Tayland’da ‘Faiz Lobisi’ mi, Somtam Çetesi mi?*
Ulaş Başar GEZGİN*
Dünyanın birçok coğrafyasında olduğu gibi, Tayland’daki pirinç isyanlarının da kökleri çok gerilere uzanıyor. Bu, devletin siyaset yapma tarzıyla ve özellikle oy almak için öne sürdüğü vaatlerle yakından ilişkili. Yingluck hükümeti, önceki ‘halkçı’ iktidarlar gibi, Tay köylüsüyle (özellikle Kuzey köylüleriyle) oy pazarlığı yapıyor; “siz pirinç üretin; ben ürettiğiniz pirinci sizden piyasa bedeline göre daha yüksek bir fiyatla satın alayım” diyor. Bu, hem fiyatları uçuracak bir uygulama hem de köylünün yazgısını en büyük alıcı olarak devlete kilitleyen bir durum. Sonra haber geliyor; 3 ay olmuş ve devlet, köylüye olan borcunu ödememiş. Köylüler, devletin kapısına dayanıyorlar; “borcunu öde” diyorlar. O da, “başkent Bangkok’taki protestolar nedeniyle ödeyemiyoruz” diyor. Böylece, yiyecek alacak parası bile olmayan köylüler de, isyancılara katılıyor. Başkente giden yollar kapatılıyor; araçlar, yalnızca, tarla ve patika gibi yan yollardan girebiliyorlar başkente. Tır gibi büyük araçların başkente girmesi, artık mümkün değil.
YÜZDE 66’SI KIRSALDA
Tayland’ın yaklaşık yüzde 66’sı, kırsal kesimde yaşarken; bu oran, Türkiye’de yüzde 30 olarak görülüyor. Dolayısıyla, bir ayaklanmanın kırsal dinamikleri olacaksa; bu köylü ayaklanmasının Türkiye’de değil de Tayland’da gerçekleşiyor olması, şaşırtıcı değil. “Pirinç, turizm ve kara ekonomi ile birlikte, Tayland ekonomisinin temel direğidir” diyebiliriz. Bu köylü ayaklanmalarından önce, Tayland, dünyada dışarıya en çok pirinç satan ülkelerden biriydi. Şimdi bu sıralamada düşüş gerçekleşecek. Toplumsal konulara devletçi bakışların tipik bir özelliği, “ekonomi batacak; borsa düşecek” vb. üzerinden bir istikrar güzellemesi yapmak biçiminde gözlemleniyor. Tayland’a yönelik devletçi ve uluslararası söylemin genellikle bu noktadan hareket ettiği görülüyor. Oysa, Gezi’den bir bakış, halkın refahı ve demokratikleşme öğeleri gibi konulara odaklanmalı.
Tayland’da bunlar yaşanırken; Türkiye’de ve dünyada belli bir kesim, Tayland, Ukrayna ve Venezuela’da yaşananları birbirine bağlayıp hepsinden ‘ABD emperyalizmi’ni sorumlu tutuyor. Anti-kapitalist olmayan ve sınıfsız bir açıdan yaklaşan bu tür çözümlemeler, sonunda bu üç ülkenin muktedirlerini ilerici gösterip onları aklamak gibi bir noktaya savruluyorlar. Bu devletçi bakışla, Gezi’nin de ‘faiz lobisi’ne bağlanabileceği unutuluyor. Bu devletçi çözümlemelerin gözden kaçırdığı bir diğer nokta şu: ABD emperyalizmi, ayaklanma dinamikleri olmayan bir ülkede başarılı olamaz. Bir ülkede isyan etmek için nedenler olacak ki, emperyalizm de ondan ekmek çıkarsın. Yoksa Tay köylülerinin insani tepkisinden bile bir ABD çıkartmak zor olmayacak. Sınıfsal çözümleme, bize yol gösterici oluyor: Bir ülkede rüşvet, yolsuzluk, yüksek cinayet/suç oranları, işsizlik (özellikle eğitimli kesimin işsizliği) gibi toplumsal kırılma noktaları varsa, bunlara isyan edenler vardır ve olmalıdır. Olmaması şaşırtıcı olurdu. İsyan eden devrimcileri ‘Amerika’nın maşası’ vb. gibi değerlendirmek, hem onlara haksızlıktır hem de Gezi Direnişi’ni itibarsızlaştırmak için kullanılma potansiyeline sahiptir. Tayland, Ukrayna ve Venezuela’ya devrimci bir bakış, ayaklanan sınıfları çözümlemeli, bunların içinden dünya devrimi için umut olabilecekleri ön plana çıkarmalı ve bunların güçlenmesi ve isyan içindeki sağcı kesimlerin zayıflaması için elinden geleni yapmalıdır. Medyadaki sansasyonel olaylara kilitlenmek de, aynı biçimde, bu üç ülkeye Gezi’den bakışları yanıltacaktır. Uluslararası ve/ya da devletçi medyanın dolayımladığı haberler yerine, doğrudan meydanlardan gelen ve direnişin medyasıyla yayılan haberler dikkate alınmalıdır.
ASLOLAN DİRENMEKTİR
Hükümetler gelir gider; kabineler kurulur yıkılır; ama aslolan, dünyayı saran ayaklanma dalgasının eşgüdümünü sağlayacak ve direnenlerin birbirinden güç almasına olanak verecek bir iklimi inşa etmektir. Bugün Tay köylüler, protesto için geldikleri Bangkok’ta dileniyorlar. Protestocular, kimi zaman bağış yapıyor onlara. Tayland’da Budist rahiplerin devletten maaş almadığı ve onun yerine, pirinç kaplarıyla sabah tapınaktan çıkıp gittikleri yerlerde insanların onlara bağışladıklarıyla yaşadıkları düşünüldüğünde, köylülerin bu biçimde karnının doyması, onları isyandan koparabilir; ancak, bozuk bir düzende, tüm açları doyuracak kadar yiyecek yoktur. Toplumun üretim ilişkileri ve dağıtım düzenekleri elden geçirilmedikçe, sokaklarda daha fazla protestocu olacak. Gezi başta olmak üzere birçok direnişte, ekonomik sorunlara ek olarak politik taleplerin de öne çıktığını görüyoruz. Tayland’da da, aslında, kimi zaman adı konarak, kimi zaman adı konmadan, kralcılarla cumhuriyetçiler arasında gerçekleşen çekişmeden, halka sırtını dönmüş, orduya yaslanıp katliamlara ortak olmaktan geri durmamış Bangkoklu orta sınıfın ve üst sınıfın çözülüşü çıkacaksa, “daha fazla isyan; daha fazla direniş” demeli bu noktada. Ancak, roller değişmiş durumda; köylüler dışındaki protestocu kesimler, genellikle kralcı ve ‘adam’ (insan) kayırmacı ve iktidardaki cumhuriyetçiler ise rüşvetçi oldukça, halkın üçüncü yol açma çabası daha da önem kazanıyor. Tayland’da da “her yer rüşvet” ve “her yer yolsuzluk” ve bunun için, “mücadeleye devam”.
(*) Somtam: Tayland mutfağında sık tüketilen ve uluslararası kesimlerde beğeni toplayan baharatlı yeşil papaya salatası
(**) Doç.Dr.
Evrensel'i Takip Et