Aydın ÇUBUKÇU
Bu yıl yüzüncü doğum yılını kutladığımız Orhan Veli, toplumsal şiirlerinden birinde, ince bir tebessüm eşliğinde yoksulluğun hüzünlü bir tasvirini verir:
Cep delik, cepken delik,
Kol delik, mintan delik,
Yen delik, kaftan delik,
Kevgir misin be kardeşlik!
Henüz ucuz hazır giyim eşyalarının işportaya düşmediği zamanlarda, yoksulumuz lime lime olmuş ceketini, kıçı, diz yerleri paralanmış pantolonunu uydurabildiği her kumaştan yamalarla süslerdi. Kimi zaman elbise yama, dikiş tutmaz hale gelirdi. Konfeksiyon, yoksulluğun bu görüntüsünü bitirdi. Yamalı ve yırtık pantolon-ceket moda olunca işler iyice karıştı. Orhan Veli'nin şiiri büyük ölçüde nesnesini kaybetti, salt imgeye dönüştü. İmgenin ise somut nesneye ihtiyacı yoktur. Her zaman bir karşılığı bulunur; ya da o bir karşılık yaratır kendisine.
Cebi delik olmak, beş parasız olmak anlamına gelir. Az çok bir şeyler kazanmış olsan bile, cebinde durmaz… Borcun vardır, açsındır, ev sahibi kapıya dayanmış kirayı istemektedir, uçar gider üç kuruşun. Gerçekte cebin delik değilse bile, Orhan Veli'nin şiiri seni anlatmaktadır. Çünkü o insanlığın zenginler ve yoksullar olarak bölündüğü zamanların tarihi kadar eski bir derdin şiiridir.
Tabii bunun bir de karşıtı vardır. Birileri "kevgir gibi" gezerken, ötekiler kat kat kürkler, sırmalı ipekler içindedir. Birinin yoksulluğu ötekinin zenginliğinin sebebidir. Cebin delik olmasının nedeni, oraya girip çıkan, sürekli karıştıran ve boşaltan bir başka eldir.
Yankesicinin eli, yabancı cepteki en namuslu eldir diyebiliriz. Diğerleri ile kıyaslandığında, apaçık bir hüner ve hatta sanat işidir. Siyasi iktidar gücünü, karmaşık ekonomik mekanizmaları kullanarak biçare kurbanın ruhu duymadan cüzdanını çekip almak için hiçbir hüner, zekâ, ince eğitim gerekmediğini en büyük hırsızların aynı zamanda en hödük zıpırlar olduğuna bakarak anlayabiliyoruz. Deveyi hamutuyla yutanlara bakınca, yankesicilik zarif bir meslek olarak görünüyor.
Devlet gücünü kullanarak soygun yapmanın en geçerli ve meşrulaştırılmış yolu vergidir. Biliriz ki, en başından itibaren devlet, birilerinin emeğinin ürününü gücü elinde tutanların masasına ekmek etmek için vardır. Geri kalan işleri insanlar, kendi kendilerine de yapabilirler. Eğitimi, sağlığı, üretimi düzenleyebilir, ürettiklerini en adil biçimde paylaşabilir, kimseyle savaşma ihtiyacı olmadığından asker beslemek, tanklar toplar yapmak zorunda olmadan yaşayabilirler. Devlet, asıl soymak ve sömürmek için vardır.
İnsanların devletsiz de yaşayabileceğini hayal etmek, bin yıllardır devletli yaşamış olduğumuzdan, oldukça zordur. Ne var ki, günümüzde gözümüzün önünde yaşananlar, devletin olmadığı bir hayatın ne kadar kolay, güzel ve insani olduğunu düşünmeyi kolaylaştırıyor.
Devlet gücünün "olağan ve kurallara uygun" kullanılması onun varlığının temellerini örterken, bizdeki gibi pervasız, gözü kara, hiçbir rezaletten etkilenmeyecek kadar tahtına yapışmış sultanlar tanıya gelmiş halklar nezdinde "ekende yok, biçende yok, yiyende ortak" bir asalak olduğu hükmünü yemiştir!
Tarihten biliriz ki, bir iktidar ne kadar yiyici ise o kadar da saldırgandır. Birbirlerini kışkırtarak büyüyen iki canavardır zulüm ve sömürü.
Bu yüzden, yalnız vergi yasalarını değil, yürütmenin işini kolaylaştıran ve halkın direnme ve itiraz hakkını kullanmasını zorlaştıran yasaları da sayarak cebimizdeki elin ne kadar büyük olduğunu ölçebiliriz.
AKP iktidarının özelikle son aylarda çıkardığı yasaların sayısı ve niteliği bu orantıyı doğrulamaktadır. Devleti, hayatımızın her hücresine müdahale etmeye hakkı olan bir canavar haline getirmek için çıkarılan yasakçı yasalar, güçler ayrılığı ilkesini tepetaklak ederek hükümeti ve başını tek muktedir hale getiren yasalar, sit alanlarını imara açan yasalar… Doğaya, insana, emeğe düşman ne varsa ardı ardına üstümüze salınırken, gizli kasalar şişiyor, paralar evlere sığmıyor, babalarının haram paralarını saklayacak yer bulmakta zorlanan çocukların acıklı ağlayışları gök kubbeyi sarıyor!
Cepteki el büyüdükçe, gırtlağımızı sıkan başka bir elin yardımına ihtiyaç duyuyor.
Sonunda iş Uykusuz mizah dergisinin bir kapak karikatüründe anlatıldığı hale gelebilir! Delik cebi sürekli karıştıran yabancı el, ummadığı bir şeyi tutabilir!
9 Mart 2014 10:00
GÜNÜN YAZILARI
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Tüm memleket parsel parsel
Ülkenin başkentindeki Çayırhan Madeni ve Termik Santrali, dün haraç mezat satıldı. Maden sahaları, termik santral ve neredeyse Nallıhan’ın tamamı büyüklüğünde bir toprak, santralin tek yıllık geliri olan 20 milyar TL’ye gitti. Aynı gün Resmi Gazete’de Erdoğan imzasıyla 300 bin metrekareden fazla kamu arazisi bedelsiz olarak sermayeye tahsis edildi.
BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ

İki mülteci kadının özgürlük düşleri “Biz de sesimizi çıkarmalıyız”

DİSK/İletişim-İş Eski Başkanı Levent Dokuyucu yazdı
Özelleştirmelere karşı genel bir mücadele örgütlenmeli

Cemalettin Özden yazdı
TEKEL’de dayanışma ve birlik kazandı

Çayırhan Maden ve Termik Santrali İşçisi
Evrensel'i Takip Et