Nesli tükenmeyen umut!
Ben de karanlıktan aydınlığa çıkmak için uğraşanlardanımBu anlattığım olayları ve anlatamadığım daha fazlasını içimde tuttum. İçimde yaşadım. İletişimim çok da iyi değildi. Yaşadıklarımdan dolayı özgüvenim yok oldu inancım yitti insalara. Sonra senin sayende biraz da içimde kalan o küçücük ışığı daha fazla yaktım. Kendi kabuğumda kalarak bu yaşananları her gün düşünüp ağlayarak ne zaman geçiyordu ne de ben, ben olarak kalıyordum. Bir şeyler yapmam lazımdı...
Hülya Özdemir
Bizim verdiğimiz adla Ayşe 27 yaşında, metal işçisi genç bir işçi kadın. Üç yıldır büyük bir fabrikada çalışıyor. İşe girerken kurumsal bir fabrikada çalışacak olmanın heyecanı ile gelmiş. Ama aldığı 1000 TL ücretin yemek içmekten başka hiçbir ihtiyacını karşılamadığını çalıştığı 3 yıl boyunca öğrenmiş. Sadece “karnımızı doyuruyor” diye de ekliyor. Hem eğitimini tamamlamak hem de çalışmak mecburiyetinde. Lisans son sınıf öğrencisi aynı zamanda. Ayşe’nin yaşadıkları, ona yaşatılanlar ne ilk ne de son olacak. Binlerce kadının şiddete maruz kaldığı, her gün öldürüldüğü bir coğrafyada yaşıyoruz. Aslında hepimiz bir anlamda Ayşe’yiz. Anlattıklarını olduğu gibi kendi anlatımıyla aktarmak istiyoruz.
Facebook’ta başlayan bir tanışıklıkla ortak dostların da olması nedeniyle kısa sürede konuşmaya başladık. Karşılıklı hedeflerimizi ve amaçlarımızı paylaştık. İleriye dönük amaçlarımızı anlattığımda (okumak, yuva kurmak) beni desteklediğini gördüm. Çok hoşuma gitti. Özellikle yuva kurduktan sonra da çalışma isteğimi desteklemişti. Hem de çevreden artık evlenmem gerektiği, yaşımın geldiği telkinleri sıkça yapılıyordu. İyi bir eş olabilecekti benim için. Aynı zamanda ailesinden ayrı büyümüştü. Askeri okulda okumuştu. Ayrılığın ne demek olduğunu bildiğini düşünmüştüm. Benim de ailem ayrıydı ve annem ile yaşıyordum. Babasız büyümüştü. Aile sevgisine ihtiyacı vardı. Birbirimizi tamamlayabiliriz hissiyle hareket ediyordum.
SESİM ÇIKMIYORDU
Bir süre sonra bir nedenle tartıştık, ayrılmak istediğimi ve kendime ayrı bir yol çizeceğimi söyledim. İlk baştaki duygularım değişmeye başlamıştı. Olmayacaktı. Gördüm ki o da değişmiş ya da hep öyleydi de ben değiştiğini düşündüm. Ayrılmak istediğimi belirttiğimde “Olmaz” dedi. “Gelir seni iş yerinde rezil ederim” gibi tehditlerde bulundu. İşte o anda bende korku başladı. Ne şekilde beni rezil edecekti, bilmiyorum. “Seninle bu konuyu konuşacağız” diyerek eve, kapıya geldi. Rezillik çıkmasın diye kabul ettim ve kabusum da orada başladı. Aşağıya indiğimde, “Arabaya bin” dedi. Ben de “binmem” dedim. Zorla bindirdi ve evine zorla götürdü. Bir şekilde evden kaçtım ama arabaya yeniden zorla bindirdi. Hem arabayı kullanıyor hem de bana vuruyordu. En sonunda silahını çekerek arabayı durdurdu. Silahın namlusuna mermiyi sürdü. “İn arabadan, arkaya geç” dedi. Yalvarmalarım sonuç vermiyordu. Kapıya kafamı vurup arkaya geçmem için zorluyordu. Zorla arka tarafa geçmemi sağladı ve şiddet farklı boyutlarıyla devam etti. “Şimdi gidebiliriz, seni evine bırakacağım” dedi. Dönüşte polis çevirmesiyle karşılaştık arabayı durdururken “sesini çıkarma” diyerek yeniden tehdit etti. Sadece “kurtar beni” diyebildim, dediğimi zannettim. Sesim çıkmıyordu.
Ancak 3 gün sonra şikayetçi olmak için karakola gittim, bu arada defalarca farklı yollarla özür diledi. Hem yaşadıklarıma inanamıyordum. Hem de astsubay olan (diğer tüm ordu mensupları gibi gözümde ‘saygın’dı.) Devletin verdiği silahı, evi, imkanları kendi istekleri için kullanmasına akıl erdiremiyordum. Sonunda şikayetimi yaptım ve dava açıldı. 3 gün niye bekledim bilmiyorum. Zannedersem yaşadıklarımı içime sindirememiştim. Dava açılınca görev yeri değiştirilmiş (zor durumda kaldığını) sonra öğrendim. Aradan iki ay geçti. Bu arada barışmak için bir sürü girişimde bulundu. Sürekli iyi davranıyor, sürekli özür diliyor ve beni kaybetmemek için bu olayı gerçekleştirdiğini ısrarla söylüyordu. Benimle evlenmek istediğini, mutlu yuva özlemini gerçekleştirebileceğimizi ısrarla tekrarlıyordu. İkna oldum. Seviyordum çünkü. Affettim kendi içimde. Şikayetimi geri aldım ama kamu davasıymış, düşmüyormuş, bilmiyordum.
Nişanlandık bu arada. Safça inandım. Ailemin itirazlarına rağmen (olsun atlattık biz bu günleri) dedim. Dava süreci de devam ediyordu. Yedi yıl hapis cezası istemiyle yargılanıyordu ve avukatı aracılığıyla mahkemede iftira attığımı söylemem gerektiğini, öfke ve kızgınlıkla hareket ettiğimi söylersem beraat edebileceğini söyledi. Ben de öyle yaptım. 5 sene boyunca şartlı serbest bırakıldı. Kurtulmuştu ve iki gün sonra benden de kurtuldu. Nişanı bozdu ve ayrıldık. Onun için önemli olan (saygın) mesleğine devam etmek ve itibarını kazanmaktı. Kazandı. İtibarı iade edildi.Toplum önünde iftira atan ben oldum.
Hikayesi bununla sınırlı değildi elbette Ayşe’nin işçi bir kadın her gün sömürünün, şiddetin farklı boyutlarıyla karşılaşıyor ve yılmadan mücadeleyi seçenlerden. Yeniden dik yeniden ayakta ve hayatın içinden bize, Ekmek ve Gül okurlarına bir mektup yazdı.
---
AYŞE’NİN MEKTUBU
Ben de karanlıktan aydınlığa çıkmak için uğraşanlardanım
Bu anlattığım olayları ve anlatamadığım daha fazlasını içimde tuttum. İçimde yaşadım. İletişimim çok da iyi değildi. Yaşadıklarımdan dolayı özgüvenim yok oldu inancım yitti insalara. Sonra senin sayende biraz da içimde kalan o küçücük ışığı daha fazla yaktım. Kendi kabuğumda kalarak bu yaşananları her gün düşünüp ağlayarak ne zaman geçiyordu ne de ben, ben olarak kalıyordum. Bir şeyler yapmam lazımdı.
Ekmek ve Gül’de birçok kadın hikayesi okudum daha fazlasını yaşayıp en umutsuz oldukları anda kendilerine ışık tutan bir yol bulmuşlardı. Ben de yapabilirim diye düşündüm. Ve kaldığım noktadan eğitim planlarımı yeniden devreye koydum. Yüksek lisans için araştırmalara başladım. Aslında etrafımızda kötü olaylar yaşanana kadar dostum, arkadaşım dediğimiz kişiler size yardımcı olmaz, hatta onlar böyle bir kaosta sizin yanınızdan ayrılıp gidebilirler. “Boş ver, takma kafana” diye telkinde bulunmaya çalışırlar. Bu, kaostan çıkmak için yol gösterici ve çözüm yolu değildir.
Beni Ekmek ve Gül ile tanıştıran ablamda ve Ekmek ve Gül’de bunu bulabildim. En azından sesimi duyurabildim. Ben de daha önce yazılan kadın yaşamları gibi karanlıktayken aydınlığa çıkmak için uğraşanlardanım. Mücadele etmeyi seçtiğimi göstermek istedim. Sesimi duyurduğuma inanıyorum. Yılmadan umudumu kaybetmeden saygıyla hayata devam edilmesi gerektiğine inananların nesli tükenmedi diye bilsinler diyeydi bu yaşam öyküsü. Umarım Ekmek ve Gül’deki diğer kadın yaşamları bana ışık olduğu gibi başka bir kadına da ışık olur. Teşekkürler.
Metal işçisi bir kadın/İstanbul