9 Mart 2014 13:55

‘Biz’e kurulan ‘kumpas’

Hakkı ÖZDAL

Yer yer ayaklanma ateşiyle alazlanan ama bir ay kadar güçlü bir kor olarak yanan Haziran direnişi, Türkiye’nin ezici çoğunlukla kurşuni bulutlarla kaplı olan ufkunda tarihi bir ışımaydı. 12 eylül korsanlarının paramparça ettiği toplumun öz örgütleri, çalışanların birlikleri ve halkın dayanışması; özgürlükçü bir isyanın küçük ama hayat suyuyla dolu kozasında zuhur etti. 30 yıldır, sadece türkiyede değil tüm dünyada, batı kapitalist toplumunun lehine olacak şekilde bir atomlaşma-yerelleşme-küresel benzeşme yaşanıyordu ve yukarıda anılan, ‘örgüt’, ‘dayanışma’, ‘birlik’ gibi kavram ve davranışlar itibarsızlaştırılmıştı. Toplumun önemli bir bölümünün (kendi matematiğiyle söylersek “en az yüzde 50’sinin”) benimsemediği bir yaşam-düşünce tarzı dayatan ve bunu, dozu giderek artan bir otoriterlikle yapan ‘siyasi’ figüre karşı gençliğin başını çektiği tepki, işte bu 30 yılın ölü toprağını eşeledi, onun pis bir toz yığınından ibaret olduğunu gösterdi ve çarpıcı ışığını toplumun hafızasına kazımaktayken polis şiddetiyle bastırıldı. Zaten derme çatma olan, ama Despotluğuyla yolunu açtığı vahşi liberal politikaları sürdüren siyaset ve sermaye odaklarınca da lime lime edilmiş olan 12 eylül rejiminin çatlaklarından yukarı sızmış ve tepede birikmiş, ‘durgun’ ve dolayısıyla çabucak bulanıp kirlenmeye çok müsait olan akp rejimi, genetik bir refleksle şiddete sarıldı. İnsanlar, üzerlerine öldürücü gaz fişekleriyle ateş açılarak meydanlardan uzaklaştırıldı. İsyan, bir ruh olarak toplumun üzerinde asılı kalmakla birlikte, bastırıldı.

Halkın bizzat kendisinde simgeleşmiş bir sistem karşıtlığında buluşmasına sadece refleks şiddetle değil, sağ-idealist siyasetin bataklıklarından olan kuşkucu-komplocu basit anlatılarla da karşılık vermeye çalıştı. Artık geri dönülmez şekilde kaybettiği “temiz”, “ak” imajını melankolik bir histeriyle tek yanlı olarak öne sürdü. ‘Yukarıya’ sızarken birer yakıt modülü gibi taşıdığı ama tek tek terk ettiği koalisyon ortaklarının ‘liberal’ kabuk söyleminden tamamen sıyrıldı. İslamcı retoriğin haklılaştırmalarını dayattı. Ve bugün neredeyse bütün çıplaklığıyla gözler önüne serilmiş olan ‘sistemini’ can havliyle korumak isterken bir ‘sistem sorunu’ haline geldi. Halkla kavga etmeye kalkıştığında aldığı ölümcül yara, ‘tepedeki’, artık iyiden iyiye ‘bulanmış’ su görünümündeki kadroyu da çalkaladı, ‘koalisyonlarını’ böldü.

Haziran direnişinin göründüğü günden beri, Türkiye’de ya da ‘Türkiye üzerine’ siyaset yapan her kişi ve kesimin neredeyse her gün yeni bir tartışma/çekişme ekseninde sınandığı, o yüksek tansiyonlu politik ortamda, baş döndürücü savrulmalar ve yer değiştirmeler yaşandı. Egemen siyasetin ve eski-yeni yönetici elitin ittifakları, 6 ay önce hayal bile edilemeyecek şekilde sıvılaştı, aktı, yer değiştirdi.
Bugün gelinen noktada, ufuk, hazirandakine kıyasla çok daha karanlık. AKP ittifakının tasfiye etmekle övündüğü ‘eski’ siyasetin bazı figür ve araçları, bir ruh çağırma ayinine benzer apolojiyle geri dönerken, toplumsal tepkinin 6 ay önceki kadar birleşik ve dinamik bir kanalı yok. Kürt siyaseti ve sosyalistlerin ittifakı, üstüne bir kılıç gibi sallanan savaş tehdidi ve pek övünülen ‘demokratik yarışma’ mecrasında bile linç kalabalıklarıyla bastırılmak istenen ‘daha geniş halk kesimleriyle açılma’ çabası/zorunluluğu denkleminde, öz varlığından başka dayanağı olmaksızın bir seçenek oluşturmaya çabalıyor. Toplumun genişçe bir kesiminin bir şablonun etrafında ikiye bölündüğü koşullarda, 31 Mart’a kadar olan, bırakın ‘yerel değil genel’ olmayı, ‘küresel’ anlamlar dahi çıkarılacak olan süreç, yakın geleceğin ‘kavga pozisyonu’nu bambaşka aktör ve mevzilerle kuracaktır. Türkiye rejimi, derin bir krizle kısmi çöküşünün alacakaranlığındayken, çok daha fırtınalı günler bizi bekliyor olmalı...

Evrensel'i Takip Et