18 Şubat 2014 07:00

Fırat TURGUT
İstanbul


Başbakan Erdoğan’ın Pazar günü uzun uzun övdüğü acil servislerin halini acil servis doktorlarına sorduk. Sağlıkta yaşanan sorunlar hastaneleri muharebe meydanına çevirmiş durumda. Kısa muayene süreleri nedeniyle hastalar yeterli ilgili göremiyor. Acil servisler sürekli gergin. Doktorlar, saldırı olursa kaçabilmek için pencereye yakın oturuyor, “dayağı bölüşmek için” hastayla tek başına kalmamaya özen gösteriyor! Ve artık kimse acil servislerde çalışmak istemiyor.

BİR GÜNDE 2500 HASTA
Başbakanın ve AKP Hükümetinin 12 yıl boyunca hiç yapmadığı bir şeyi yapıyoruz, acil servislerinin sorununu acil servis hekimine soruyoruz.
Dr. Caner Çelik, günde 2500 hastanın geldiği Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisinde asistan hekim. Aynı zamanda İstanbul Tabip Odası hastane temsilcisi.
Çelik’in anlattıklarına göre acillerin durumu acillik: “Acilden içeri girdiniz. Eğer varoş bir yerdeyseniz ya da kalabalık bir nüfusa sahip bir ilçedeyseniz yoğun bir kalabalıkla karşılaşıyorsunuz. Sıra alıyorsunuz. Eğer çok acilseniz sıra beklemeden ilgili odaya giriyorsunuz. Eğer değilseniz, yani yüzde 80’lik bir oran içerisindeyseniz kesinlikle en az 1 saat sıra bekliyorsunuz. Kötü bir atmosfer, kalabalık, inleyen, canı yanan hastalar var..Böyle bir ortam”

‘HOŞGELDİNİZ’ DİYECEK HAL KALMADI!
Yoğunluk ve kısa muayene süreleri nedeniyle hekimlerin artık “hoşgeldiniz, buyurun” deme lüksü bile yok: “Hoş geldiniz, buyurun, neyiniz var gibi cümleler artık yok zaten. Size ‘niye geldin ya buraya’ diye bakan bir doktor modeli var ne yazık ki. O doktora 2-3 dakika içerisinde şikayetlerinizi hızlıca anlatacaksınız. Muayenenizi olacaksınız. Tetkik istenecek, tetkik yaptıracaksınız. 1-2 saatte de tetkikler çıktı, geldiniz. Bu koşullar altında tekrardan 1-2 dakika içerisinde tanı konulacak ve sorunlar çözülecek. Bazen tanı koyma zamanı gecikebiliyor. Çok önemli hastalıklar atlanabiliyor”

RANDEVU ALAMAYINCA ACİLE GELİYOR
Başbakanın yıllardır övündüğü bir başka sistem olan randevu sistemi de işlemez durumda: “Vatandaşlar randevu alamıyor. Gerçekten çok yoğun. Mesela hasta diyor ki ‘başım ağrıyor’. Nereye randevu alacak? Nörolojiye. Bir hafta sonraya veriyorlar. Vatandaş doğal olarak ‘bu benim canımı yakıyor arkadaş, ben hemen gideceğim’ diyor. Randevu alamamaktan şikayet ediyor”

BİRİNCİ BASAMAK ÇÖKTÜ, ACİL DOLDU
Dr. Caner Çelik bu sorunların bir nedeninin birinci basamak sağlık hizmetlerinin çökmüş olması olduğunu açıklıyor: “Bir aile hekimi 3 bin hasta takip edecek. Tüm sıkıntılarda öncelikle aile hekimlerine gideceksiniz. Aile hekimi çözemezse sizi ilgili branşa sevk edecek. Ya da acile gönderecek. Sistem böyle düşünülüyor ama bu oturmadı. Aile hekiminde derman bulamayan vatandaş acile geliyor”

BAŞBAKAN NE DEMİŞTİ?
Pazar günü İkitelli Şehir Hastanesi temel atma töreninde konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Geçmişte acil servislerde dahi hasta kardeşime yeterince ilgi, şefkat göstermediler” dediği konuşmasında ilginç sözler sarf etmişti: “Biz değerli kardeşlerim hani televizyon ekranlarında anlatılan Kanuni değil, gerçek Kanuni'nin torunlarıyız. Kardeşlerim, ‘halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi’ diyen Kanunilerin torunlarıyız. Yani bir sağlıklı nefese koskoca cihan imparatorluğunu feda edebilecek iradeye, dirayete sahip bir ecdadın torunlarıyız”

GÜNDE 2500 HASTA

Fabrika bantı usulü muayene sistemi
“Kapıda 100 hasta bekliyor ve hastaların sayıları azalmıyor. Hasta geliyor ve hasta sanki düşman. Doktor, ‘ya şimdi bu adam ya da bu kadın niye geldi ki? Acil bir durumu da yok, gitsin evine ya da randevu alsın’ diye düşünüyor. Sistem bir hastaya en az 10 ya da 15 dakika bak diyor. Benim her hastaya 10 dakika bakmam mümkün olmuyor. Çünkü pratiklerde sorun yaşıyoruz. Bazen hasta bakarken işler uzayabiliyor. Muayene etme hızınız azalıyor. Ya da çok daha insani bir şeyden bahsedelim. Yorulduğunuz için hasta bakma hızınız yavaşladı. Yasal bir uyarı değil ama sözlü olarak uyarılıyoruz. Yani bize bir fabrika işçisi gibi ‘bant usulü önüne gelen hastaya bak geç bak geç’ deniyor.”

BİR TEK, SAĞLIKTAN PARA KAZANANLAR MUTLU
“Aslında hastaya zaman ayrılabilse, hastanın hikayesi şikayetleri düzgün bir şekilde alınabilse biz gereksiz tetkik de istemeyeceğiz, hastaya gereksiz ilaç da yazmayacağız ve hasta daha memnun olacak. Ama böyle bir sistemde işler böyle yürümüyor. Burada sadece bu sistemden para kazananlar mutlu oluyor. Bu özel hastane olabilir, özel hastanelerin patronları olabilir. Bu hastanenin acil servisinin performansını yüksek tutmak isteyen bir CEO olabilir. Onun dışında ne doktor, ne hemşire, ne hasta, ne hasta yakını bu hizmetten ve bu modelden mutlu olduğunu söylemek mümkün değil”

SAĞLIKTA ŞİDDET DAYANILMAZ BOYUTTA:
Kaçabilmek için pencereye yakın oturuyoruz
Sağlıkta şiddetin en fazla görüldüğü yer ise yine aciller. Şiddetin boyutu o kadar büyük ki doktorlar zulada sopa bulunduruyor! Anlatıyor Dr. Caner Çelik: “Doktor beni dinlemedi, doktor benim hastama yeterince özen göstermedi. Çok sıra bekledim... Şiddetin en fazla nedeni bunlar. Birincisi bir insanın bir gecede 300-400 kişinin şikayetlerini dinlemesi bile korkunç. İnsan psikolojisinin kaldırabileceği bir şey değil. Bu durumda doktor ilgisiz kalabiliyor. Hastasına iyi bakması mümkün olmuyor. İkincisi şu an mevcut hükümet kaba tabirle hastayı doktorların üzerine salıyor. ‘Doktorun elini hastanın cebinden çekeceğim’ gibi söylemler sağlık çalışanlarını vatandaşın gözünde itibarsızlaştırıyor. Hekimlik çok da itibarlı olmayı gerektirmiyor. Sadece her meslek grubunun hak ettiği kadar saygı hak ediyor”

‘DAYAĞI BÖLÜŞÜYORUZ!’
“Çok komik ama hasta ya da hasta yakınları sanki bizi ısıracakmış gibi mümkün mertebe yalnız kalmamaya çalışıyoruz. Niye? Dayak yenecekse o dayağı bölüşmek için. Gerçekten o. Kişi başına düşen dayak oranı azalsın diye! İkincisi bir olay patladıysa pencereye yakın durmak. Olay anında pencereden atlayıp kaçmak. Bizim hastanenin acili çok yüksekte değil. Bizim böyle bir önlemimiz var. Onun dışında özür dileyerek söylüyorum ne yazık ki sopalarımız var. Birçok acilde de muhtemelen vardır. Şimdi sorarsanız kaç kişi sopayı kullanmıştır. Hiç. Ama o an o sopa güven verebiliyor. Serum lastikleri var, birkaç lastiği örerek cop yapanlar var. Çok sağlam bir lastik, adam evde oturmuş uğraşmış, lastikleri örmüş örmüş cop yapmış ya! Saldırı esnasında koruma içgüdüsüyle bir şey yapmaya çalışıyorsun.. Sözlü saldırılar ise sıradanlaştı, hemen her gün ölümle tehdit ediliyoruz.”

ŞİDDETİ GÜVENLİK ÖNLEYEMEZ
“Bıçak çekme olaylarını çok yaşadık. Yani sevindirici olan bizim hastanede kimse ölmedi. Bıçak çekildiği anda -sinemalarda olur ya hani- herkes donup kalıyor. Gözler güvenlik arıyor. Güvenlik de Türk polisi gibi olay bittikten sonra geliyor. Ki olay bitmeden önce de gelse ne olacak? Güvenlik dediğin de bir insan. Orada çalışan, bu işi pek de gönüllü yapmayan bir adam. Aldığı maaş da ortada. Bu adamın da aldığı 800-900 lira için ortaya atlayıp ‘doktoru değil beni öldürün’ demesini beklemiyor kimse. Yapmasın da zaten. O an hasta yakınları yardımcı olup engellerlerse ne ala ama engellemezlerse biz bir şekilde engellemeye çalışıyoruz”

HASTANENİN İÇİNİ GÖRDÜĞÜMÜZ AN FENA OLUYORUZ
Dr. Çelik, Eylül ayında Tıpta Uzmanlık Sınavı’nın (TUS) yapıldığını ancak, acil kadrolarının çoğunun boş kaldığını söylüyor. Kendi hastanesini örnek gösteriyor: “Çalıştığım hastane 10 kadro açtı, insanların hiçbiri gitmedi. Acil servisler bir hastanenin vitrinidir ama kimse acil servislerde çalışmak istemiyor. Ayrıca yakın zamanda benim iki arkadaşım istifa etti. Şu an istifa etmeyi düşünen arkadaşlarımız var. Antidepresan kullananlar, psikiyatriye gidenler çok var. Ben mesela iş yerime giderken, içeri girdiğim anda sıkıntı başlar. Bu psikolojik bir durumdur. Çalıştığım hastanenin içini gördüğüm zaman içim kötü olur benim”

‘AİLE HEKİMLERİNE ATILMIŞ BÜYÜK BİR KAZIK’
Yürürlüğe giren Torba Yasa’nın maddelerinden biri de aile hekimlerine getirilen acil servis nöbeti. “Aile hekimleri acilde görev alabilir mi?​” sorusunun yanıtını veriyor Dr. Çelik: “Eğer herkes yapabilseydi acil tıp diye bir uzmanlık dalı kurmamaları gerekiyordu. Ama siz aile hekimini de ya da başka bir branştan doktoru da getireyim çalıştırayım diyorsanız burada amacınız insanlara sağlık hizmeti vermek değil amacınız iş görmek olur. Yani dükkan dönsün yeter! Acillerde ciddi bir kriz var. Ciddi bir yoğunluk var. Doktorlar rahatsız, hastalar rahatsız. Peki bunlar ne yapıyor? Elimizde bir kap var. Kap delik, sürekli akıtıyor. Suyu azalınca üstten su koyuyorlar. Deliği kapatmıyorlar. Mesele bu, sürekli doktor eksik deyip doktor göndermeye çalışıyorlar. Bu acil bir uzmanlık alanıdır. Aile hekimlerinin de altından kalkabilecekleri bir iş değil. Bu, kadın doğumcuyu getirip kardiyolojide kalp hastası baktırmaya benzer. Ben aile hekimlerine atılmış büyük bir kazıktır diyorum”

ARA VERMEDEN ÇALIŞIYORLAR
Dr. Caner Çelik’le yaptığımız görüşmeye yine doktor olan eşi Gülden Sinem Çelik de dahil oluyor. Bakırköy Devlet Hastanesi’nin acil servisinde görevli alan ve Tabip Odası hastane temsilciliği de yapan Çelik kendi deneyimini aktarıyor: “İşime ilk başladığım zaman hastalara karşı güler yüzlüydüm. Hoş geldiniz, geçmiş olsun diye karşılardım. Ancak şimdi öyle değil. Normalde 1,5 saat döner sermayeden ve maaştan kesilir ama 1,5 saati bırakın 15-20 dakikalığına yemekhaneye çıkan insan sayısı çok azdır. Günde bin 500 hastaya bakıyoruz. 4-5 sene sonra bu kriz polikliniklere, aile hekimlerine de yansıyacak” diyor.

10 AYDA 8 BİNE YAKIN ŞİDDET VAKASI
Ankara Tabip Odası’nın verilerine göre sadece 10 ayda 7 bin 773 şiddet vakası yaşandı. Üstelik bu sayı sadece Alo 113 Beyaz Kod Birimi’nden derlendi.
ATO’nun verileri şu şekilde: 14 Mayıs 2012’den 30 Mart 2013’e dek toplam şiddet bildirimi: 7 bin 773. Bunun 5 bin 345’i sözel, 2 bin 428’i fiziksel şiddet. Bunun 4 bin 403'ü hekim, 3 bin 370’i hekim dışı sağlık personeli. Bu sayının 3 bin 976’sı kadın, 3 bin 120’si erkek sağlık personeli. Ayrıca 677 cinsiyet belirtilmemiş ihbar.
En çok bildirim bin 676 ile İstanbul’dan en az bildirim ise Bayburt’tan (5) geldi. Sistemin hizmete girdiği tarihten bu yana, Ankara’da toplam 561 vaka yaşandı.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!

317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri

204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'

0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et