03 Mayıs 2014 12:57

Bir küçük adımla dünyayı kazanmak

Mayıs’ın güzelliği, neşesi, yeniliği, tazeliğiyle ruhumuzda yeniliğe bir yer açmanın vaktidir artık. “Kaldırın dertleri, çözümsüzlükleri bir kenara” demek kolay, eşya değil ki neticede hiçbiri... Ama işte memleketin sağında solunda bir bahar dalı gibi tomurcuk veren biraradalıkların heyecanı sararsa, zor olan diye bir şey var mıdır ki?

Bir küçük adımla dünyayı kazanmak
Paylaş

Çürümüşlükleri her yerden kendini ele veriyor. 23 Nisan’da Cumhurbaşkanlığı makamına koydukları çocukların memleketin başka başka yerlerinde, insanlık dışı biçimlerde katledilişlerini izliyoruz işte. Kars’ta Mert’i, Adana’da Gizem’i, Manisa Akhisar’da Umut’u katleden zihniyet katillerinin olduğu kadar, “Çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin!” diyen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ve bilcümle devlet yetkilisinin aymazlığının sonucu değil mi? Bugüne kadar attığımız çığlıkları duymadıkları için zaten bugün feryada dönüşmedi mi dilimizden dökülenler?

Çürüyen bir şey etrafını sarar, tüketir, soldurur.

Bilerek işkence haline getirdikleri bir hayat var bize. Havalandırmasını bile bizim ciğerlerimiz sayesinde yaptıkları o izbe fabrikalarda yaşadığımız hayat. Durmadan, dinlenmeden hizmet ettiren bir hayat. Sokakta yürütmedikleri, toplu taşımada her an taciz ettikleri, “dar” ettikleri bir hayat... Bu hayatı istemediğimiz ortada, ama istememek yeter mi?

Kadınları öldüren, tüketen, solduran erkek egemenliği ve kadını eşit görmeyen zihniyet, kadınları nasıl eksikli görüyorsa öyle görüyor çocukları ve tüm “kolay ezilenleri”. “Kolay ezilenlerden” olmamak için ezene mi yanaşmalı? Nasıl kurtulmalı tüm dert edinilenlerden?

Birlik diyoruz, biraradalık, kadınların değişiminin, kendi değişimleriyle beraber etraflarını ve giderek tüm dünyayı değiştirebilmelerinin adıdır. Sıcak bir kelimedir, iç ısıtır ve cümle yoksunluk-yalnızlık durumlarını dopdolu bir kalabalığa dönüştürür.

İşte uzunca bir süredir memleketin dört bir köşesinde sessiz sedasız bir dayanışma ağına dönüşen işçi kurultayları deneyiminin evrildiği yer. “Şikayet etmek yetmez, değiştirmek için birlik şart” diyor ve söz veriyor işçiler birbirlerine. “Birimizin başına bir şey gelse, o işçinin çalıştığı, yaşadığı yerde hep beraber söyleyeceğiz sözümüzü” diyorlar. Bugün; kendi karlarını küçülten bir kriz yokken işçinin ekmeğini küçülten bir kriz söylemiyle en küçük bir hakkı bile aslanın ağzına atan patronların yeni bir hak gaspı sürecinde ilk gözünü dikeceklerinin kadınların hakları olacağını biliyoruz. Biliyoruz, çünkü yaşadık daha önceki kriz süreçlerinde. Tam da bu yüzden, işçilerin birbirine verdiği söz en çok kadın işçiler için önemli. “Kadının sırtından sopayı” eksik etmeyen sistemin çarkları gün gelip herkesi dişlileri arasına almasın diye hep beraber “orada dur bakalım” diyebilmek, işçi kadınlar için çok hayati.

Bu hayati birlikteliği, bugün her yerden üzerimize boca edilen birbirine güvensizlik, ayrışma, kutuplaşma ortamında nasıl başaracağız?

Bunun cevabını bir küçücük biraradalıkla dünyayı kazanmaya yol açan kadınlar veriyor Mayıs sayımızda...

"Mayıs ayların gülüdür, taze bir çiçek dalıdır."                                                           

İçerim ateş doludur Mayıs’ta gönlüm delirir”der şair. Boşuna mı?

Baharı sevmez miyiz biz? Gönlümüz delirmez mi, içimizdeki ateş harlamaz mı bütün bu sorunları ortadan kaldırmak için? Harlar, hem de Mayıs’ın 1’inden itibaren başlar harlamaya. Nasıl olduğunu da sayfaları çevirdikçe okuyacaksınız. Ayşe’nin anlattıkları ile yüreğinize akacak buz gibi serin sular, karşı komşunun testisine de akıtmak isteyeceksiniz hatta.

“1 Mayıs geçti peki ya şimdi?​” sorusuna, çabasını ortaklaştırmaya çalışan işçi kadınlardan bir cevap var. Dersim’den, Antep’ten Bursa’dan mektuplarınız var. Belki siz de içinizde saklı kalanları paylaşmaya bir mektupla başlarsınız, olmaz mı? Çığlık atmayı öğretmekten başka bir şey yapmayanlar Bursa’dan doktorumuz Müberra’nın yazısını okusun; en temel hakkımız olan güvenliği, neden sağlamak zorunda olduklarını anlasınlar.

“Boşanmak istediği eşi tarafından...”.  “Boşanmak istediği” sıfatıyla gizlenen öznenin aslında kim olduğunu anlatıyor size Çilem. Boşandığında işçilikle tanışan Sevda, nedenlerini döküyor bir bir. Kıyımlarla çevreli hayatın kapılarını aralıyor Türkan..

Derken çabaladıklarımızın karşılığını, kapısını açmaya hazırlandığımız bir dernek gösteriyor “şak!” diye. Tomurcuktan gül’e beraber açtığı kadınlarla biriktirdiklerini Didem anlatıyor. Gökçe atölyedeki çalışmalarını anlatmak için çardağında bekliyor sizi. Geçerken bir ona da uğrayın, soluklanın.. Saklı tarihimizi açığa çıkarıyoruz her sayıda. Yaşar Nezihe de sayfaların birinde bekliyor sizi. Onun “ilk”i neymiş Fulya’dan öğreneceksiniz. Tik-tak, tik-tak...sesleri sizi aldatmasın. Geç kaldığınız bir şey yok. Öğrenilmiş çaresizliğimiz olsa da “ucu ucuna yaşama” duygusu, çareleri birlikte ürettiğimiz bir sayının sonuna geldiğimizin habercisi.

Mayıs’ın güzelliği, neşesi, yeniliği, tazeliğiyle ruhumuzda yeniliğe bir yer açmanın vaktidir artık. “Kaldırın dertleri, çözümsüzlükleri bir kenara” demek kolay, eşya değil ki neticede hiçbiri... Ama işte memleketin sağında solunda bir bahar dalı gibi tomurcuk veren biraradalıkların heyecanı sararsa, zor olan diye bir şey var mıdır ki?

Dergide emeği geçen bütün kadınlar bunu söylüyor. Çağıran sesi duyuyor musunuz? Bekliyoruz kaleminizden bize akacak hikayeleri... Ve Ayşe’nin mektubunda da anlattığı gibi, yazayım da ne olacak demeyin. Bir yerde bir kadına ışık olmanın kıvancından güzeli var mı bu hayatta?

Ekmek ve Gül

ÖNCEKİ HABER

İşimize, ekmeğimize, haklarımıza birbirimize sahip çıkalım!

SONRAKİ HABER

TGS: Bakanlık yalan söylüyor 35 gazeteci hâlâ tutuklu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa