30 Mart 2014 10:47

Otobüs uğramaz terörist uğrar: Niğde

Ayşen GÜVEN

“Ve gerçek, gün gibi açığa çıktıktan sonra bile seninle münakaşaya devam etmişlerdi; sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlardı.” (Enfal Suresi/Kuran-ı Kerim, Ayet 30)*

“Kardeşi Esed”le Başbakan Erdoğan şahsında AKP Hükümeti arayı çoktan bozdu. En son 20 Mart günü IŞİD’in Niğde’deki saldırısıyla savaş sinyalleri güçlendi. Derken 27 Mart’ta yayınlanan “bir savaş nasıl çıkarılır” ses kaydıyla niyet iyice belli oldu. Ermeniler ve farklı inançların bir arada yaşadığı Keseb’e yönelik, Türkiye topraklarındaki üç ayrı noktadan başlatılan ‘Enfal’ operasyonu AKP Hükümeti’nin tetiği çektiği an oldu. Sonrası mı? Sonrası biz sizin kayıkçı kavganızın dümen tutanı olmayı, savaş ganimeti dediğiniz insan ölümlerini kabul etmiyoruz diyenlerin beline kuvvet, sesine ses, birlikteliğine güç...
Keseb’teki bu operasyona adını veren Enfal suresinde ifade edilen gerçeğin gün gibi açığa çıkmasıyla ölüme sürüklenenlere bir kurtuluş ümidi de sunulabilirdi. Ancak öyle olmadı. Peki; kelime anlamı da savaş ganimeti olan bu operasyonun ucu nasıl oldu da benim otobüs gitmez memleketime uzandı?
Şurdan devam edelim; Niğde-Ulukışlalıyım. 18 yaşıma kadar bu küçük taşra ilçesinde yaşadım. Korkmayın hemen hayat hikayemi anlatmaya niyetli değilim de şimdi açık olalım birbirimize: 20 Mart’tan önce Ulukışla desem hatta Niğde desem; sizin için bir anlamı yoktu değil mi? Düşünsenize ilk kez girdiğiniz bir ortamda, yeni tanıştığınız insanlardan gelen olmazsa olmaz soru; “memleket neresi?​”; “Niğde..” duraksayıp “Ulukışla ilçesi”. İlk tepki “ha şu patatesiyle meşhur Niğde”. Asıl Nevşehir patatesle çağrışım yapar ama neyse. Hatta oyuncu Nadir Sarıbacak’la tanıştığımız da muhabbet olsun diye memleketimi sordu; “Niğde” dediğimde 5 dakika sessizlikten sonra “Valla hiçbir şey ifade etmedi” dedi mahcup gülümseyerek. Allah’ın unuttuğu bir yer “Allah adına” bir savaşın “teröristlerine” bizim ilçenin yolunu buldurmuş. Bak sen Allah’ın işine!
Babamda biraz şairlik vardır, ilçemiz için yazdığı bir şiirde “İki dağın arası kuru taş yığması” diyordu. Şiirin devamında güzellemesi de boldur, severiz memleketimiz sonuçta ama herkesin birden adını, haritadaki yerini öğrendiği Niğde-Ulukışla ile ilgili asıl “kuru taş” benzetmesi babamın, “hizmetsizlikten” gelir. Hatta çocukluğumuzdan beri ne uzayan ne kısalan ilçemiz için anlatılagelen en büyük iç çekiş “Ankara köyken biz ilçeydik. Ankara başkent oldu biz hala ilçe” olmuştur. Ağladığın yeter diyeceksiniz! Niyetim hiç bu değil. Sonuçta yurdum Anadolu coğrafytasının hali budur. 80’den yine memleketin her köşesi gibi nasibini alıp siyasal İslamcı, milliyetçi siyasetlere teslim olan Niğde’nin hala kendi çapında “solcu” kalabilen tek ilçesidir de.
Wikipedia’da 22 yazıyor olsa da 37 köyün bağlı olduğu ilçenin içinden tren yolu, yanından e-5 geçti yıllarca da yine de hizmet söz konusu olunca “yok” oldu “gadasını aldığım memleketim”. Köyden merkeze taşımalı gelir öğrenciler lise için. Soğuk memleket olduğundan her kış o öğrenci servisleri kesin kaza yapar döküntü dolmuşlarda taşınırken. Sonra o 37 köyde tarım, ziraat, hayvancılık gayet gelişkinken bile nedense bırakın fabrikayı, bir atölye bile açılmamıştır ilçeye. SSGSS’den evvel hastanesi daha iyiceydi; gel gelelim şimdi uzman hekim koydun ki bulasın. Hiç unutmam annemin halası bir defasında gidiyor hastaneye, kadın yaşlı zaten, hasta... Neyse bekle bekle bakılmıyor bir türlü. Köylerdeki sağlık hizmetini tahmin edersiniz o yüzden ilçeye yüklenme çok. Hala kalkıyor doktoru görünce “Bu tenekeleri çotmuşlar içine de dokturunu dıkmışlar. Hani didim bakanımız” diye anlatmıştı hastane macerasını. Doktor ne desin; “teyze elden gelen bu?​” Eh elden gelen bu tabi; dünyaya kiraz ithal eden bir ilçede misal bir kooperatif bile yok. En son birkaç sene önce köylüler tüccarın fiyat kırmasına dayanamayıp tüm kirazlarının üzerinde tepinip ezdiler de satmadılar. 5 sene önce -şimdi kamyonları Emek Sineması inşaatından çıkan- Gümüştaş şirketiyle yani “siyanürle altın” çıkarılmasıyla tanıştı ilçem. Eylemdi, davaydı derken torosun cevval köylüleri bir sürü yerde olduğu gibi madenle şimdilik uzlaştı.
Yol üstü olmanın hiçbir avantajını görmeyen ilçemize şimdi çevre yolu yapıldı. Yani artık anayol kenarı bile değil. Ve artık o Ulukışla’ya gitmek için biz içine giren 1-2 firmadan otobüs bulmak için yazıhane yazıhane dolaşıyoruz. En son birine “haritadan silsinler de bizim memleketi siz de biz de kurtulalım” demiştim. Niğde’den pek haber gelmez, gelince de işte “HDP’ye saldırı” gibi kötü haber gelir; gerçi bir de “koli yolladık kızım” gibi iyi haberler de var. Berkin Elvan’ın ölümünden sonra Niğde’den bile tepki geldiğinde heyecanlandım doğrusu. Sonra işte “Ulukışla’da jandarmaya saldırı” haberi geldi. Popüler oldu ilçe birden. Babamı aradım kim yaptı diye; konuşuluyor diye ilk kanaat “Valla bilmiyoruz daha ama işte Suriyeliler mi Kürtler mi anlaşılır. Kaç gündür jandarma takipteymiş zaten”. Zurnanın zırt dediği yerde ihale gene az daha Kürde kalıyordu, zira akabinde HDP’ye Niğde’de yine saldırıldı.
Şimdi ben hala anlamadım Neşet Ertaş’ın “Niğde bağları vay vay” türküsü de olmasa anılması için nerdeyse neden bulunamayacak Ulukışla’ya, benim paramla bilet alıp zor gittiğim Ulukışla’ya bu “teröristlere” yolu kim göstermiş?

* Enfal Suresi: Medine döneminde hicretin ikinci yılında Bedir Savaşı’ndan sonra indirildiğine inanılan sure. Enfal savaş ganimeti demektir. Surede Bedir Savaşında elde edilen ganimetlerin kimlere ve nasıl pay edileceği konu edilmektedir.

Evrensel'i Takip Et