Eskişehir'de fabrika önü muhabbeti
Bu sene 1 Mayıs, hükümetin bayramı Taksim Meydanı’nda kutlamak isteyenlere “şımarıklık yapmayın” diyerek keyfi bir yasakla şiddet uygulamasının gölgesinde geçti. Bu keyfi tutum, sadece İstanbul’da değil, ülkenin pek çok yerinde de tartışıldı, konuşuldu. Medyada ise başbakanın açıklamalarından arta kalan zamanlarda, Taksim Meydanı için alınan güvenlik önlemleri, kaç bin polisin, kaç tomanın görev yapacağına dair haberleri duyduk. İşçiler ne yaşıyor, ne istiyor…
Sinejan KUT/ Eskişehir
Bu sene 1 Mayıs, hükümetin bayramı Taksim Meydanı’nda kutlamak isteyenlere “şımarıklık yapmayın” diyerek keyfi bir yasakla şiddet uygulamasının gölgesinde geçti. Bu keyfi tutum, sadece İstanbul’da değil, ülkenin pek çok yerinde de tartışıldı, konuşuldu. Medyada ise başbakanın açıklamalarından arta kalan zamanlarda, Taksim Meydanı için alınan güvenlik önlemleri, kaç bin polisin, kaç tomanın görev yapacağına dair haberleri duyduk. İşçiler ne yaşıyor, ne istiyor… Bunlara sıra bile gelmedi o kanallarda. İstanbul’da durum böyleyken, Eskişehir’de de farklı sendikalar kentin farklı yerlerine çağrı yaparak başka bir “bölme” taktiğini uygulamaya soktular. Evet, bilboardlar donatıldı afişlerle, bildiriler kent merkezlerinde dağıtıldı. Peki ama bu bölünmüş çalışmada işçilerin ne yaşadığına, ne istediğine sıra geldi mi? Onlara soran oldu mu?
Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi’ndeyiz. Vardiya çıkışı işçi kadınlarla sohbet etmek ve neler düşündüklerini öğrenmek için fabrika önlerindeyiz. Şehrin çok dışında kalan bu sanayi bölgesinde servisi bir sohbet uğruna kaçırmak “lüks” olduğundan ve kadınlar onca yorgunluğun üstüne bir de ev mesaisine yetişmek gibi bir dert taşıdıklarından gayet seri ve basit bir sohbet oluyor bizimkisi. Sendikasız kadınlar “aman ha, ismimi yazmayasın habere” diyor, tecrübeyle sabit, işten atılabilirler çalışma acılarına ilişkin bir şeyler söylerlerse.
Gül, metal fabrikasında çalışan 13 yıllık işçi. Daha önce farklı iş kollarında da çalışmış. Resmi tatil olmasına rağmen 1 Mayıs’ta çalıştırılacak işçilerden o da. Gül’e göre işçilerin 1 Mayıs’tan haberi yok, o günle bir başka gün arasında bir fark da yok işçiler için. “1 Mayıs’ın ne demek olduğunu bilse de dile getiremez, çünkü işten atılma korkusu her şeye ağır basar” diyor. Milyonlarca sendikasız, örgütsüz çalışan işçi olduğunu söyleyen Çiğdem ise “bu insanların hepsi alana çıksa, sokağa dökülse başka birşey olur” diyor. Ama bunun nasıl mümkün olabileceğine ilişkin şöyle düşünüyor: “1 Mayıs'ta çalışmak zorunda olan işçiler için sendikalar üye olan olmayan ayrımı yapmadan bütün işçiler için hareket etmeli. Biz burada sesimizi duyurabilmeliyiz.”
Kadın işçilerin hemen hepsinin dilinde aynı sıkıntı: 12 saat çalışma bizi insanlıktan çıkarıyor. Biri alıyor sözü: “Eve geldiğimizde zaten pestilimiz çıkmış oluyor, çocuklarla vakit geçiremiyoruz, dinlenmeye bile fırsat bulamıyoruz. Benim çocuğumu anneannesi büyüttü, sabah işe giderken her gün ağlama sesleriyle kapıyı çekerdim, bu kadar çok kadının çalıştığı işyerlerinde kreş yok. Hal böyle olunca herhangi bir sosyal hayatımız da yok” diyor. Bize de alanlarda taleplerini haykıramayan, sesini duyuramayan kadın işçilerin kürsüsü olma görevini yerine getirmenin sorumluluğunu bir kez daha hatırlatıyor.