30 Mart 2014 10:39

Festival İçin Film Rehberi

Festival İçin Film Rehberi
Paylaş

Seçil TOPRAK

İki yüzden fazla filmin ağırlanacağı ve sinemaseverlerin beğenisine sunulacağı 33. İstanbul Film Festivali için geri sayımın son günlerindeyiz.  Türkiye’nin en kapsamlı sinema etkinliği haftaya başlayacak.  5-20 Nisan arası sürecek olan festivalde her yıl festival takipçilerini mest eden bölümlerin yanında, bu yıl da her yıl olduğu gibi eklenen yeni bölümler merak uyandırıyor. Biz de sizler için festivalin çeşitli bölümlerinden bir film rehberi derlemek istedik. Hemen hemen her bölümünden film içermesine özen gösterdiğimiz bu küçük rehber, siz sinemaseverler için küçük bir yol haritası olursa ne mutlu bize.
Not düşmekte fayda var ki; geçen hafta on filmlik bir liste yapmış ve ufak da olsa vakti dar olanlar ilk elden izlenmesi gerektiğini düşündüğümüz filmleri listelemiştik. Bu hafta ise daha geniş kapsamlı bir derleme yapmak istedik.(*)


BİRBİRİNDEN UZAK AMA BİR O KADAR DA YAKIN…

Bu yıl Türk sinemasının 100. yılı ve elbette ki festivalin yüzüncü yıl dolayısıyla bir bölüm hazırlayacağını düşünüyorduk. Program açıklandığında en fazla dikkat çeken bölüm başlıklarından biri “Bu İkiliye Dikkat” olmuştur kanısındayız. Evet, festivalde Türkiye’de sinemanın 100. yılına özel hazırlanan bölümün başlığı, “Bu İkiliye Dikkat.” Burada birbirinden uzak gibi görünen ancak bir şekilde birbirlerine bağlanan filmler ikili gruplar haline getirilmiş, 38 filmlik bir seçki hazırlanmış. Bazılarını ortak temalar bir araya getirmiş, bazılarını küçük ayrıntılar, eğilimler, bakış açıları, çizdikleri rol modeller… Dileğimiz hepsini beyazperdede yeniden izleyebilmek ancak aralarından özellikle sıyrılanları atlamamak adına birkaçını burada anabiliriz. Örneğin sinemanın kendi hali, film yapmanın zorlukları ve heyecanı ortak noktasında buluşan Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak (Ahmet Uluçay) ve Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi (Emre Akay/Hasan Yalaz)… Mahalle kavramının ete kemiğe büründüğü Çöpçüler Kralı (Zeki Ökten) ve Korkuyorum Anne (Reha Erdem)… Çocukların gözünden otoriteye anlam veremeyişi simgeleyen Teyzem (Halit Refiğ) ve Uçurtmayı Vurmasınlar (Tunç Başaran)… Odağına erkek olma hali ve aşkın delirtici vurgusunu alan Kader (Zeki Demirkubuz) ve Kuyu (Metin Erksan)…  Ne kadar uzak duruyorlar değil mi birbirlerinden. Oysaki yeri geldiğinde birbirine tutunan iki benzer ama tanışık olmayan ruh gibiler ve bu ruh ikizlerini birleştirmek de festivalin en güzel fikirlerinden biri.


ASLI GİBİDİR

Yıpranmış, kayıp, saklı filmlerin restore edilerek gün yüzüne çıkarılması bir sinemasever için bulunmaz nimettir. Bu yüzden “Aslı Gibidir” bölümü festivalin inci gibi parlayan bölümlerinden biri. Burada üç film gösterilecek ve üçünü de izlemek şart gibi. Sonuçta bu filmleri beyazperdede izlemenin başka bir olasılığı var mı?
Baal: Teneke Trampet (The Tin Drum) ile 1980 yılında yabancı film oscarını alan yönetmen Volker Schlöndorff’un 1970 yılında çektiği filmi Baal. Kadrosunda Rainer Werner Fassbinder, Margarethe Von Trotta gibi isimleri barındıran ve 1970’te televizyonda gösterildikten sonra gösterime girmeyen film, kırk yılı aşkın bir süredir seyirci bekliyor. Bertolt Brecht’in oyunundan uyarlanan Baal, tüm bu detaylarıyla ilgiyi daha da çok çekiyor.
Kuzen Jules (Le Cousin Jules): Çekimleri beş yıl süren ve yönetmeni Dominique Benicheti’nin tek uzun metrajı belgesel Kuzen Jules, seksen yıldır birlikte yaşayan evli bir çifti odağına alıyor. Restore edildikten sonra izleyici karşısına çıkmayı bekleyen filme bir şans verebilirsiniz.
Dehşetin Bedeli (Sorcerer): William Friedkin sinemaseverlerin hiç yabancısı olmadığı isimlerden biri. 1962’de film dünyasına giren ünlü yönetmenin en tanıdık filmleri Şeytan (The Exorcist) ve  Kanunun Kuvveti (The French Connection) hiç kuşkusuz. Bu iki filmden sonra çektiği Dehşetin Bedeli yapım ve dağıtım şirketleri arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden senelerce gösterime giremedi. Restore edilmiş haliyle de ilk kez 2013 Venedik Film Festivali’nde gösterildi. Sıra İstanbul’da…


YARIŞMA YARIŞMALAR

Bu yıl da onlarca film Altın Lale’ye uzanmak için yarışacak festivalde. Uluslar arası, Ulusal ve Sinemada İnsan Hakları başlıkları altında üç ayrı kategoride yarışacak filmlerden şöyle bir derleme yaptık sizin için:

Uluslararası Yarışma
Frank: Geçen yılın Altın Lale kazanan filmi Ne Yaptın Richard’ın yönetmeni Lenny Abrahamson, bu yıl yine ödül için yarışacak. Frank, bu yıl ilk kez Sundance Film Festivali’nde gösterildi ve epey ilgi çekti. Kadrosunda Michael Fassbender, Maggie Gyllenhall gibi tanıdık isimleri bulunduran Frank adını bir müzik grubunun üyesinden alıyor. Kafasında büyük bir maske taşıyan Frank, M. Fassbender’i farklı bir kompozisyonla çıkaracak karşımıza.
Körlük (Blind): Festivalin tanıdık simalarından biri daha: Eskil Vogt. Aslında Körlük Vogt’un ilk uzun metrajı ama biz onu Joachim Trier filmlerinden tanıyoruz. Trier’in Reprise, Oslo 31 Ağustos filmlerinin senaryo yazarı olan Vogt için bu filmler iyi birer referans.
Taş Bebek (Papusza): Yönetmenler Joanna Kos-Krauze ve Krzysztof Krause senaryosunu da yazdıkları Taş Bebek’te gerçek bir yaşam öyküsü sunacaklar izleyene. Filmin adı, Roman bir şair olan Bronislawa Wajs’ın lakabı olan Papusza’dan geliyor. Wajs, şiirleri resmi olarak yayımlanan ve Lehçeye de çevrilen ilk Roman şair. Dolayısıyla Taş Bebek, Romanların yaşayışına dair bir film aynı zamanda.
Ben, Kendim ve Annem (Les Garçons et Guillaume À Table): Aslında filmin orijinal adında geçen Guillaume’un filmi Ben, Kendim ve Annem. Guillaume Gallienne, kendi hayatından yola çıkıp oynadığı tek kişilik gösterisini sinemaya da aktarmış. Film (aynı zamanda oyun) doğduğu andan itibaren kendisine erkek olduğu halde kızmış gibi davranan annesi ve yönetmen arasındaki ilişkiye odaklanmış. Aynı zamanda eşcinsel film klişelerini de ti’ye aldığı söyleniyor.

Sinemada İnsan Hakları Yarışması
Eksik Resim (L’image Manquante): Kamboçya’dan gelen bol ödüllü bir film Eksik Resim. 1970’lerde Kamboçya’da hüküm süren Kızıl Kmer rejimi dönemine götürüyor bizi ve oradaki bir aileye odaklanıyor. Yönetmen yıllar yılı 1975-79 yılları arasında çekildiğini düşündüğü bir resmin peşine düşüyor ama resmi hiç bulamıyor. Dolayısıyla bu filme, resmin aranışının filmi diyebiliriz. Resim ortaya çıkmamış ancak bir filmin var olma sebebi olmuş
Sessizlerin Sesi (La Voz de Los Silenciados): Orta ve Güney Amerika’dan kıtanın kuzeyine yani ABD’ye göçün olduğunu biliyoruz. İşte Olga da Orta Amerika’dan kuzeye doğru yola çıkan sağır ve dilsiz bir kız. Kendi gibi çocukların eğitim gördüğü bir okula gideceğini sanıyor Olga ancak kendini bir çetenin elinde bulmasıyla hayatı alt üst oluyor. Filmi hem yazan hem de yöneten Maximón Monihan, gerçek hayat hikâyelerine dayandırmış bu ilk uzun metrajını.
Altın Kafes (La Jaula de Oro): Aslında bir görüntü yönetmeni olan Diego Quemada-Diaz’ın ilk uzun metrajı Altın Kafes’te Guetamala’dan Amerika’ya uzanan bir umut yolculuğu yani göç işlenmiş konu olarak. Yola çıkan üç gencin hikâyesi aslında yönetmenin dinlediği göçmen hikâyelerinden yola çıkarak yazılmış. Umutla yola çıkış ve yine daha yolda umutların yok oluşu…
Çul Çaput (Farsh W Ghata): Bundan dört yıl önce, Altın Lale kazanmış Mikrofon filminde bizlere umutsuz ve öfkeli Mısır gençliğini göstermişti yönetmen Ahmad Adballa. İşte Çul Çaput, Mikrofon’un bıraktığı yerden devralıyor anlatımı ve Mısır’da yaşanan devrimi seriyor gözlerimizin önüne. Yönetmenin hiç diyalog kullanmaması, olaylar ve görüntülerle Mısır’ı anlatması kendi hedefini de vurguluyor: olayların ve görüntülerin kendilerini anlatması.

Ulusal Yarışma
Sesime Gel: Gitmek ve Benim Marlon Brandom’la tanıdığımız Hüseyin Karabey, Sesime Gel ile Ulusal Yarışma bölümünde yer alıyor bu yıl. Kendisi “… tebessümle gözyaşlarını hayatın kendisinde olduğu gibi bir araya getirecek bir hikâye anlatmak…” isteğini vurguluyor filmi üzerine konuşurken. Büyükanne Berfe ile torun Jiyan’ın hikâyesi de izleyenlerin ilgisini çekecektir.
Ben O Değilim: Festivalin ödüllü yönetmenlerinden Tayfun Pirselimoğlu’nun merakla beklenen yeni filmi, baş rolüne Ercan Kesal’ı alarak kılık değiştiren bir adamın öyküsünü sunuyor izleyiciye. “Biriyken başkası olma” haline odaklanan yönetmen, bakalım bu yıl da Altın Lale’ye uzanabilecek mi?
Kumun Tadı: Festival hemen hemen her yıl bizlere yeni ve genç kadın yönetmenleri müjdelemeye başladı ve Melisa Önel de onlardan biri. İlk uzun metrajı Kumun Tadı ilk önce Berlin Festivali’nde gösterildi ve şimdi İstanbul’da izleyici ile buluşacak. Mira Furlan, Timuçin Esen, Ahmet Rıfat Şungar gibi oyuncuları bünyesinde barındıran film kendine Altın Lale şansı arayacak.
Ayhan Hanım: İlk uzun metrajı Nefes: Vatan Sağolsun ile epey bir izleyiciye ulaşan Levent Kemerci ikinci sinema filmiyle yarışacak bu yıl. Kendi yazdığı senaryosuyla 12 Eylül dönemine odaklanan yönetmen, Ayhan isimli bir kadın ve onun ailesine odaklanıyor.


AKBANK GALALARI

Görünmeyen Kadın (The Invisible Woman): Kostüm dalında bu yıl Oscar adaylığı alan filmin yönetmeni ve aynı zamanda oyuncusu Ralph Fiennes. En azından güzel kostümlerin olduğu bir dönem draması izleyeceğimiz garantili. Ayrıca Charles Dickens ve onun büyük aşkı Nelly Teman’ı anlatması da edebiyatseverlerin ilgisini çekecektir.
Aşk Bulmacası (Casse-Téte Chinois): Yıllar evvel İspanya’ya giden genç bir Fransız’ı izlediğimiz İspanyol Pansiyonu ve onun devamı Rus Bebekler filmi vardı hatırlarsınız. İşte sekiz yıl sonra yine karşımızda eski ekibimiz ve bu kez New York’talar. Tabiî eski gençlik günleri geride kalmış, kahramanımız Xavier (Romain Duris) kırklı yaşlarına gelmiştir…
Kürklü Venüs (La Vénus A La Fourrure): Roman Polanski bir kez daha tek mekânlı bir tiyatro uyarlamasıyla karşımıza çıkıyor. İki karakter etrafında şekillenen Kürklü Venüs, oyunculuk kuvvetine dayanan bir film. Bu karakterler de ünlü oyuncular Emmanuelle Seigner ve Mathieu Amalric’e teslim edilmiş. Cannes’da Altın Palmiye için yarışmıştı geçtiğimiz yıl.


DÜNYA FESTİVALLERİNDEN

İnce Buz, Kara Kömür (Bai Ri Ya Huo): Berlin’de başrol oyuncusuna en iyi erkek oyuncu ödülünü getiren film, 1999 yılında bir cinayetle başlayıp beş sene sonrasına geçiyor. Kara film örneklerinden…
Ida: Pawel Pawlikowski’nin so filmi Ida, kendi memleketi Polonya’da çektiği ilk film aynı zamanda. Rahibe olmaya hazırlanan Anna’nın, kendi kimliği ile ilgili keşiflerini anlatan film, 1960’ların atmosferini yaşatabilmek için özellikle siyah beyaz çekilmiş.
Durgun Hayat (Still Life): Ufak tefek rollerde bile etkileyici olabilmeyi başaran Eddie Marson’un oyunculuğuyla anılan Durgun Hayat, İngiliz-İtalyan ortak yapımı. Filmin yönetmeni de aslen yapımcı olan ve ikinci filmini çeken Uberto Pasolini.


USTALAR

Yeni filmlerini merakla beklediğimiz ustalığı tescilli yönetmenlerle buluşuyoruz yine festivalde.
Dışişleri (Quai D’orsay): Betrand Tavernier’den bir komedi! Sinemaseverler için ilginç ve beklenesi bir filmi müjdeliyor Dışişleri.
İtifaf (Nymphomaniac Volume 1 - 2): Lars Von Trier’in ülkemizde vizyon gösterimi yasaklanan filmi. Bu bile izlemeniz için yeterli bir sebep, çünkü bu son şans olabilir perde için.
Walesa: Usta yönetmen Andrzej Wajda, memleketlisi ve yakın arkadaşı Lech Walesa’yı anlatıyor son filminde. Dayanışma Sendikası lideri ve Nobelli Walesa’nın hayatıyla ilgili ayrıntıları merak edenlere, usta Wajda’dan bir armağan.
Scola Fellini’yi Anlatıyor (Che Strano Chiamarsi Federico Scola Raconta Fellini): İtalya’nın usta yönetmenlerinden Ettore Scola, yine İtalya’nın ölümsüz yönetmenlerinden Federico Fellini’yi anılar, fotoğraflar ve canlandırmalarla beyaz perdeye taşıyor. Fellini’nin yirminci ölüm yıl dönümüne denk gelen film, bir ustanın başka bir ustaya, arkadaşa saygı duruşu niteliğinde.


YENİ BİR BAKIŞ

Bildiğimiz gibi festivaller yeni yönetmenlerle tanışma olanağı sağlarlar bize. Bu bölüm de ilk uzun metraj filmlerini çeken yönetmenleri tanımamıza vesile oluyor.
Medealar (Medeas): Tiyatro yönetmeni Andrea Pallaoro ilk uzun metrajında aile bağlarına ve yavaş yavaş yaşanan kopuşlara yer vermiş. Yabancılaşma, samimiyet, umutsuzluk gibi kavramları mercek altına almış.
Sinirlenmeyeceğim (Asabani Nistam!): Bu yıl Berlin’de yer alan tek İran filmi olan Sinirlenmeyeceğim, aktivist İranlı Kürt Navid ve zengin kızı Setare’nin aşkı etrafında dönüyor. Yönetmen, Reza Dormishian.
Paralel Evren (Coherence): Fantastik öğeler taşıyan Paralel Evren, senaryo yazarı olan James Ward Byrkit’in ilk uzun metrajı. Alacakaranlık Kuşağı sevenler için biçilmiş kaftan olarak bakılıyor filme.
Muhteşem Kedi Balığı (Los Insólitos Peces Gato): Yirmili yaşlarında olan Claudia’nın yavaş yavaş başka bir ailenin üyesi olma durumunu yani kendi ailesini kendisinin seçmesini anlatan filmin yönetmeni Claudia Sainte-Luce. Filmin kahramanının yönetmenle isimdaş olması tesadüf değil çünkü yönetmen kendi anılarından esinlenerek filmin senaryosunu yazmış.


MAYINLI BÖLGE

Festival severlerin en sevdiği bölümlerden biridir “Mayınlı Bölge”. İzleyici için tam bir bilinmezler, sürprizler yuvasıdır çünkü.
Tarihin Sonu (Norte Hangganan Ng Kasaysayan): Filipinlerin bağımsız yönetmenlerinden Lav Diaz, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sını memleketinin başkenti Manila’ya taşımış. Böylece ortaya 2013’ün listelerinde en fazla anılan filmlerinden biri çıkmış.
Kız Kardeşler (Las Niňas Quispe): Venedik’te en iyi görüntü yönetimi ödülü alan Kız Kardeşler, 1974’ün Şili’sine götürüyor izleyiciyi. Gerçek bir hikâyeye dayanan film, dağlarda çobanlık yapan üç kız kardeşe odaklanıyor.
Batıya Yolculuk (Xi You) ve Sokak Köpekleri (Jiao You): Festival severlerin filmlerini kaçırmak istemeyeceği yönetmenlerden Tsai Ming Liang, iki filmiyle konuk oluyor festivalin “Mayınlı Bölge” bölümüne. Yaklaşık altmış dakikalık Batıya Yolculuk şiirsel bir sinema vaaderken, Sokak Köpekleri Venedik’ten aldığı jüri büyük ödülüyle iştah kabartıyor.  Ayrıca Sokak Köpekleri yönetmenin son yıllarda yaptığı filmlerin en iyisi kabul ediliyor.


ANTİDEPRESAN

Birkaç senedir festivalin vazgeçilmezlerinden oldu bu bölüm. Gündemden biraz uzaklaşmak, biraz eğlenmek için belki de en isabetli bölüm.
Hepimizin Sevgilisi (Uri Sunhi): Woody Allen’ın diyaloglarını anımsatan senaryosu, perdeye taşıdığı karakterleriyle Uzak doğunun komedi yönünü gösteriyor bize yönetmen Hong Sang-Soo.
İlk Randevu (Shemtkveviti Paemnebi): Gürcistan yapımı İlk Randevu bir trajikomedi. Başkent Tiflis’de yaşayan kırklarındaki bir öğretmenin öyküsü… kırk yaşında olmasına rağmen hâlâ ailesiyle yaşayan ve aşktan yana pek şansı olmayan Sandro’yla tanışmak ve onun dertlerine ortak olmak isteyenlere…
Attila Marcel: Belleville’de Randevu ve Sihirbaz filmleriyle tanıyıp sevdiğimiz animasyon yönetmeni Sylvain Chomet, bu kez animasyon olmayan bir filmle karşımızda. Elbette ki biz ondan yine zeki, kıvrak ve duyarlı bir senaryo ve anlatım bekliyoruz.


ANILARINA

Festivalin en hüzünlü bölümlerinden olan “Anılarına” kaybettiğimiz sanatçıları hatırlamamıza ve onların dahil oldukları ölümsüz eserleri yeniden perdede izlememize olanak sağlıyor.
Arabistanlı Lawrence (Lawrence of Arabia): David Lean’in bu ölümsüz epik sinema örneğini beyaz perdede izlemek bir şans değil de nedir? Bu yıl kaybettiğimiz ünlü oyuncu Peter O’Toole’un anısına yeniden perdeyle buluşan filmi sinemaseverler kaçırmamalı.
Kızıl ve Beyaz (Csillagosok, Katonák): Savaşın garipliği, kötülüğüne dair bir film Kızıl ile Beyaz. Rus iç savaşına çevrilen kamera, Sovyetler’de pek hoş karşılanmadı ve yasaklandı. Miklos Jansko’nun bu epik yapıtı kaçırılmamalı.
Sürü: Tuncel Kurtiz’i Sürü filmiyle anıyor festival. Yerli sinemanın bu unutulmaz filmi, Zeki Ökten ve Yılmaz Güney’i hatırlamak ve anmak için de kaçırılmaz bir fırsat.


NEREDESİN AŞKIM

Bu yıl festivalde karşımıza çıkan yeni bölümlerden biri Neredesin Aşkım ve LGBTİ temel sloganlarından birini kullanıyor bölüm adı olarak.
İnceldiği Yerden Kopsun (Nánting Máste Gá Sõnder): Sıkıldıkları İsveç tek düze yaşamından kurtulmak isteyen iki genci odağına alan İnceldiği Yerden Kopsun, trans sanatçı ve aktivist Eli Levén’in yazdığı Sen Ayaklarının Dibinde Uyuyan ve Toprağı Bir Arada Tutan Köksün isimli romandan, romanın yazarı ve filmin yönetmeni Ester Martin Bergsmark tarafından uyarlanmış.
Bugün Eve Yalnız Dönmek İstiyorum (Hoje Eu Quero Voltar Sozinho): Brezilya yapımı film bu yıl Berlin’de Teddy ödülünün sahibi olmuştu. Yönetmen Daniel Ribeiro’nun ilk uzun metrajı… Leonardo adlı görme engelli bir gencin sınıflarına yeni gelen Gabriel’e âşık olması ve yakın arkadaşı Giovana’nın da Gabriel’e tutulmasıyla karmaşıklaşan bir gençlik filmi Bugün Eve…
Aşkın Yaşı Yoktur (Gerontophilla): Bruce LaBruce, yer altı queer sinemasının ünlü yönetmenlerinden biri olarak tanınıyor. Cinsel tabu temalı filmlerine bir yenisini Aşkın Yaşı Yoktur’la ekleyen yönetmenin bu filmi alaycı, romantik ve aynı zamanda merhamet yüklü olarak nitelendiriliyor.

*Geçtiğimiz hafta listelediğimiz on film şöyle idi: Tom Çiftlikte, Trans X İstanbul, İtirazım Var, Büyük Budapeşte Oteli, Sıfır Teorisi, İnfaz, Salvo, Şiddet Güzeli, Film Eleştirmeni ve Göldeki Yabancı. Bu filmleri de rehberimizden ayrı düşünemeyeceğimizi eklemeliyiz.

 

ÖNCEKİ HABER

Bitlis\'te AKP\'nin kaybetme telaşı

SONRAKİ HABER

Urfa\'da muhtarlık kavgası: 1\'i polis 3 yaralı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa