Soyluluk sorumluluğu
Sistemin her tarafından fışkıran pisliği kimi yerlerini süpürmeye çalışarak temizlemek hiçbir zaman çözüm olamayacak. Biz gençlerin, ‘Beraber bir çocuğun hayatını değiştirebiliriz’e cevabı; ‘Beraber her bir yoksul çocuğun hesabını soralım!’ olmalıdır
Mine Öztürk
ODTÜ
Noblesse oblige. Fransızca soyluluk yükümlülüğü-sorumluluğu anlamına gelen bu terim, dönemin aristokrasisinin alt sınıflara bakış açısını özetliyor. Dini bir tarafı da olan bu sorumlulukla soylular, giydikleriyle değil yaptıklarıyla değerlendiriliyor. Daha çok lütufkar bir bakış açısıyla yerine getirilen bu sorumluluğa göre herkesin eşit imkanlara sahip olması mümkün değil. Biz doğuştan asil ve varlık içinde yaşamayı hak eden yüce ruhlu insanlar olarak yoksul insanlara yardım etmeli, bu varlığı hak ettiğimizi göstermeliyiz. Böylece alt sınıfların ayaklanma olasılığı da azalmış olur.
ESKİDE KALMADI
Klasik aristokrasinin ortadan kalktığı günümüzde, bu ‘noblesse oblige’ şirketlerin eleman seçerken büyük önem verdiği kriterler arasında. Yani işveren çalıştıracağı elemanın herhangi bir sosyal sorumluluk projesinde ücretsiz olarak çalışıp çalışmadığına da bakıyor. Bu da geleceğinden kaygı duyan, özellikle üniversiteli gençleri çeşitli sosyal sorumluluk projelerine dahil olup cv’sini daha cazip hale getirmeye yöneltiyor. Böylece daha dolgun bir maaşa iş bulabiliyor.
ASTARI YÜZÜNDEN PAHALI
Üniversite gençliğinin toplumsal bağlarını geliştirmek, edindikleri bilgi ve kültürleri paylaşmak gibi kısa vadeli ve görünürde güzel katkıları olsa da; bu sosyal sorumluluk projeleri kapitalizmin meşhur yabancılaştırıcı etkisini insanların yaptıkları iyiliğe, dayanışmaya kadar yabancılaşmasına neden olabiliyor. Üstelik birçok ahlak anlayışına göre ‘bir elin verdiğini diğer el görmez’ durumu günümüz neoliberal politikalarıyla kimi zaman sosyal sorumluluk projelerine harcanan bütçenin, bu projenin reklamına harcanan bütçenin altında kalması şekline bürünebiliyor.
DEVLET BU SORUNU ÇÖZMELİ
Sınıfların ortadan kaldırılıp eşit şartlarda yaşamanın imkansız olduğu mesajını vermek isteyen günümüz burjuvazisi, işçilerin emekçilerin alınteriyle biriktirdikleri sermayelerinin bir kısmını tekrar onlara yardım amaçlı dağıtarak gönül borcu kazanmak, sevimli görünerek karına kar katmak amacını taşıyor. Yani aslında fakir-den alıp fakire vererek prim yapıyor. Diğer bir taraftan eşit eğitim, sağlık, barınma, giyecek, yakacak vb imkanlardan yoksunluğun, eşitlikten payını fazla almış olanların sosyal sorumluluk duymasına yol açması doğaldır. Ancak bireysel vicdan rahatlatma ve kurtuluşu spesifik bireyler ve yerler üzerinden tanımlamak, devletin yükümlülüklerini omuzlamaya çalışmak, dezenformasyonları gözardı etmektir. Örneğin Van depreminden sonra oluşan problemler, sorumluluk hisseden insanların bireysel çabalarıyla yardım kampan-yaları düzenlemesi, giyecek yiyecek yardımı yapması belki Vanlı deprem-zedelerin birkaç soğuk ayını daha rahat geçirmesini sağlayabilir ama devlet elini uzatmadıkça insanların hayatını normale çeviremez. Bu kampanyalar devlet yardımlarını da geciktirmiş, en sonunda Van Belediyesine ‘Artık yardım kampanyaları istemiyoruz, bu sorunu devlet çözmeli.’ dedirtmeye kadar getirmiştir.
YENİ BİR DÜZEN KURALIM
Yine aynı şekilde para toplayıp yoksul köylere kütüphane yaptırmak, içini kitap-larla doldurmak güzel bir dayanışma örneğidir ancak bu devletin her köye kütüphane yaptırmamasını sorgulamamak, sorunları bireyler üzerinden çözmeye çalışmaktır. Oscar Schindler İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyasının işgali altındaki Polonya’da bir fabrika açmış, buradaki toplama kampından mal varlığını son kuruşuna kadar kullanarak 1200’e yakın Yahudiyi fabrikasına işçi olarak satın almış ve katledilmesini önlemiş, hayatlarını kurtarmıştır. Ancak maalesef faşizmi yok edememiştir.
Sistemin her tarafından fışkıran pisliği kimi yerlerini süpürmeye çalışarak temizlemek hiçbir zaman çözüm olamayacak. Van’daki köyünde sağlık ocağı olmadığı için yaşamını yitiren Muharrem’e, donarak ölen kırk günlük Ayaz bebeğe, çocuk işçilere, Oliver Twist’e ve daha nicelerine gereken çözüm bu değildir. Biz gençlerin, ‘Beraber bir çocuğun hayatını değiştirebiliriz’e cevabı; ‘Beraber her bir yoksul çocuğun hesabını soralım!’ olmalıdır.
Yargısıyla, hukukuyla, demokrasisiyle çürümüş bu düzeni değiştirelim. Yerine insanların fazla paralarını değil; bilgilerini, fikirlerini, sohbetlerini, sanatlarını, yeteneklerini salt paylaşmak için paylaştığı bir düzeni kuralım.