22 Nisan 2014 09:30

\'Hurricane\'in hikayesi

Mithat Fabian SÖZMEN

ABD’li siyahi boksör Rubin ‘Hurricane’ Carter, Pazar günü hayata gözlerini yumdu. 76 yaşındaydı. Hayatının 22 yılını demir parmaklıklar arkasında geçirdi. Ve bu meşum yılların tek bir gününde bile “suçlu” değildi. O, eşsiz şarkıda söylendiği gibi, okuyacağınız onun hikâyesidir.

Tom Robinson’u tanır mısınız?
12 yaşında sol kolunu pamuk çırçırına kaptıran o ağırbaşlı, mütevazı, saygıdeğer “zenci”yi?
Tom Robinson, ırkçılığın norm olduğu bir toplumda işlemediği bir suç yüzünden, tamamı beyazlardan oluşan bir jüri tarafından suçlu bulunmuştu.
Beyaz bir kadına tecavüz ettiği iddia ediliyordu. Ortada doğru dürüst bir kanıt yoktu, 2 beyazın aleyhinde vermiş olduğu tanıklık, kararın tek dayanağıydı. Ve bu gururlu aile babası için böylesi bir haksızlığa boyun eğmek katlanılacak dert değildi. İntiharı anlamına gelse de cezaevine götürülürken zincirlerinden kurtuldu. Kaçarken vurularak öldürüldü.
Harper Lee’nin ‘Bülbülü Öldürmek’ romanındaki Tom Robinson’ın başına gelenler ırkçılığın, “nefret”in her gün usanmadan yeniden kuruverdiği bir çarkın marifetiydi. Mevzubahis çark biraz paslanmış olsa da halen işlemekte ve hiç kuşku yok Rubin ‘Hurricane’ Carter’ın ömrünün üçte birini cehenneme çevirirken de bir hayli cevvaldi.

Barın hemen dışında silah sesleri duyuldu
Patty Valentine, barmeni kan havuzunun içinde gördü ve….
“Aman Tanrım! Herkesi öldürdüler” diye bağırdı.

Rubin Carter, 1938 yılında New Jersey eyaletinin Clifton kentinde doğdu. Afrika’dan Yeni Kıta’ya getirilen ataları, soyadlarını alabilmek için Alabama ve Georgia’nın pamuk tarlalarında köle olarak çalıştırılmışlardı. Ailesi, New Jersey’nin yoksul ve belalı gettolarına geldiğinde yapabilmesi gereken en önemli şey kendi deyimiyle “hayatta kalabilmekti.”
Carter, 12 yaşındayken, kentin beyaz kodamanlarından biri arkadaşına cinsel istismarda bulunurken kafasında bir şişe kırdı. Adam kendi üzerine geldiğindeyse onu bıçakladı. Polis, 12 yaşındaki Rubin’in beyaz adamın saatini çalmaya çalıştığını, adam karşı koyduğunda ise onu bıçakladığını iddia etti. Rubin için kesintilerle de olsa 48 yaşına kadar devam edecek olan mahpusluk çilesi böylece başladı.

Patty üç cesedin yerde yattığını gördü
Bello adlı bir adamsa kasayı soyuyordu,
“Ben yapmadım ama onları kaçarken gördüm” dedi,
“İki zenciydi, beyaz bir araca bindiler, hemen polisi ara”

Jamesburg Islahevi’nde 4 yıl geçirdikten sonra kaçtı. Orduya katıldı. Boksa başladı. Paterson’a geri döndü. Daha sonra evleneceği Mae Thelma ile tanıştığı gece, yeniden tutuklandı ve cezasının geri kalanını çekmesi için cezaevine gönderildi.
‘Ateş Arabaları’ - ‘Chariots of Fire’ filminde Yahudi-İngiliz atlet Harold Abrahams, koşmayı, Yahudiliği sebebiyle yaşadığı ayrımcılığa karşı geliştirdiği bir savunma silahı olarak tanımlar. Tıpkı Abrahams gibi, Carter da cezaevine ikinci girişinde, vücudunu “Bir daha kendisini cezaevine sokmaya çalışanları engelleyecek” bir silah olarak eğitmeye karar verdi. Çılgınca spor yaptı ve boks konusunda kendisini geliştirdi. İçeriden çıktığında artık bir dinamit gibiydi. Ringlere hızlı bir giriş yaptı, ‘Kasırga’ unvanını kazandı.

Aynı saatlerde kentin bir başka yerinde
Rubin Carter ve arkadaşları aniden polis tarafından durdurulur
Paterson’da işler böyledir
Siyahsanız sokağa bile çıkmasanız yeridir

ABD’de siyahların öncülüğünde Yurttaş Hakları Hareketi zirvesine erişirken, ‘Hurricane’ de orta sıkletin en önemli şampiyonluk adayıydı. Hatta şampiyonluk maçında Joey Giardello’ya karşı iyi mücadele etti ama hakemler Giardello’nun kazandığına hükmetti. Carter, bunun büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyordu. ‘Hurricane’ o yaşına kadar hayatının neredeyse yarısını cezaevinde geçirmiş bir siyah olarak haksızlığa alışkındı ve Giardello karşısında yaşadıkları yaklaşmakta olan felaketin yanında basit kalıyordu.
17 Haziran 1966’da saat 02.30 sularında 2 erkek Paterson’da bir bara girdi ve ateş açtı. Barmen ve müşterilerden biri anında yaşamını yitirirken, diğer müşteri Hazel Tanis ölümcül şekilde yaralandı ve yoğun bakıma kaldırıldı(1 ay sonra ölecekti). Saldırı esnasında civarda bulunan, emniyet teşkilatının yakından tanıdığı hırsızlar Alfred Bello, Arthur Dexter Bradley ve barın üst katında bulunan Patricia Valentine olayın görgü tanıklarıydı. İkisi de 2 siyah erkeğin ateş açtığını ve beyaz bir arabaya atlayıp gittiğini söyledi.

Vurulanlardan biri henüz ölmemişti
Zar zor görüyordu ama ‘suçluyu teşhis edebilir’ dediler
Sabahın dördünde Hurricane’i hastaneye getirdiler
Yaralı, “Bu adam o değil” dedi.

Aynı saatlerde Rubin Carter da şehrin bir başka bölgesindeki bardan hayranı John Artis ile çıkış yaptı. Beyaz bir arabaya biniyorlardı. Paterson gibi ırkçılığın güçlü olduğu bir kentte bunlar cezasız kalmayacak tesadüflerdir. Öyle de oldu. Carter ve Artis gözaltına alındı. Neyse ki yaralı Tanis, kendilerine ateş edenlerin onlar olmadığını söyledi.  Birkaç ay sonra ise olayın görgü tanığı hırsız ikili polis baskısıyla ifadelerini değiştirmeye karar verdi! ‘Hurricane’ ve Artis açık bir polis komplosuyla karşı karşıyaydı. Ve işlemedikleri bir suç yüzünden ömür boyu hapis cezasına çarptırılmaları uzun sürmedi.

4 ay sonra polisler suçu atacak birini arıyordu
Arthur Dexter Bradley ise halen hırsızlık işindeydi
“Bardaki saldırıyı hatırladın mı? Katil, o boksör olamaz mı?
İyi düşün ve unutma sen bir beyazsın, topluma iyilik yapmış olacaksın…”

Rubin ‘Hurricane’ Carter bir kez daha cezaevine girdiğinde yemin etti; “Onların verdikleri kıyafetleri giymeyeceğim, onların yemeğini yemeyeceğim. Ben bir suçlu değilim ve suçlulara yapılan muameleyi kabul etmeyeceğim. Bedenimi hapsedebilirler ama aklımı asla…” Her şeye rağmen bu duruşunu terk etmedi. 1974’te hırsız görgü tanıklarının ifadelerini değiştirmeleriyle temyiz davası başladı. Rubin ‘Hurricane’ Carter için binler yürüdü. Muhammed Ali kampanyanın destekçileri arasındaydı. Bob Dylan ise size bu yazıda da eşlik eden ‘Hurricane’ adlı şaheserini besteledi. Carter, içeride 16. Raunt adlı otobiyografisini yazdı. Ancak temyiz davasından da olumsuz sonuç çıktı. Carter, karısı Mae Thelma’dan artık kendisini görmeye gelmemesini istedi. Dış dünyayla ilişkilerini tamamen kesti.

Kimse tetiği onun çektiğinden şüphe etmedi
Ama tetiği çekilen silah da hiç bulunamadı!
Savcı “O suçlu” dedi
Ve tamamı beyaz olan jüri de onayladı

Dış dünya ise onunla ilişkilerini devam ettirmeye kararlıydı. 1980’lerde Lesra Martin adlı bir hukuk öğrencisi, Carter’ın otobiyografisini okudu ve kendisiyle tanıştı. Martin ve onunla birlikte Kanada’da yaşayan 3 kişinin çabalarıyla Federal Mahkeme’de yeni bir dava açıldı. Ve Rubin ‘Hurricane’ Carter, 1985 yılında serbest bırakıldı. Suçlandığı cinayeti işleyenler hiçbir zaman bulunamadı.

Şimdi tüm suçlular takım elbiseleri ve kravatlarıyla
Martinilerini yudumlamakta ve güneşin batışını seyretmekte özgürler
Rubin ise kıç kadar bir hücrede, Buda gibi oturmak zorunda
Masum bir adam, cehennemde yaşayan…

Carter cezaevinden çıkışı sonrası haksızlıklarla mücadelesini merkezi Toronto’da bulunan ‘Haksız Şekilde Mahkum Edilenleri Savunma Derneği’nde devam ettirdi. Hayat öyküsünü anlatan, ‘The Hurricane’ filmi 1999 yılında Denzel Washington’a en iyi erkek oyuncu dalında Oscar kazandırdı.
2012’de kansere yakalandığını açıkladı. Ölümünden 2 ay önce dahi kendi kaderini paylaşanlar için mücadele etmeye devam ediyordu. 21 Şubat 2014’te New York Daily’de ‘Hurricane Carter’ın Son Arzusu’ başlıklı makalesinde 16 yaşında 30 yıl hapse mahkum edilen David McCalum için desteğini açıkladı.

Anlatılan, Dünya Şampiyonu olabilecekken cezaevine kapatılan Hurricane’in hikayesidir
Ancak adı temize çıkarılana ve…
Kaybettiği zaman ona geri verilene kadar tamamlanmayacaktır


Kendi deyimiyle hayatının ilk 49 yılını cehennemde, son 28 yılını ise cennette geçirmişti. Kaybettiği zaman ona hiçbir şekilde geri verilemez ama neyse ki adı temize çıkarıldı.
“Şampiyon olabilecekken mahpus edilene” saygıyla…

Not: Paragraf aralarında İtalikle yazılan dörtlükler Bob Dylan’ın ‘Hurricane’ parçasına aittir.

BOB DYLAN: HURRICANE

Evrensel'i Takip Et