Kırım’ın tarihine kısa bir bakış
Kırım, Ukrayna’da patlak veren olaylar neticesinde, nispeten uzunca bir aradan sonra Türkiye’nin gündemine yeniden girmiş oldu. Hem Türkiye hem de dünya kamuoyunda Kırım ile alakalı her kafadan bir ses çıkarken, belki de güncel jeo-politikanın labirentlerinde olan biteni daha iyi kavrayabilmek için Kırım’ın tarihine kısaca bir bakmakta fayda var.
Okay DEPREM
Kırım, Ukrayna’da patlak veren olaylar neticesinde, nispeten uzunca bir aradan sonra Türkiye’nin gündemine yeniden girmiş oldu. Hem Türkiye hem de dünya kamuoyunda Kırım ile alakalı her kafadan bir ses çıkarken, belki de güncel jeo-politikanın labirentlerinde olan biteni daha iyi kavrayabilmek için Kırım’ın tarihine kısaca bir bakmakta fayda var.
ANTİK YUNAN’A DAYANAN MİRAS
Kırım, eski Sovyet ve bugünün Rus coğrafyasında pek çok bölgenin, eyaletin, kentin ve coğrafi yapının ismi gibi; büyük ünlü uyumundan da anlaşılabileceği üzere, Türkçe kökenli bir sözcük. Antik Helen Uygarlığı zamanında başta Milet olmak üzere büyük kolonici kent devletlerinin faaliyet alanı sadece Akdeniz veya Ege Denizi ile sınırlı değildi. Kırım dâhil Karadeniz’in pek çok noktasına ulaşmışlardı daha o devirlerde. Günümüzde Kırım Yarımadası’nın Feodosiya (Tatarca’da Kefe), Sivastopol (Akmesçit), Yalta ve Yevpatoriya (Gözleve) gibi belli başlı büyük sahil şehirlerinin hemen hemen hepsinin geçmişi antik döneme dayanmaktadır. Sonradan türetilen isimlerinin de çoğu antik kökenlidir. Hatta bunların en ünlüsü, Kherson kentine de ismini veren Khersones Antik Kenti’dir. Balaklava, Kerç, Kefe, Sudak gibi kentlerde ise ayrıca Pontus, Bosfor ve Ceneviz uygarlıklarının ciddi izleri ve mirası mevcuttur.
HAZARLARIN VE ALTUN ORDA’NIN DAĞILMASI
Türkiye Trakyası’ndan daha büyük bir alana sahip Kırım’da antik ve Roma dönemleri tahmin edileceği gibi sahil yerleşkelerinden ibaretti. Yarımadaya insan yerleşiminin yayılması ise 2 temel dalga ile yaşanmıştı. Birincisi; Hazar İmparatorluğu’nun dağılması sonucu bünyesinden çıkıp Avrupa’ya doğru ilerleyen büyük halk göçlerinden birkaç kolun da Kırım’a gelip yerleşmesiyle…. İkincisi ise; sonradan Kırım Hanlığı’nı kuracak olan Tatarların Yarımada’ya gelişleriyle oldu. Bu açıdan Altun Orda (Altın Ordu) Devleti’ni anmamızda fayda var. Cengiz Han, ölümünden hemen önce devasa sınırlara ulaşan Tatar-Moğol devletini oğulları arasında paylaştırmıştı. Batu Han’a düşen ve Volga Nehri (İdil) havzasında egemenlik kuran “Gök Orda” zamanla “Altın Orda” adını alacak ve 13. Asrın ortalarından 16. Yüzyılın başlarına değin varlığını sürdürecekti. 1500’lerin başına gelindiğinde Türk-Moğol Hanlığı; Kazan, Astrahan, Nogay ve Sibir (Sibirya sözcüğünün de Türkik kökenli olduğunu anımsatalım) ve Kırım Hanlıkları olarak tam 5 parçaya bölünür. Nogay ve Sibir Hanlıkları sayılmaz ise Tatarlar, temelde 3 devlete dağılmış olurlar. Önce 1552’de Kazan, ardından da 1556’da Astrahan Hanlıkları Korkunç İvan’ın Moskova Prensliği (Dükalığı) tarafından yıkılarak kendi topraklarına katılır. Bu tarihsel andan itibaren Kuzey Tatarların, güneydeki soydaşları ile ayrışmaları; Slavlar ile etnik karışım ve bir nevi asimilasyonları başlamış olur.
KIRIM HAN DEVLETİ KURULUYOR
Kendilerini Batı Avrasya’nın en güneyi olan Kırım’a atan Tatarlar, yarımada ve etrafının coğrafi avantajından da yararlanarak en uzun süre ayakta kalan ve aynı zamanda son Tatar devleti olmuş oldular. Fatih Sultan Mehmet döneminde 1475’de Kırım’a ayak basmaları ile Osmanlılar, Hanlık dağılana kadar onun hamisi ve en büyük müttefiki olurlar.
Tatar Hanlığı daha çok Kırım ile özdeş kabul edilse de aslında bugünün Güney Ukrayna’sının tamamını hatta Kuzey Kafkasya’nın Stravropol ve Don Nehri Havzası’nın da bir kısmını içermek üzere Kuzey Karadeniz’de büyük bir devlet teşkil etmişti. 18. Yüzyıl’ın son çeyreğine gelindiğinde artık yarımadadaki tüm dengeler değişmeye başlar. Bu tarihlere kadar daha çok Tatarlar, Hazarlar, Karataylar (Karaimler) Nogaylar ve Kırımçaklar gibi Türki halklara ev sahipliği yapan Kırım’ın 1700’lerin ilk yarısından itibaren Rus İmparatorluğu’nun yarımadaya giderek daha fazla nüfus etmesi ile etnik bileşimi değişmeye başlar. Rus Çarlığı’nın Osmanlı Devleti’ni Küçük Kaynarca Anlaşması’nı (1774) imzalayıp Kırım üzerindeki koruyucu pozisyonundan vazgeçmek zorunda bırakması ile Kırım önce de facto bağımsız olur ardından da 1790’larda hızlı bir şekilde Rusya tarafından ilhak edilerek Rus İmparatorluğu’nun bir parçası haline gelir. 19. Yüzyıl boyunca Kırım için en önemli tarihi kilometre taşı 1854-1856 Kırım Savaşı’dır. Fransa ve İngiltere’nin Osmanlı’yı kuyruklarına takarak Rusya’yı Karadeniz’de etkisizleştirmek ve kuzeye hapsetmek amacıyla yürüttükleri savaş dünya savaşları öncesindeki en büyük konvansiyonel harp olarak tarihe geçer.
TATAR GÖÇÜ, DEPORTASYON, RUS VE SOVYET DÖNEMLERİ
Kırım Hanlığı’nın tamamen tarihe karışması ile yüz binlerce Tatar da doğrudan veya Bulgaristan ve Romanya üzerinden Osmanlı Devleti’ne göç etti. Bu şekilde yarımadada Tatar nüfusu giderek azalırken, bir yandan da sürekli büyüyen Çarlık topraklarının çok farklı yerlerinden Slav halkları gelip yerleşmeye başladılar. Devrim sonrası bir süre bağımsız sosyalist bir devlet olarak kalan Kırım, Sovyetler Birliği’nin kurulmasından sonra RFSSC bünyesine geçer doğal olarak. 2. Dünya Savaşı’ndaki Nazi işgali sırasında Kırım Tatarlarının azımsanmayacak bir kısmının faşistlerle işbirliği yapması sonucu 1944’te henüz savaş devam ederken Orta Asya ve Sibirya’ya sürülürler. Böylelikle de savaş sonrası Sovyet döneminde Kırım büyük ölçüde Ruslaşmış oldu. Kendisi de Ukraynalı olan N. Kruşçyov (Kruşçev değil), Stalin’den hemen sonra 1954’de durduk yere yarımadayı USSC’ye verdi. (Ukrayna) SSCB dönemi boyunca Kırım neredeyse tüm birlik emekçileri ve çalışanları için tatil, rekreasyon ve tedavi merkezi işlevi gördü. Yarımadanın paha biçilmez kıyıları boyunca sayıları yüzleri bulan otel, misafirhane ve sanatoryumda her yıl milyonlarca Sovyet vatandaşı tatillerini geçirip, hasta ve emekliler de bu tesislerde iyileştiler. Yine piyonerler (çocuk komünistler) ile Komsomol’un gençlik yaz kampları da gene Kırım’da organize edilirdi söz konusu dönemde.
DAĞILMA SONRASI KIRIM
Gorbaçyov’un (Gorbaçov değil) 1989’da Kırım Tatarlarına ana yurtlarına dönüş izni vermesi üzerine hepsi olmasa da on binlerce Tatar yarımadaya geri dönmeye başladı. Tam da bu dönemde adada Ruslar ile Tatarlar arasında ciddi gerginlikler yaşanmaya başladı. Hatta parti buraya bir tank birliği bile göndermek zorunda kaldı. Sovyetlerin dağıtılması döneminde devasa Karadeniz Donanması Ukrayna ile Rusya devleri arasında paylaşıldı. Moskova, dağılma döneminde Kırım’ı bilinçli olarak Ukrayna’daki yegâne özerk bölge haline getirdi ki. Bu sayede Karadeniz’deki stratejik-askeri hükümranlığını devam ettirebildi. Ancak esas olarak, bugünkü gelişmelerde de görüldüğü gibi, Ukrayna’da oluşacak olası bir siyasi kriz ve rejim bunalımı döneminde, Kırım’ı tekrar alabilmek ve gerekirse Ukrayna’yı bölme / parçalama operasyonunda burayı ana askeri hareket noktası olarak öngörmüştü….