1 Mayıs’a doğru kadınlar
Şişli’nin Kurtuluş semtindeki kadınlar, son aylarda siyasette kullanılan kutuplaştırıcı ve şiddete teşvik edici söylemleri tedirginlikle izliyor. Kurtuluş’un bir özelliği Taksim-Şişli güzergahı üzerinde olması. Yani özellikle Gezi direnişinden beri ne zaman kitlesel bir eyleme polis saldırsa direniş semt içerisine taşıyor ve polis şiddeti de direnişçileri takip ediyor. Mahalle sakinleri evlerinde oturdukları yerden bile biber gazına maruz kalıyor. Ülke genelinde artan gerilimli atmosferi, kadın cinayetlerini ve 1 Mayıs yaklaşırken Kurtuluş sakini kadınların duygu ve düşüncelerini sorduk.
Fulya ALİKOÇ
Sultan IŞIK
İstanbul
Şişli’nin Kurtuluş semtindeki kadınlar, son aylarda siyasette kullanılan kutuplaştırıcı ve şiddete teşvik edici söylemleri tedirginlikle izliyor. Kurtuluş’un bir özelliği Taksim-Şişli güzergahı üzerinde olması. Yani özellikle Gezi direnişinden beri ne zaman kitlesel bir eyleme polis saldırsa direniş semt içerisine taşıyor ve polis şiddeti de direnişçileri takip ediyor. Mahalle sakinleri evlerinde oturdukları yerden bile biber gazına maruz kalıyor. Ülke genelinde artan gerilimli atmosferi, kadın cinayetlerini ve 1 Mayıs yaklaşırken Kurtuluş sakini kadınların duygu ve düşüncelerini sorduk.
CEHENNEM İÇİNDEKİ CENNETE GİDEN YOL
Februniye aslen Mardinli Süryani bir ailenin 20 yaşındaki kızı. Kendisine Gezi sürecini nasıl değerlendirdiğini sorduğumuzda ilk tepkisi “Rezillik!” oldu. O dönem yurt dışından gelen misafirlerini ağırlayamadıklarını belirten Februniye daha sonra bu “rezillik”ten kastını “Tutturdular oraya Topçu Kışlası yapacağız, yok cami yapacağız. Onca insan sokaklara döküldü. En başta senin kendi milletin istemiyor. Bunca olaya ne gerek var?” diye açıklıyor. Süryani gençlerin de Atatürk Kültür Merkezinden “Mor Gabriyelime Dokunma” pankartı sarkıtarak kendi talepleriyle Gezi Parkı’nda olduğunu hatırlatan Februniye Başbakanın kullandığı dili çok sert bulduğunu, halbuki tatlı dilin yılanı bile deliğinden çıkarabileceğini belirtiyor. Ayrıca toplumda doğululara genel bakıştan şikayetini de “İnsanlar teröristin ne anlama geldiğini bilmiyorlar. Her doğuluya terörist diyorlar. Örneğin bizim komşumuz 2 yıl önce apartmanla ilgili çıkan bir tartışmada bize böyle davranmıştı” diyerek dile getiriyor.
İLK KEZ OY KULLANDI
Februniye’nin okuldayken en yakın arkadaşı Müslüman’mış. Yıllar sonra arkadaşının sosyal medyada “Başbakanım sen bir hırsızsın. Çünkü kalbimi çaldın” yazılı bir pankartla çekilmiş fotoğrafını görünce şoka uğradığını belirtiyor. Kadınların bu sert diline rağmen Başbakana duyduğu bu tür bir hayranlığın kendisini çok şaşırttığını ve bir türlü anlam veremediğini belirtiyor. Türkiye tarihinde ilk kez HDP-BDP’nin Süryanilere bir yer vermesinin oy kullanma tercihinde etkili olduğunu söyleyen Februniye babasının, tüm ısrarlarına rağmen AKP’ye oy vermiş olmasından yakınıyor.
Februniye kadına yönelik şiddeti daha genel bir bakışla yorumluyor ve “Toplum olarak şiddete meyilliyiz” diyor ve ekliyor “Kadınlar fiziksel açıdan güçsüz. Kim daha güçlüyse güçsüz olanı eziyor. Bu başka bir kadın da olabilir.” “Kadın dayak yemişse hak etmiştir” gibi yorumların tamamen bir ön yargı sorunu olduğunu belirtirken “Hiçbir insan dayakla ‘adam’ olmaz” diyor. Birkaç yıl önce Tarlabaşı’ndaki Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi’ne giderken tanık olduğu bir kadın cinayeti teşebbüsünün hâlâ etkisinden kurtulabilmiş değil: “Kilisemiz buraya 10 dakikalık bir mesafede. İnanır mısın ben tek başıma yürüyerek gitmeye korkuyorum. Erkekler yiyecek gibi bakıyor. Kilise çok kötü bir yerde. Resmen cenneti cehennemin içine inşa etmişler.” 1 Mayıs yaklaşırken sokakların yine karışacağından tedirginliğini de ekliyor.
ZOR BİR DÜNYA!
35 yaşındaki Batmanlı Fatma ise Başbakanın tutumunu “İnsanların bazılarına cesaret verdi. İnsanları birbirinin karşısına koydu” sözleriyle değerlendiriyor. 1 Mayıs’ta Taksim’in yine emekçilere yasaklanması ve gerilimin tırmandırılması içinse “Altı üstü bir eylem yapacak insanlar. Eylem yapmak herkesin hakkı” diye tepki gösteriyor. 13 yaşından beri 15 yıl boyunca trikoda çalıştıktan sonra ilk çocuğunun sağlık sorunları nedeniyle işi bırakmak zorunda kalan Fatma “Sendikacılar gelirdi. Bizi örgütlemeye çalışırdı. 1 Mayıs’a çağırırdı. Ustabaşı da ‘Giderseniz işten atılırsınız’ diye tehdit ederdi” diye işçi olduğu günleri hatırlıyor özlemle.
Kadın cinayetlerini televizyondan dehşetle izlediğini belirten Fatma, tepkisini dile getiriyor: “Onlar sıkıntı mı çekiyorlar? Her haltı erkek yer, kadın tek bir şey yapınca… ‘Ben güçlüyüm, ben erkeğim’ diye yapıyorlar. Mesele güç meselesi. Güçlü olan kendini haklı görüyor.” “Kadınların yaşadığı annelik duygusu anlatılmaz, hissedilmez. Çok derin, derin!” diyen Fatma son zamanlarda annelere çok yüklenilmesinden şikayetçi. Berkin aramızdan ayrıldığında çok ağladığını belirtiyor ve çocuklar öldüğünde annelerin suçlanmasını kabul etmiyor. 2 yıl önce bir gece 6 yaşındaki oğlu ailecek çıktıkları yürüyüşten eve dönerken belediyenin açtığı ve hiçbir tedbirin alınmadığı 6 metre derinliğindeki çukura düşüp ölümden dönmüş. Sözleri tüm tepkisini özetliyor Fatma’nın: “Hiç unutmuyorum, anneler günüydü. Oğlum birden kayboldu. Çukurun içinden derinden bir ses geldi, ‘Anne bacağım tutmuyor, oynatamıyorum’ diye. Beynimden vurulmuşa döndüm. Dava açtık. Annesi olarak o sırada elinden tutmadığım için davayı kaybettik.”
Henüz 1 yaşında bir bebeği olan Fatma 1 Mayıs yaklaşırken hislerini “En son Berkin için yapılan eylemde evimiz gaz altındaydı. Yine ortalık karışacak. Kendi çocuklarım için, ailem için korkuyorum” diye ifade ediyor. Çocukları büyüdüğünde 1 Mayıslara katılmak isterse ne hissedeceğini sorduğumuzda ise derin bir iç çekip gülümseyerek son sözünü söylüyor: “Zor bir dünya!”