Hayvana uzanan elin cezası
Hakimler, savcılar; işe “kedi köpeğin davası” olarak bakmaktan vazgeçmeli, bu işin kedi köpekle başlayan ancak insanla devam eden bir kanlı yol olduğu bilinci ile ellerindeki mevcut kanun maddelerini, hayvanların yaşam haklarının savunulması, kişilerin ve toplumun korunması amacıyla daha geniş yorumlayıp, daha geniş uygulamalılar.
Deniz Tavşancıl KALAFATOĞLU
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Edebiyat Bölümü Öğrencisi Mustafa Can Aksoy’un, yatağına çiş yaptığı gerekçesiyle kedisini bıçakladığı, hayvanın bağırsaklarını çıkardığı, hayvan can çekişirken kameraya kaydedip en son olarak da kafasına damacana şişe bıraktığı görüntülerinin, sosyal medyada paylaşılması ile birlikte biz hayvan korumacıların içine ateş düştü.
Sizlere, kısaca bu fiil karşısında yer alan hukuki düzenlenmelerden bahsetmek istiyorum.
Bu gencin, savunmasız bir kediye karşı hunharca hislerle giriştiği bu cani eylem, maalesef hukukumuzun iki ayıbı karşısında, bizleri tatmin etmeyen ceza ile karşılık buluyor.
Hukukumuzun ilk ayıbı karşımıza, hayvanı “mal olarak” görmesi ile çıkıyor. İkinci ayıbı ise “sahipli – sahipsiz hayvan” ayrımı yapması ile.
Bu durumda; bu hayvan, kendi hayvanı ise sahipli olmakla birlikte -kendi hayvanı, hukukumuza göre kendi malı olduğu için- 5199 sayılı Kabahatler Kanunu kapsamında değerlendirilerek “hiç kimse, kendi hayvanı dahi olsa kötü muamele yapamaz” maddesi uyarınca idari para cezası ile cezalandırılacaktır. Nitekim Eskişehir Orman ve Su İşleri Müdürlüğü; Aksoy’a, kanunun “Hayvanların, yaşadıkları sürece, tıbbî amaçlar dışında organ veya dokularının tümü ya da bir bölümü çıkarılıp alınamaz veya tahrip edilemez” şeklindeki 8. Maddesi gereği 1.800,00-TL para cezası kesmiştir.
Ancak bu gencin, hunharca öldürdüğü kedinin, derneğe ait bir kedi olduğu bilgisi doğrultusunda, Can Aksoy hakkında, Türk Ceza Kanununun 151/2. Maddesi uyarınca “mala zarar vermekten” 3 ay hapis cezası istemi ile suç duyurusunda bulunmak mümkün olacaktır. Nitekim İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu olarak bulunduğumuz suç duyurusunu takip edeceğiz. Ancak burada herkesin dikkat kesilmesi gereken önemli başka bir konu var.
Bilimsel gerçekler ışığında biliyoruz ki; Hayvana karşı işlenen her türlü şiddet içerikli eylemin, ilk uygun fırsatta ve ortamda insana yöneleceği muhakkaktır.
Zaten, sapkın olmayan, suça karşı eğilimi olmayan ve şiddet potansiyeli taşımayan hiçbir kimse, bir kediyi bıçaklayıp, bağırsaklarını dışarı çıkarıp can çekişirken de keyifle seyredemez.
NE YAPMALI?
Bu nedenle toplumun her bir parçasına çok önemli görevler düşüyor:
* Hayvan sevgisinden yoksun bir neslin yetişmemesi için öğretmenler, üstlerine düşen görevi yapmalılar.
* Çocuğunda, küçük yaşta hayvana karşı şiddet eğilimi gözlemleyen anne – babalar, bu eylemi davranış bozukluğunda erken teşhis için bir sinyal olarak kabul edip, çocuklarını bir psikoloğa veya psikiyatriste muhakkak götürmeliler. Eğer davranış bozukluğu ise, tedavi edilmemesi halinde psikopata ya da sosyopata dönüşme ihtimali olan çocuklarını baştan tedavi ettirmeli, hem çocuklarını hem de toplumu korumalılar.
Hakimler, savcılar; işe “kedi köpeğin davası” olarak bakmaktan vazgeçmeli, bu işin kedi köpekle başlayan ancak insanla devam eden bir kanlı yol olduğu bilinci ile ellerindeki mevcut kanun maddelerini, hayvanların yaşam haklarının savunulması, kişilerin ve toplumun korunması amacıyla daha geniş yorumlayıp, daha geniş uygulamalılar.
Ve en önemli adım olarak da milletvekillerimiz, hayvana karşı işlenen şiddet ve tecavüz eylemlerinin ez an 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmak üzere Türk Ceza Kanunu kapsamına alınması için yasama yetkilerini kullanmalılar.
Unutmamalıyız ki, şiddet tektir. Gücü, gücü yetene karşı yöneltir. Mağdurun kim olduğundan ziyade, failin kim olduğuna bakmak, onu mutlaka cezalandırmak gerekir.
Hayvanlar, canlılar zincirinin en zayıf halkasını oluşturur. Bu zincirin diğer halkalarını, sırasıyla; çocuklar, engelliler, yaşlılar, LGBT bireyler, kadınlar ve erkekler oluşturmaktadır. Biri, bir gün bu halkaların en zayıf olanı “hayvana” elini uzattığında, o biri, bir kere o basamaklardan ilkine çıktığında, eli, ilk uygun fırsatta halkanın diğer canlarına da uzanacak, o kanlı basamaklar tek tek yukarı doğru çıkılmaya başlanacaktır.
Tek başına, bir hayvanın öldürülmesi, bir cana kıyılması, kişinin cezalandırılması için yeter de artar bile. Ama bu zihniyetin gelişmesini beklemek demek, canlarımızı her gün kaybetmeyi kabul etmek demek olur.
O nedenle, hayvanı öldüreni sırf hayvan öldürdü diye cezalandırmak istemeyenler, bilmelidir ki, hayvana elini uzatan bu insanın bir sonraki adımda eli insana uzanacağından, bu insanın toplumun güvenliği ve huzuru için de cezalandırılması gerekir.
Medeni ülkelerde, bu insanların cezalandırılma sebebi; o kişinin er ya da geç uygun ilk fırsatta bir insana zarar vereceği bilincidir.
Bu nedenle, bir hayvana zarar verildiğini gördüğünüzde, öncelikle delil teşkil üzere telefonunuzu çıkarıp bir görüntü alın, yaşanan bu olaya duyarsız kalmayın müdahale edin. Arkasından da mutlaka Cumhuriyet Baş Savcılığına, Kabahatler Kanunu 23. Maddesi uyarınca suç duyurusunda bulunun.
Kabahat Kanunu Madde 23; kabahat fiili, daha önce hiç bir idari makam önüne getirilmemiş ise, İdari para cezasını Kabahat Savcısının kesmesini düzenleyen bir maddedir. Umuyorum ki, Sayın Kabahat Savcılarımız, artık, bu tür şikayet dilekçelerine karşı “takipsizlik kararı” vermek yerine, şüpheliyi makama çağırıp ifadesini alıp idari para cezalarını kendileri keseceklerdir.
Bunların hepsinden geçtim; Sayın Savcılarımız, bu tür kişiler hakkında “toplumun huzurunu bozmak”, “toplumda infial yaratmak” suçların dahi Türk Ceza Kanununa göre takibat yapabilir, bu kişilerin cezalandırılmalarını sağlayabilirler.
Hayvanlara karşı zulüm yapan bir kişinin, iyi insan olması beklenemez. Bu dünyaya iyi insanlar yetiştirmek ise hepimizin bu dünyaya olan borcudur.
Tabii ki her zaman cani, sapık insan çıkabilir ve vahşi cinayetler işleyebilir. O zaman da tek güvencemiz, bu canilerin cezalandırılacağını bildiğimiz bir sistemin varlığı olur.
Adalet duygusu, toplum vicdanı, tatmin edilmesi gereken ancak tatmin edilmediğinde ise tehlikeli yollara girebilecek bir olgudur. Kişilere, güvenli ve adil bir ortamda yaşadığı güvencesi verilmeli ve hissettirilmelidir. Hukuk devletinden beklenti de budur.
* Avukat, İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı Yardımcısı