümüzde elmas, savaş ölçütüyle de sınıflandırılmaktadır. Conflict ve Conflict-free elmaslar... Çatışmalı ya da çatışmasız, savaşlı veya savaşsız elmaslar! Savaş ortamı yaratılarak elde edilenlerin maliyeti oldukça düşük! Görece normal koşullar altında çalışan işçilerin çıkardıkları ise yüksek maliyetli ama "temiz"!
***
Camdan ya da daha düşük değerli kimi taşlardan elmas taklidi takılar yapılmasının tarihi de çok eski. Hint, Çin, Arap ikinci sınıf egemenler, bu icadın ataları… Sahte elması yutturabilmek için, taşın altına bir yansıtıcı madde, ayna sırrı vs. konabiliyor. Buna “foya” deniyor. Dilimizdeki “foyası meydana çıktı” deyiminde geçen kelimenin anlamı bu. Camı, ya da değersiz taşı elmas gibi gösteren sır!
AKP hükümeti, 2004'te elmas, pırlanta, yakut, zümrüt, topaz, safir, zebercet, inci gibi değerli taşların KDV'sini yüzde 18'den sıfıra indirdiğinde oğlunun gelinin bir değerli taş ve altın ticareti yapan bir şirkete ortak oldukları bilinmiyordu. Bilal ve Sema Erdoğan çiftinin ticaret sicilini gizleyerek bu alana yatırım yaptıkları 2009'da açığa çıktı. İlaç ve tıbbi ürünlerden, makarnadan, ekmekten, simitten KDV alınırken, pırlanta, elmas ve inci gibi değerli taşlardan alınan KDV'nin kaldırılması yeterince tuhaftı; ama işin foyası gecikmeden ortaya çıktı.
Çocuklar birazcık ticaret yapacak, ne var bunda? Üstelik zamanında, kendisi de kuyumcu-satıcı belgesine sahipmiş… İşin inceliklerini az çok öğrenmiştir.
Bir taşın nasıl olup da değerinin binlerce kat üzerinde bir fiyatla satılabildiğini, bunu alacak (ekonomik ya da siyasi) iktidar hastalarının her dönemde ne kadar çok bulunabileceğini ondan iyi kim bilir?
Evrensel'i Takip Et