20 Nisan 2014 07:01

Ayşe TAŞKIRAN

Geçtiğimiz günlerde okuduğum “Şişli’de, kimliği belirsiz saldırgan ‘Siyah Amerikalıları sevmiyorum’ diye bağırıp konferans için geldikleri öğrenilen 3’ü kadın 4 Liberyalı’yı bacaklarından vurdu” konulu haber bana yıllar önce ABD’ye ilk geldiğimde Chicago Havaalanın’dan, kalacağım eve yaptığım bir saatlik araba yolculuğunu hatırlattı. Merakla etrafı seyrederken beni en çok şaşırtan şey “zenci”lerin araba kullanması olmuştu. Bugün utanarak hatırladığım bu anı, yıllar sonra antropoloji hocası olup ırkçılıkla ilgili ders vermeye başladığımda beni tekrar düşündürmüştü.
Yirmili yaşlarımda, üniversite bitirmiş, mürekkep yalamış biri olarak bile Amerikan kültürünün beynimi nasıl zehirlediğini fark edememiştim. Türkiye’deki yaşamım boyunca seyrettiğim bütün filmlerde ve TV dizilerinde siyahları hizmetçi, ahçı, ve dadı rolleri dışında hiçbir rolde görmemiş olmam bunun en büyük nedenlerinden biri idi. O zamanlar Türkiye’de “zenci” adında bir etnik grup olmamasına rağmen, onlara karşı yaratılan bu ayrımcılık zihnime kazınmış farkında olmadan. Ergenlik çağlarımda “Keşke saçlarım sarı olsaymış” diye hayıflandığımı hatırlıyorum. Ve de yüksek lisans için geldiğim bu ülkede benden çok daha zeki olduklarını düşündüğüm Amerikalı öğrencileri nasıl gözümde büyüttüğümü… Ama “onlar”ı daha iyi anlayıp, benim gibi taze beyinleri nasıl gizliden gizliye zehirlediklerini fark etmem uzun sürmedi. Daha kendi topraklarımdayken bile çok uzaklardan ülkeme uzanan ellerle asimile edildiğimi fark etmem, ayrımcılıkla savaş yönünde gelişen yaşam çizgimi netleştirmeme neden oldu.
Kendilerini belli bir ırkın üyesi sanarak gururla ortalarda dolaşanlar, ırklarını başka ırklarla karıştırmamak için kendilerinden başkalarıyla çiftleşmeyenler, başka ırktan olduğunu düşünüp insanları vuranlar, size bir haberim var! İnsanları bölüp hükmetmek amacıyla yaratılmış “ırk” kelimesi, 1900’lü yıllarda fiziksel antropologların da yardımıyla “bilimsel” olarak sözde ispatlanmış, insanların kelime dağarcığına sinsice yerleştirilmiş ve o gün bugün hakim sınıflar tarafından sistemli olarak kullanılmış olsa da, bilimsel anlamda helvası çoktan kavrulmuş bir kavramdır.

BİR TANIMI BİLE YOKTUR 'IRK' KELİMESİNİN

“Irk” kavramının doğada olmadığı, biyolojik olarak insanların ırklara ayrılmasının mümkün olmadığı bugün tartışma götürmez. Çok az biyoloji bilen biri bile bu kavramın bilimsel olarak ne kadar anlamsız ve gereksiz olduğunu fark eder. Bir tanımı bile yoktur “ırk” kelimesinin. Milyonlarca yıldır insanlar öyle karışmıştır ki birbirlerine, “Irk”ları genetik ya da biyolojik olarak ayırabilmek imkansızdır. Bizi aldatan deri rengi ya da saç cinsi gibi farklılıkların evrim sürecinde çok önemli olduğunu, bu farklılıklar olmadan doğal seçimin olamayacağını düşünmeyiz hiç. “Irk”ları  birbirinden ayırmak için neden böyle gözle görünür kıstasların seçildiğini, kimin tarafından seçildiğini sorgulamayız bile. Herkes öyle diyorsa öyledir.
“Etnik köken” ve “kültür” kavramlarıdır bugün insan gruplarını kabaca birbirinden ayıran. Ve kültürler, içlerinde her türlü biyolojik farklılığı barındırır. Kültür, biyoloji ile hiçbir bağlantısı olmayan, ama öğrenilerek kazanılan bir değerdir.
Amerika’daki ırkçılığa gelince… Kendi imtiyazlı dünyalarında elektronik aletleri ile mutlu ve dünyadan habersiz yaşayan “beyaz” Amerikalılar aynı toplumda başkalarının çok daha zor ve sürekli tetikte bir yaşam sürdükleri gerçeğini kabul etmek bir yana, ezileni suçlamayı kendilerine görev edinmiş durumdalar. Kendi toplumlarındaki ırkçılığı bile göremeyen insanlardan, kültürlerinin denizler ötesindeki etkisini anlamalarını beklemek haksızlık olur elbet.
Liberyalı birini vururken “Siyah Amerikalıları sevmem” diyen birinin bu “sevmeme” fikrini nereden aldığı malum. Her gördüğü koyu tenli insanı Amerikalı sanmasına mı yanmalı, onları sevmemesine mi, yoksa sevmediklerini vurmak istemesine mi? Bana siyahların kendi arabalarını kullanmalarının ne kadar garip ve alışılmamış bir olay olduğunu düşündüren de, o zavallılara siyahları sevmemeyi öğreten de o çok uzaklardan gelen elin ülkemin insanlarının beyinlerine akıttığı zehirdir.
Dışarıdan bakınca bu etki daha da belirgin. Amerikan kültürüyle beyni yıkanıp gördüğü bütün koyu tenli insanları “Amerikan siyahı” sananlar, her yıl tadı biraz daha kaçan Diyarbakır karpuzunun Teksaslı tohumları, Türkçe’yi Amerikan aksanı ve İngilizce vurgusuyla konuşan TV ve radyo sunucuları ve güzelim Türkçe kelimeleri rafa kaldırıp İngilizce’den uyarlanmış yeni ve garip kelimeleri kullanarak farkında bile olmadan bu zehri etrafa yayan ülkemin aydınları…
Daha nereye kadar…
Kaybedeceğimiz şeylerin sonuna geliyoruz artık. Şehrin ortasında sıkışıp kalan son iki ağaca sıkı sıkı zincirledik kendimizi ve“Gezi ruhu” çıktı ortaya. Şimdi kendimizi elimizde kalan son tohumlara, kelimelere, ve sevgilere zincirlemek zamanı…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Milyonlar ‘fitre’lik, iftar sofraları boş

Erdoğan-Şimşek programıyla ücretleri açlık sınırının altına inen asgari ücretli işçiler ve emekliler, ramazan ayının ilk iftarını boş sofralarda karşılıyor: “Kırmızı eti zaten görmüyorduk, bu sene orucu açacak zeytin bile alamıyoruz…” Diyanet İşleri Başkanlığı da ‘Asgari ücretliler ve emeklilere fitre verilebilir’ fetvası yayımlamıştı.

İftar sofrasına 1 yılda gelen zam: Yüzde 45

Dört sene içinde güllaça gelen zam: Yüzde 1100

Pideye 2 yılda gelen zam: Yüzde 150

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et