O zaman Türk-İş ve DİSK konfederasyonlarında örgütlü üye sayısı bu günkü tüm konfederasyonların üye sayısı ile kıyaslanmayacak kadar yüksekti. Yine o dönemde sendikalar işçi sınıfının hak ve çıkarları için ellerindeki bütün araçları kullanarak etkili bir mücadele yürütüyorlardı. İşçiler sendikalı olmak için her tehlikeyi göze alıyor ve sendikalarına sahip çıkmak için kararlı mücadele yürütüyorlardı.
Türkiye'de 1960 sonrası dönem işçi, köylü ve öğrenci gençlik mücadelesinin hızla yükselmeye başladığı bir dönemdi. 1967 Yılında Türk-İş'in uzlaşmacı sendikacılık anlayışına karşı çıkan sendikacıların DİSK'i kurmalarının ardından sendikacılık hareketinde o döneme kadar görülmemiş bir hareketlenme görüldü.
15-16 Haziran olaylarına yol açan şey işçi sınıfının, Meclisten geçirilen 274 sayılı Yasa'yla doğrudan sendikalaşmaya ve sendika seçme özgürlüğüne yönelik tehdit algılamasıdır. İşçilerin buna yanıtı konfederasyon farkı gözetmeksizin sert oldu. Kocaeli'den İstanbul'a kadar tüm sanayi iş yerlerinde işçiler iş bırakıp yürüyüşe katılıyorlardı. Türk-İş üyesi işçiler de DİSK üyesi işçilerden geri kalmıyor hatta onlardan fazla sayıda eyleme katılıyorlardı. Bu yasanın sadece DİSK'e karşı değil işçi sınıfına karşı olduğunu işçiler doğru kavramışlardı. Bu mücadele sonucunda 274 sayılı Yasa Meclisten geçtiği halde Anayasa Mahkemesinden geri döndü ve 12 Eylül 1980 yılına kadar da uygulanamadı.
Bugün de İSDEMİR işçileri ezici bir çoğunlukla grev kararı aldılar. İSDEMİR işçileri 15-16 Haziran direnişini bu bakımdan iyi değerlendirmeliler.
1989 yılında ki 137 günlük İSDEMİR grevi de işçi sınıfı tarihi açısından değerlendirilmesi gereken derslerle doludur. Ülkede o dönemde bahar eylemleriyle başlayan işçi mücadelesi İSDEMİR işçilerini de etkilemiş ve işçiler önce kendi toplusözleşme taleplerini somutlaştırmışlardı. Aylık bir ton demir olarak talep edilen ücret zammından geri adım atmadılar. Önceleri iş çıkışı otobüslerin kalktığı alana toplu yürüyüşler şeklinde başlayan eylemler, daha sonra fazla mesaiye kalmama, sakal bırakma vb. eylemler şeklinde devam etmiş; sendika zaman zaman yemekhanelerde ve karayolları sahasında toplantılar yaparak işçileri kendi verdikleri toplusözleşme teklifleri ve işverenin teklifleri konusunda bilgilendirmeler yapmıştır. İşçiler kendi taleplerini doğru değerlendirdiler; demir üretiyorlardı ve kendi ücretlerinin demirle ilişkilendirilmesinden doğal ne olabilirdi. Elbette işçiler taleplerini öncelikle kendileri tespit etmeliler.
Daha sonra grev başladığında, grev dışı personel hariç, tüm işçiler greve katıldılar. Grev uzadıkça işçilerin direnişinin çözüleceğini uman işveren yanılmıştı. İşçiler daha kararlı bir şekilde grevi sürdürdüler. Maaşlarını alamayan işçiler o kadar bilenmişlerdi ki ot yeriz yine de geri adım atmayız diyorlardı. Grevin sonunda işçiler istediklerini elde etmişlerdi. İşçi ücretlerinde yüzde üç yüz bir artış olmuştu.
Bu grev ve alınan sonuç memur hareketini etkilemiş, grevin bitmesinden sonra, o yıl kurulan Demir-Sen'de örgütlü memurlar işçilerin bu başarısını görünce fabrikadan lojmanlara toplu yürüyüşler ve iş bırakma eylemleri yapmışlardı.
Evrensel'i Takip Et