İlk oyum ve her oyum BARIŞA!
İktidar olduğu dönem boyunca geniş halk kesimlerinin desteğini alan AKP'yi iktidarda tutan en önemli sebep ülkenin sorunlarına çözüm üretebilecek bir hükümet olduğu yanılgısıdır. Bugün gelinen nokta da ise hükümete duyulan umutların büyük ölçüde azaldığı bir gerçektir. İşsizliğin yüksek seviyelerde seyretmesi, işsizliği gidermek amacıyla kısa süreli, güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılmasıyla eritilmeye çalışılmaktadır. Çıkarılan istihdam paketleriyle, halkın vergilerinden oluşan devlet bütçesinden işverenler desteklenmektedir. İşsizlik fonu, işçilerin ücretlerin yapılan kesintilerle oluşmasına rağmen işverenlere peşkeş çekilmektedir. Yüz binlerce üniversiteli genç, gerekli eğitimi almasına rağmen işsizlikle imtihan edilmekte veya günü birlik işler yapmaya zorlanmaktadır. Özellikle genç işsiz sayısındaki yükseklik, insanları birbiriyle rekabete zorlamaktadır. Ücret düzeylerinin daha da aşağılara çekilmesi, sendikasız, sigortasız, kadrosuz, geleceksiz çalışmaya razı olmuş yüz binlerce insanın rekabeti!
Her yıl eğitim sistemine dair yapılan "yamalar", düzenlemeler, asıl sorunun bir türlü çözülmesine katkı sunmamıştır. SBS'ye hazırlanan öğrencilere sınav öncesi mikrofon uzatıldığında bir öğrencinin "eskiden çocuklar okul sonrası top oynarmış, hafta sonları eğlenirlermiş. Ama biz sürekli ders çalışmak, sınava hazırlanmak zorunda kalıyoruz" diyerek durumunu izah etmesi, bir gerçeği de hepimizin suratına tekrar çarpmaktadır. Artık kardeşlerimiz akşam eve top sahalarından, oyun parklarından, arkadaşlarıyla oynadıkları oyunlardan değil, içi test kitabı dolu çantalarla dershanelerden gelmektedir. Dershaneye gitme yaşı 11'e kadar düşmüştür. Ara sıra denk geliriz, sigara içme yaşının ne kadar aşağılara düştüğüne dair haberlere. Ülke gençliğinin ne gibi bunalımlara soktuklarını daha iyi anlatmak için sanırım akşam haberlerinde uzmanlar, dershaneye gitme yaşının kaç yaşına düştüğünden, bir çocuğa yüklenmesi gereken test kitabı ağırlığının ne olduğundan da bahsetmelidir.
SBS'deki bunalımlı yılları atlatıp "iyi bir liseye" girmeyi başaran arkadaşlarımız bu seferde liselerinde "45 cm" yasağından, Darwin'in, Evrim Teorisi'nin yerine Harun Yahya safsatasının bilim diye yutturulmasına, eğitimleri için vermeleri gereken paralara alışması istenmektedir. Bir taraftan elemeci eğitim sistemini sorgulamaya başlarken diğer tarafta girdikleri sınavlarda yandaşlara şifre dağıtıldığını öğrenen gençlerin başlattıkları "parasız eğitim, sınavsız üniversite" mücadelesine karşı Başbakan gayet tatminkâr ve dik bir şekilde öğrencileri tehdit edebilmektedir. Şimdiyse gayet mağrur bir şekilde akıllı tahtaların, elektronik kitapların müjdesini vermektedir. Sınavların iptal edilmesi talebi göz ardı edilmekte, adeta mağdur olan yüz binlerce öğrenciye ve ailesine meydan okunmaktadır.
Ülkenin en acil sorunların başında gelen, Kürt Sorununda da ne iktidar ne de CHP- MHP ikilisi çözüme yakın bir yerde durmamaktadır. Kürt Sorununu çözdüğünü iddia eden Başbakana göre Diyarbakır'a daha büyük bir cezaevi yapmak, havayolu, stadyum sözü vermek sorunu çözen adımlar! Kürt halkının anayasal eşitlik talebi, savaşın son bulması için ateşkes isteği, genel siyasi af önerisi, ayrılık değil gönüllü birliktelik için demokratik özerklik talebi, anadilde eğitim isteği… İki kardeş halkın birlikte gönül birliği içinde yaşaması için gerekli olan ne varsa, bunların hiçbirinin ne AKP ne de diğer burjuva düzen partileri tarafından çözümsüzlüğe itilmesi, ancak kör gözün gördüğünü görmemektir. Görmek için kabul etmek ve anlamak gerekir. Tek yapmaları gereken barış isteyen hakların feryadına kulak vermektir. Seçimi kazanma pahasına her türlü milliyetçi söylemden geri durmayan, milliyetçi-muhafazakâr halk kesimlerine "oynayan" bir AKP veya herkese mavi boncuk dağıtan bir CHP, bizlere bir çare olmamaktadır.
Kılıçdaroğlu'nun başında olduğu CHP, geçmiş seçimlere göre ülke sorunlarına daha demokratik çözüm önerileri sunması (seçim barajının düşürülmesi, akil adamlar komisyonu, hakikatlar komisyonunun kurulması, özerklik gibi) elbette emek, demokrasi, özgürlük, barış mücadelesi veren çevreleri, blok güçlerini rahatsız etmemektedir. Zira egemen sınıfların, onları temsilcisi olan partilerin adım atmasının tek ölçütü halkın mücadele ve örgütlülük düzeyidir. Türk ve Kürt haklarının barış mücadelesi ve ısrarı, YGS eylemleriyle alanlara inen gençlerin talepleri, sendikalaşmak, örgütlenmek için mücadele yürüten binlerce işçinin emekçinin (en somut örneği TEKEL işçilerinin direnişi, Birleşik Metal İş Sendikasına üye işçilerinin grevleri, vb.) demokrasi mücadelesi, burjuva partilerini kimi vaatleri dile getirmeye zorlamaktadır. Bu olumlu söylemler, geniş halk kesimlerince tartışılır olması, örneğin Kürt Sorununda özerkliğin her alanda tartışılması anlamlıdır ancak CHP'yi Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku'na alternatif kılmaz. Zira demokrasi bir yanıyla sokak mücadelesidir ve sokakları tutan, hak arayan blok güçleridir.
Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku; geniş halk kesimleri tarafından sahiplenilmesi, mecliste ciddi bir muhalefet yapabilecek ciddi bir birliktelik olarak görülmesiyle de tektir. Geçmiş seçim dönemlerindeki havayı aşan ve bloğu seçim sonrasında -daha da genişleyerek elbette- devama zorlayan, devrimci dalgayı kabartan bir destektir bu. Yüzlerce imza sahibi bilim insanı, mühendis, mimar, sendikacı, sanatçı, aydın, hekim, eczacı, veteriner, sosyal bilimci, gazeteci, avukat, muhasebeci ne daha nice meslekten, isimleri kamuoyunca bilinen kişiler Bloka destek açıklamalarında bulunmuştur. Gençliğin enerjisi ve desteği ise mahallelerdeki seçim çalışmaları başta olmak üzere, üniversitelerde, liselerde, iş yerlerinde artarak devam etmektedir.
Önümüzde kısa bir süre kalmıştır. Sıra artık yoğun bir şekilde kalan son günlerde halkla buluşmak, seçim günü sandıklardaki oylarımızı korumak için müşahit/gözlemci olmak, seçimlerden hemen sonra 13 Hazirandan itibaren Bloka desteklerini sunan yüzlerce insanı bir Blok bileşeni yapmak için çaba harcamaktır. Zira Türkiye halklarının umudu olan Blokun daha da genişlemesi ve büyümesinden yararlı çıkacak olanlar yine bizleriz.
Son söz yerine, bugünün ihtiyaçlarını iyi anlamak gerekir. Ayakları yerden kopuk, işçi sınıfına, halk kesimlerine dışardan akıl veren, seçimleri oy saydırma aktivitesine dönüştüren veya yükselen halk hareketinin rüzgârına dâhil olmak yerine kendi rüzgârını estirme peşinde olanlar bir an önce politikalarını gözden geçirmelidir. Bugün halkın özgürlük, eşitlik, barış mücadelesinde olmak, işçilerin birliğini halkaların kardeşliğini savunmak gerçek devrimcilerin en büyük sorumluluğudur.
Evrensel'i Takip Et