Çaya yolculuk
Meltem AKYOL
Çay ülkemize geleli çok olmadı. 19. yy. sonlarında tanıştı bu topraklar çayla ama geldiği andan itibaren ‘kırk yıl hatırlı kahvenin’ tahtını sarstı, en koyu muhabbetlerin, dost sohbetlerinin ‘vazgeçilmez’i oldu. Hatta dünyada en çok çay tüketen 4. ülkeyiz. Yılda kişi başına ortalama 2.3 kilogram çay tüketiyoruz..
Biz de bu kadar çok sevdiğimiz çaya dair bilinenleri bilinmeyenleri toparlayalım istedik. Buyrunuz efem..
Bir kere şu gerçeği bilerek başlamalı: Çay, dünyada sudan sonra en çok tüketilen içecek, yani dünyanın ortak içeceği. Sadesi, baharatlısı, meyvelisi, sütlüsü ile vazgeçilmez... Hakkında yazılan şiirler, hikayeleri de cabası.
ÖNCE ÇAYIN BİTKİSİ
Çay, Camellia sinensis adlı bitkinin yapraklarından (Folium Thaeae nigrae) elde edilir. Yaprakları toplanıp çeşitli işlemlerden geçirildikten sonra kurutulur ve içime hazırlanır. Çay üreten ülkelerin tamamı 36. paralel üzerindedir.. Bu ülkelerin en meşhuru Srilanka. Ülkemizde de Doğu Karadeniz bölgesi çayın merkezidir
YA TARİHİ
Çayın tarihiyle ilgili farklı rivayetler vardır. Bir rivayete göre, M.Ö. 2800’lerde Çin’de tedavi amacıyla çiğnenerek ve lapa yapılarak tüketilmiştir. Bir diğer rivayete göre ise M.Ö. 2737’de, içeceklere çok meraklı olan Çin İmparatoru Shen Nungh bahçesinde su ısıtırken rüzgar esince yakındaki ağacın yapraklarından birkaçı suya düşmüş, kaynayan suyun rengi değişmiş ve etrafa hoş kokular yayılmış, bu suyu tadan imparator çayı içen ilk kişi olarak tarihe geçmiştir. Öyle ki bir dönem Çin’de “çaizm” akımının doğduğu söylenir..
BİR DE ÇAYA DAİR İNANIŞLAR VAR
Çin’in bazı bölgelerinde çay içildikten sonra kalan yapraklar atılmaz, güneşte iyice kurutularak yastık yapılır, boyun, baş ve boyun ağrıları ile uykusuzluk için iyi bir ilaç olduğuna inanılır. Bazı Orta Asya topluluklarında evin büyüğü tarafında demlenip servis yapılır. Adak çayları yapılır; adak için bir aileye birer paket çay ve şeker verilir. Bazı yerlerde ayın ilk hilal halinde veya dolunayın ilk gününde yeni bir bardağa şekerli çay konup bir gece bekletildikten sonra şans, başarı, sağlık dileğiyle demlik veya semavere eklenir. Çay içen erkeklerin bilmeden bardaklarını değiştirmeleri eşlerinin önce öleceğine işaret sayılır. Semaverin zor yanması uzaktan haber geleceğine; dumanın zikzaklı olması ve kaynayan suyun çok fokurdaması dedikoduya; çay doldururken bardağın çatlaması/kırılması nazarın çıktığına veya kazanın defedildiğine işaret sayılır. Çaya atılan şekerin zor erimesi ve karıştırma esnasında oluşan kabarcıklar nazarı düşündürdüğünden “kem gözün kendine, bana düşündüğün içine” denir. Anadolu’nun bazı bölgelerinde, kız istemeye gidildiğinde aile olumlu cevap vermişse yeni bir bardağa şekerli çay yapılıp temiz ve yüksek bir yere konur.
Çay teması ilahilerde de işlenmiştir. Hoca Ahmet Yesevi’nin çayı kutsadığına inanıldığından Orta Asya’da çaya çok önem verilir. Suyun kaynarken fokurdaması gönüldeki aşkın coşmasına, çayın kırmızı rengi ilahi aşka duyulan inancın damarlarda akmasına, semaverin musluğundan akan su insanın tanrı için döktüğü gözyaşlarına benzetilir.
NASIL İÇİLDİĞİNE BAKMAMAK OLMAZ TABİİ
Çayın da kahve gibi içim şekilleri vardır: açık ve tadı hafif çaylar şekersiz, koyu ve tadı buruk çaylar şekerli ve sütlü içilir. Dünya ülkelerindeki çay içme şekilleri oldukça çeşitli. Eski dönem Budist rahipleri tomar halindeki çay yapraklarını ateşte kızartıp kaynar suda demleyerek içerlerdi. Çayın anavatanı Çin ve Japonya’da çay demlemek ve içmek ise bir merasimdir. Hatta geçmişte Çin’de her imparator sülalesinin ayrı bir pişirme yöntemi olduğu bilinmektedir. Örneğin, Tang sülalesi döneminde sıcak suya biraz tuz atılıp kaynatıldığı, demlik ateşten alınmadan içine ısıtılmış çay yaprakları konup demlendiği kayıtlıdır. Günümüzde ise susam, kızarmış soya fasulyesi tohumları, tuz, yasemin veya zencefille demlenir.
Rusya’nın bazı bölgelerinde yeşil çay yapraklarının üzerine sıcak su ilave edilir, rengi gelince içine taze nane yaprakları konur; koyu siyah çay ise bölgelere göre votka, tereyağı ve sarımsakla içilir. Kazaklar baharat, kaymak, süt ve tereyağıyla içerler. Kafkaslar demlemeden önce ince elekten geçirip tozunu atar, demledikten sonra yarım saat içinde tüketir, ıslatarak yeniden içmezler. Afrika’da Tuaregler yeşil çay yaprakları üzerine çok az kaynar su döker, birkaç dakika sonra süzer, üzerine ikinci kez kaynar su döküp demlenmesi için 3-4 dakika bekler, bardaklarına 50-60 cm yukarıdan döker ve taze nane yaprakları ilave edip içerler. Afrika’nın bazı bölgelerinde çayı tuzla içmeyi seven topluluklar vardır. Araplar baharat, taze nane ve adaçayı ilave ederler. Avrupa’nın bazı yerlerinde çeşitli içkilerle karıştırılır. Doğuda genellikle kaseden, Batıda bardak ve fincandan içilir.
Evrensel'i Takip Et