Kapının dışında ama hayatın içinden
Şenay KUMUZ
Türkiye’de ilk göç herhalde 1950’li yıllarda olmuştur. Avrupa’nın işçi ihtiyacı Türkiye’de ki gelişme çabası ile birlikte yoksulluk! Sonra ver elini “Alamanya”. Hemen, hemen her emekçi ailenin bir gurbetçi akraba hikâyesi vardır. Bu hikâyelerin artmasına sebep 60’lı 70’li yıllarda gerçekleşen işçi göçleridir. Bilenler bilir. Peki, Avrupa’ya gidişin tek nedeni iş ihtiyacı mıdır? Ya da yalnızca Avrupa’nın işçi ihtiyacı mı? Öyle değil, dediğinizi duyar gibiyim daha şimdiden.
Başta Almaya olmak üzere birçok, Avrupa ülkesine akın etmeye başlayan Türkiyeli göçmenler, mülteci kamplarında yaşadıklarını uzun yıllar dile getiremediler, hala da anlatıldığını duymayız. Her türlü baskı ve zulümden kaçanlar, başka bir baskının kucağına oturduklarını anlatma cesareti gösteremediler. Zorlu yollarla ulaşılan, yasak yollardan geçerek gidilen “Gurbete” sıla hasreti ile cenazeler gelmeye başlayalı çok uzun yıllar oluyordur. Peki, Gidip te dönemeyenler, o uzak şehirlerde, mutlu olabilmişler miydi? Pamuk Yıldız “ Kapının Dışında” kitabı ile bu sorunun yanıtını veriyor işte.
ANLATILAR ELE VERİYOR GÖÇÜ
1962 yılındaki ilk darbe ile Avrupa’ya giden ilticacılar olmuş mudur bilinmez ama 1970’lerde ve sonraki tüm darbe dönemlerinde, çok sayıda giden olduğuna eminim.
Türkiye’de işçi sınıfının iktidarı için mücadele veren çok sayıda sosyalist, ilerici, yurtsever darbe dönemlerinde hayatta kalabilmek, işkence tezgahlarından sağ kurtulabilmek, tutuklanıp cezaevlerinde çürümemek için gitmiştir oralara. Bir biçimde hayatımıza temas eden birileri vardır. O yıllarda çocuk olan ya da henüz hiç doğmamışların, dayıları, amcaları, anneleri, babaları, kuzenleri, çok sevdiği dostları vardır.Bir zamanların kurtuluş durağı olarak görülen Avrupa, zamanla nasıl, insan sabrının ve ömrünün adım adım tüketildiği bir merkez haline gelmişse, ilticacıların anlattıklarından çok iyi anlaşılır.
F TİPİNDE BAŞLAYAN YOLCULUK
“Gitmek mi gitmemek mi? Kalabiliyorsan kal;
Gitmen gerekirse git. Kimi koşar, kimi de,
Zaman denen düşmandan, pusudaki, ölümcül
Düşmanından sinerek çekilir köşesine...”
Charles Baudelaire’nin dizeleriyle başlamış yazar. Gitmek zorunda kalmış olanların hikâyesini anlatmaya. Adından çok hikâyesinin çarpıcılığının akıllarda kaldığı kitapta, kahramanını tanımak da öyle zor bir iş değil. Yazının başında demiştik, o kahramanlardan hepimizin hayatında vardı aslında. Fakat biz onların hikâyelerini sadece bilmemizi istedikleri kadarını bilirdik. Eğer mültecilikten çıkmış oturum alabilmişse ve Türkiye’de ki bağımsız hale gelemeyen yargıdan yakasını kurtarabilmişse, sılaya yaptığı ziyaretlerden görebildiğimiz kadarını bilirdik. Pamuk Yıldız, Hollanda’ya gitmek zorunda kalan genç bir kadının hikâyesini anlatıyor. Mülteci kamplarında ki, değersizliği, çaresizliği, hele ki kadınsanız kadın olmanın zorluğunu anlatıyor. Hollanda’ya gitmek zorunda kalan genç kadının hikâyesi, öyle 60-70’li yıllara dayanmıyor. 90’lar ise bu devrin 3. çeyreği diyebiliriz. Tutuklanmak istemesinin nedeni 1999 Gölcük depreminde, depremzedeler için toplanan paraların yasadışı bir örgüt için toplamış olma iddiası. Dönemin F tipi cezaevlerinde bir süre kaldıktan sonra serbest kalan, sonrasında verilen ağır ceza öncesinde, yurtdışına çıkabilmeyi başarabilmiş genç bir kadın Tülin. Hala başta politik gençler olmak üzere birçok gencin, özlemini duyduğu Avrupa’daki politik kampların buradaki zorlu yaşama tercih edilemezliğini bir solukta anlatıyor. İşçi ihtiyacını karşılayan Avrupalılar, özellikle Türkiye’den ve Ortadoğu ülkelerinden, göç istemiyorlardı ve bu istek 1800’lü yıllarda verilen mücadelenin sonucu olarak oluşan yasalarına aykırı olduğu için, yıldırma ve bezdirme politikası uygulayarak, terk’i sağlamalıydılar. Ataerkil sistemin hâkim olduğu coğrafyadan, giden erkeklerin, ailelerinin dağılmasının izlenmesine, kadınların yasalardan faydalanarak şiddet uygulayan erkeklerden kurtulmasına, fakat uyum sorunu yaşarken, dilini, kültürünü bilmediği başka bir ülkede, nasıl kayıp gittiğine varana kadar, birçok tanıklığı tüm gerçekliğiyle anlatmış. Yalnızca siyasi nedenlerle gidenlerin değil, töre cinayetlerinden kaçanlarında mülteciliklerine, transeksüllerin yaşadıklarına değinmiş.
BİLDİĞİNİZ GİBİ OLMAYAN ŞEYLER
Başta kitaba karşı ön yargılı bir yaklaşıma neden olabilecek bir izlenim edinmek mümkün fakat çok geçmeden göçle birlikte hikâyenin çarpıcılığı sizi içine çekiyor, bildiğiniz gibi olmayan birçok şeyi size anlatıyor. Çok ayrıntısına girmek doğru olmayacaktır. Ayizi Yayınevi’nden çıkmış “Kapının Dışında” bir solukta okunmak için raflarda sizleri bekliyor.
Evrensel'i Takip Et