Tik tak... Tik tak... Tik tak...
Makina değiliz. Vidalarımız kablolarımız yok bizim. Kaslarımız iskeletimiz ve sinir sisteminiz var. İnsanız biz. İşçiyiz. Her gün fabrikalarda ölen, sakat kalan, patronları patron yapan bizleriz. Sömürüsüz bir dünya özlemi ile üretiyoruz bütün ürettiklerimizi... ve biliyoruz ki bunun güvencesi de gene biz işçileriz...
Sabah 06.30. Tik tak, tik tak. Saatte gözüm, bedenimin yorgunluğu beynime “kalkma” diyor “Bugün de işe gitme”.
Saat 07.20. Tik tak. Servise yetişmeliyim. 10 dakikam var. Saat 07.40. Tik tak. Servisteyim. Saat 08 00. Tezgah başındayım.
Tezgaha koyduğum malzemelere bakıyorum. Saatte 88 tane cihaz üretmeliyim. Dakikada 1.46 cihaz: Mekanik hareketler. Seri imalatta çalışan işçileri uzaktan izlemek lazım. Bir orkestra gibi aynı hareketlerle yeniliyorlar davranışları. Orkestra şefi ise saat.
Saat 09.30 çay molası. 09.40 çaydan dönüş. Öğlen 12’ye kadar 350 cihaz üretmeliyim. Açık vermeden çalışmalıyım. Saatte 88 cihazı üretemezsem gün sonunda açık veririm. Açığı kapatabilmek mümkün değil. Saat 12.00 yemek zamanı. Gözler saatte. Makinanın numaratöründe. Orkestra şefi paydos diyor. Yemekhaneye gidiş 5 dakika, dönüş 5 dakika.
SAAT 12.30. TİK TAK
Çalışıyor yeniden bant. Saat 16.00’ya kadar, 303 tane cihaz üretmeliyim. Saat 14:00 tik tak. Çay molası. 14.10 çay dönüşü. Gözler hep saatte şimdi bir makinanın parçası olmuş zamanın içinde koşuyoruz.
Vidalarımız yok bizim, vida yerine eklemler. Kablolarımız yok bizim iletişimi sağlayan, yerine sinirlerimiz var. Vidaları da kabloları da arıza yapar makinelerin. Bizim de eklemlerimiz, omurgamız ve sinirlerimiz. İşe yaramadığına karar verilen makina bir kenara atılır. Kapitalist sistem bunu öngörür arıza yapan makinalar gibi gözü saatte olan ve rahatsızlanan her işçi de bu çarkın dışına itilir. Yanlızlaştırılır.
SAAT 16.00. TİK TAK
Bir vardiyanın daha sonu. 85 desibele yakın gürültülü ortamda saatle bütünleşmiş bu sömürü düzeninin orta yerinde yaşamını sürdürmeye çalışan biz işçiler, emekli olmayı hayal ettiğimizde sessiz, saatsiz bir yaşam istiyoruz. Emekli olan birçok arkadaşımız evlerindeki saatleri kaldırdılar.
Zamanın akışına yetişmeye çalışmak ve zamanın hoyratça kullanıldığını görmek bizim için ne kadar yorucu olduğunu da bilmek lazım. Saat ile yaşayan, zamanın önüne geçip 16.00’dan sonra yapacakları işleri de planlayan biz işçiler. İlla da kadın işçiler. Çocuklar eve gelecek, derslere yardım edilecek. Diğer ev içinde olan rutin hale gelen ve kadının görevi sayılan işleri saymıyorum bile. Erkek işçilerle aynı koşullarda ve şartlarda çalışır üstüne bir de kadın olduğumuz için yoruluruz.
SAAT 24.00. TİK TAK
Çocuklar yattı, ertesi günün yemeği hazır, artık dinlenebilirim derseniz yanılırsınız. Gözler gene saatte. Saat 24:00. Yarın erken kalkılacak, uyumak lazım. Ama önce yarınki işleri planlamak gerek. Robotlaştırılmışız adeta. Ellerimiz bizden ayrı hareket ediyor. Beynimiz devre dışı. Ellerimizi seyrediyoruz. Robotmuyuz biz?
Biz makina değiliz. Vidalarımız kablolarımız yok bizim. Kaslarımız iskeletimiz ve sinir sisteminiz var. İnsanız biz. İşçiyiz. Her gün fabrikalarda ölen, sakat kalan, patronları patron yapan bizleriz. Sömürüsüz bir dünya özlemi ile üretiyoruz bütün ürettiklerimizi. Sınırsız yaşamlar istiyoruz, insanca yaşamak, geleceğimizi güvence altında olduğunu bilmek istiyoruz ve biliyoruz ki bunun güvencesi de gene biz işçileriz. İşçilerin birlik ve beraberliği nasıl fabrikalarda, üretim alanlarında yan yana birbirimizi tamamlıyorsak 1 Mayıs’ta da yan yana olalım. Birliğimizi ve beraberliğimizi tüm dünyaya haykıralım. Sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz bir dünyayı kurabileceğimizi, kendimiz için üretebileceğimizin bilinci ile 1 Mayıs’ta alanlarda olalım. Ve tabi saatsiz bir dünya özlemiyle... üretirken gösterdiğimiz titizliği kendi taleplerimizi haykırmak için de gösterelim...
Metal işçisi bir kadın /İSTANBUL