Ayrılırken yanınızda götürmek istediğiniz kamp
Hem bu sefer biraz farklı olacak. Sadece başka ülkelerden gelenler anlatmayacaklar sokakları nasıl zapt ettiklerini! Şimdi bu ülkenin gençlerinden dinlemek isteyecekler Haziran deneyimini. Berkin için nasıl da okulların eylem alanlarına çevrildiğini
Bülent Falakaoğlu
Politik İktisat Atölyesi Yürütücüsü
Nice genç geldi geçti bu kamplardan. Nice bilim insanı... Birçok aydın, birçok sanatçı... Değişik yüzler tanık oldu gençlerin üretkenliğine, coşkusuna, gelecek güzel günlere olan inancına, umutlarına...
Yüzler değişti. Umudun rengi değişti. Coşku değişti... Ama katılımcılar açısından bir şey hiç değişmedi sanırım!
Eminim şimdi tahminlerinizi sıralıyorsunuzdur: Barış isteği, savaş karşıtlığı, özgür bir dünya umudu vs...
Elbet de bunlar kampın demirbaşları. Ama bunların dışında her yıl tekrarlanan, çok sıcak bir duygudan bahsediyorum. Kamptan ayrılırken tüm katılımcıların yaşadığı; ‘Keşke bu kamp bitmeseydi ya da bu kampı yanımızda götürebilseydik.’ duygusundan!
‘Keşke bu atölyelere gittiğimiz yerlerde de devam edebilsek.’
‘Keşke dışarıda da böyle bir hayat kurabilsek.’
Ve daha başka cümlelerle dile gelen duygu...
‘ŞİRİNLER KÖYÜ’
Bireysel, bencil, acımasız bir rekabet dünyası içinde kurulmuş küçük bir ‘Şirinler Köyü’nden böylesi bir duyguyla ayrılmamak olası mı?
Hani, Türkiye tarihinin en büyük halk hareketinden biri olan Gezi direnişinde insanlar, dayanışma dünyası kurunca nasıl da mutlu olmuştu.
‘Hey dostum, bu Gezi bir harika’ nidaları nasıl da yükselmişti.
Hep beraber tanık olmamış mıydık?
Direnişin kendisi kadar, katılımcıları mutlu eden Gezi’deki o ortamı ve duyguyu bu gençlik kampı defalarca kurmayı başardı.
Şimdi yenisine hazırlanıyor.
MÜDAVİMİ OLARAK DİYEBİLİRİM Kİ...
Gezi demişken… O güne kadar, ‘İsyankar’, ‘Direnişçi’ sözcüklerini sadece evde bilgisayar başında sıfat olarak kullanan gençler, o Haziran sıcağında gerçekten isyankar olmuşlardı ya...
İktisat Atölyesinin ya katılımcısı, ya da yürütücüsü sıfatıyla son 4 yıldır kampın müdavimi olmanın deneyimiyle şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Gezi direnişinin de bu kampa yansıması oldu. Haziran direnişinin hemen ardından gerçekleştirilen kampta tüm atölyelere ilginin artması bu yansımalardan biriydi mesela...
Kampın geneline ilişkin de şunları rahatlıkla söyleyebilirim: Bu ‘şirinler’ kampında şakacı şirinler hiç eksik olmadı. Müzisyen şirinler, çalışkan şirinler, bilgin şirinler de...
NE ÖRÜYON GARDAŞ!
Bu yıl uluslararası olması hasebiyle dünyanın birçok yerinden ‘şirinler’ gelecek. Biliyorum ki, dünyanın öbür ucundan, diğer yarım küresinden gelseler de mesafenin önemi yok!
Bundan önce Türkiye’de 2010 yılında İzmir Efes’te gerçekleştirilen uluslararası gençlik kampından tanığım! Kayserili gençlerin Latin Amerika’dan gelen gençlere ‘Ne örüyon gardaş’ cümlesini nasıl da kolayca öğrettiklerine...
Partilerinin amblemini taşıyan tişörtleri satan Ekvadorluların, bu toprakların vazgeçilmezi semt pazarlarında sıkça duyduğumuz gibi bağırmalarına: ‘Sudan ucuz, sudan ucuz.’ Kaynaşma bu derece yani!
Hem bu sefer biraz farklı olacak. Sadece başka ülkelerden gelenler anlatmayacaklar sokakları nasıl zapt ettiklerini! Şimdi bu ülkenin gençlerinden dinlemek isteyecekler Haziran deneyimini. Berkin için nasıl da okulların eylem alanlarına çevrildiğini.
Bu deneyimlerinizi esirgeyeceğinizi hiç düşünmüyorum.
Haydi, şirinler kampında üretmeye, kaynaşmaya, gelecekten güzel 10 gün çalmaya... Bir kez daha, ‘Keşke bu kampı yanımda götürebilseydim’ demeye.
Şanslıyım bana yine görev yazmışlar. Bir aksilik olmazsa ben yine orada olacağım! Ya siz?