Müslime KARABATAK/ Utku HASGÜL
Bu yazı hazırlanırken seçime birkaç gün kalmış, savaş planları yapılan ses kayıtları internete düşmüş, twitter ve youtube kapatılmış, günler hızla ve aslında “hırsla” geçmekte. Bir çay bahçesinde Sultan Abla ve arkadaşlarının yanına gazetemizle gidiyoruz. Kadınların çay sohbetinde de tapeler, seçimler var. “Gazeteler hep çalanı, yalanı yazıyor, yoksula yer yok.” diyor Sultan Abla. Biz de, iznimizi alarak, kadınlar ne diyor, ne düşünüyorsa ses kaydına aldık her şeyi.
25 sene çalışmış, şimdi emekli. 3 çocuğu varmış Sultan ablanın. Arkadaşı, “kocanı mı şikayet edeceksin gazetecilere?” diye takılıyor. “Kocamdan değil ki, devletten zarar görüyorum. Kocamla birbirimize destek çıkarız. Börek yapamazsak, ekmek yaparız. Aç kalmayız. Ama bunca sene çalıştım. Her gün her şeye zam, emekli maaşına 3-5 kuruş zam mı benim emeğimin karşılığı?”
Diğer kadınlar da Sultan Abla’dan güç alıp katılıyorlar sohbete. Zeynep Abla da onca sene çalışmış, ama evin bütün sorumluluğu tek başına üstünde olduğu için işindeki haksızlıklara da ses çıkaramamış. “2 çocuğum var, işsiz kalsam kim bakacaktı bize?”
BİZİM ÇOCUKLARIMIZ
Annelik söz konusu olunca, dayanamayıp soruyoruz hem evlat acısını hem evladını yitiren anneyi yuhalatan aklı ve vicdanı. Evlat acısı çok büyük diyorlar, yuhalayanların vicdanını sorguluyorlar. Bu sefer içlerinden biri soruyor, “Peki, neden o çocuk? O kadar ölen genç oldu. Neden o?” Yine, bir diğeri veriyor cevabı: “İnsanlar o kadar dolmuş ki taşan son damla oldu. Gezi gibi. Asıl bu savaşları çıkaran, gençleri öldüren kim? Başbakan bir ‘başın sağ olsun, geçmiş olsun’ da mı diyemez? Ne olursa olsun, bir başbakan o. Olayların üstüne gitmeli, olayların üstünü kapatmamalı. O kadar gencin ölüm nedeni bulunmalı.”
“Ölenler bizim çocuklarımız,” diye ekliyor Zeynep Abla. “Türk, Kürt, Alevi, Sünni yoksulların çocukları. Ya onlarınki nerede? Askerlik bile yapmayıp Amerika’da okuyorlar. Biz zar zor okutmaya çalışırken çocuklarımızı, “kızlı-erkekli” diye öğrencinin evini basıyorlar. Bize kürtaj yasası getiriyorlar. Sana ne? Milletin yatak odasına neden giriyorsun? Bu mu namus?”
BU DÜNYAYI KİMSEYE KOYMAYIZ
Bu sefer Yeter Abla’nın hikâyesi ekleniyor diğerlerine. 4-5 sene önce bir stantta AKP Kadın Kollarına üye yapmışlar. Seçimlere bir hafta kala arayıp “Yeter Hanım sana ziyarete geleceğiz. Komşularını topla, dertlerinizi dinleyelim. Yardımcı olalım” demişler. Yeter Abla, “3 aydır kiramı ödeyemiyorum, işsizim. 4 senedir neredeydiniz? Ben ne yapayım erzağı, yardımı, iş istiyorum! ” diye isyan ediyor. Şunu da ekliyor, “Özgürüm ben. Başımı inandığım için kapattım. Onlar dedi diye değil. Bak, kadının biri ayakkabı kutusu gösterdi diye, polisler götürüyor kadını. Benim hakkımı alana, beni işsiz bırakana oy falan vermem.”
“Ya, konuşuyoruz, anlatıyoruz da, bu dertlerimizi gazeteciler mi çözecek?” diye de soruyorlar bir yandan. Ancak yine kendilerinde cevap “Bu dünya Sultan Süleyman’a kalmadı. O, oğullarını asa kese; bu, oğlunu kızını sülalesini besleye besleye… Ama bu dünyayı kimseye koymayız! Gençlerimiz koymaz! Belki bu seçimleri de alacaklar, ama bu ülke onlara kalmayacak. Elbet hakkımızı alacağız.”
9 Nisan 2014 19:15
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!
Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.
BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Evrensel'i Takip Et