Naçizane bir editör yazısı
Bilal’e anlatır gibi anlatmak lazım demek ki, öldürülüşümüzün ne anlama geldiğini. Çetelesini tutmak önemli demek ki, ajanstan düşen her haber sonunda bir istatistik olarak döndüğünü. Sayılar, rakamlar somutlaştırıyor yaşanan kırımı ama ya yitip giden onca kadının yaşam hakkı? Geride bıraktıkları? Hayalleri umutları? Onları nasıl istatistiğe dökeceğiz sayın seyirci?
Zeliş IRMAK
Nuray Yıldız, 2 ay önce terk ettiği eski erkek arkadaşı tarafından sokak ortasından av tüfeği ile vuruldu.
Nahiye Kirmit, Hatay'ın Arsuz ilçesinde, oğlunun nişan töreni için hazırlanırken, eski eşi tarafından kuaförde tabancayla öldürdü.
Ebru Duman, Ankara'da cezaevinden 3 gün izinli çıkan birlikte yaşadığı kişi tarafından vuruldu.
Sevgi Nalça, Konya'da, 'Cam silerken dengesini kaybedip düştü' diye hastaneye kaldırıldı ve beyin kanaması sonucu yaşamını yitirdi. Sevgi’nin, sevgilisi tarafından öldürüldüğü ortaya çıktı.
Özlem Işık, Konya'da eşi tarafından darp edildi ve vücudunun 6 yerinden bıçaklanmış cenazesi yol kenarında bulundu...
Okuduklarınız her gün öldürülen 5 kadından herhangi 5’i. Listenin başı var, ama ya sonu? Haberleri sayabiliyoruz. Basit aslında. Nuray, Nahiye, Ebru, Sevgi, Özlem. Kaç etti, 5. Sayması zor muydu? Hayır diyorsunuz içinizden duyar gibiyim.
Nacizane bir editör yazısı bu. Hayat Televizyonu’nun haber merkezinde çalışan genç bir kadın editörün yazısı...
HER ÖĞÜNDE BİR KADIN
Aslında, bir kadın olarak günde kaç kadın cinayeti yaşanıyor bunun sayısını biliyordum. Türkiye’de her gün 5 kadın öldürülüyor. Gün be gün en az 5 kadın!
Bir editör olarak bunu bizzat görüp sayabiliyorum. Sabah kanala gelip, ajansın sitesini açınca 1 kadın, öğlende 1 kadın, öğleden sonra 1 kadın, akşam 1 kadın, gece 1 kadın cinayeti haberi karşımda, hem de görüntüleri ile birlikte...
Kadınların kimisi kocası, kimisi sevgilisi, kimi eski kocası tarafından, kimi evde, kimi iş yerinde, kimi sokak ortasında, kimi tabanca ile kimi bıçak ile kimi yakılarak, kimi koruma talep ettiği halde öldürülüyor.
BURJUVA MEDYADAN OLMAMAK
Bir haberle devam edelim. İzmir’de, A.A. sevgilisi T.A’nın şiddetine dayanamadı ve ayrıldı. T.A. barışmak için A.A’yı Balıkesir’e götürdü. Çift kavga etmeye başlayınca T.A Balıkesir’den İzmir’e kadar 181 kilometrelik yol boyunca A.A’yı darp etti. Derken burjuva medya kanallarından birinin anahaber bülteninde “181 km dayak” başlığıyla çıkıyor karşımıza bu haber.
Sonra bir tane daha düşüyor.
“BDP Milletvekili Ayla Akat’ın kadın katliamlarına ilişkin soru önergesine Adalet Bakanlığı’ndan yanıt geldi”.
Merakla açıyoruz haberi, “Adalet Bakanlığı, öldürülen kadınların sayısına ilişkin çalışma yapamayacaklarını belirtti”
Ne anlıyoruz? Yani Devlet kadın cinayetlerini sayamamış... Bizler, şiddetimizin kilometresini de, cinayetleri de sayıyoruz halbuki. Saymakla kalmıyor acısını yaşıyoruz her seferinde içimizde. Kaldı ki bizler devletin üzerimizden yaptığı “gafları” da çok iyi biliyor ve izliyoruz.
SAYALIM HAYDİ!
Ne demişler “Eğitim şart!”. Haydi şimdi hep birlikte, cinayetleri sayamayan Adalet Bakanlığı’na saymayı öğretelim.
Ne hoştur sayı saymak
İşte bunlardan iki (iki parmak gösterilir)
İkinin var iki teki.
Şimdi üç oldular, azıcık çoğaldılar
Dört oldular bunlar bakın
Beş kardeş ne güzeldir,
Hepsi de bir eldedir
Bunlar oldu altıparmaklar ne çoğaldı
Altı bir daha yedi, daha sayma bitmedi
Bunlar da sekiz kardeş
Hepsi ikiz kardeş
Şimdi dokuz oldular, parmaklar çoğaldılar.
Parmaklar on oldu,
Eller parmakla doldu.
Bilal’e anlatır gibi anlatmak lazım demek ki, öldürülüşümüzün ne anlama geldiğini. Çetelesini tutmak önemli demek ki, ajanstan düşen her haber sonunda bir istatistik olarak döndüğünü. Sayılar, rakamlar somutlaştırıyor yaşanan kırımı ama ya yitip giden onca kadının yaşam hakkı? Geride bıraktıkları? Hayalleri umutları? Onları nasıl istatistiğe dökeceğiz sayın seyirci?