Biz ayrı dünyaların sınıfıyız bayım
Yani sayın bayım, biz ayrı dünyaların sınıflarıyız; siz eski dünyanın eski sınıfına mensupsunuz, emek sömürüsü üzerine servet birikimi inşa eden sınıfın, yani kendi eskiliğiyle dünyayı da günden güne eskiten, kaynakları tüketen sınıfın... Kıyafetlerinizin parlaklığı, yaşantınızın şatafatı eski olmanızı gizleyemiyor yine de!
Ömer Furkan ÖZDEMİR
Bizde işçi işveren iki ayrı sınıf değildir”, “Hemen her şehirde işveren işçi ile birlikte çalışır, aynı masada yemeği yer, aynı sosyal ortamı paylaşır”, “İşçimiz de çalıştığı işyerini kendisininmiş gibi görür. Bu özveri ile çalışır. Bu bir aile anlayışıdır.”
Giriş: Yukarıdaki cümleler geçtiğimiz hafta söylendi, söyleyen TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu...
Gelişme:
Elbette kenarları ve köşesi belli ve hatta sınırlı bir gazete yazısında “sınıf ayrılığı yoktur, toplumsal iş bölümü vardır” söyleminin bütün bir sınıflı toplumlar tarihinde ve asıl olarak söz konusu tarihte hiç olmadığı kadar kapitalizmde bu denli yaygın öne sürülen bir propaganda olmasının örneğin temelde iki boyutlu bir arka planı olduğuna değinmeyeceğiz... Böylesi geniş kapsamlı bir irdelemenin bu yazının sınırlarını aşacak olmasından değil elbette; hem bilinçli okura haksızlık etmemek hem de asıl olarak yazımıza konu olan kişi/kurum (ve aslında sınıf)ların zaten bu süreci bildiklerinden emin olduğumuz için... Tabii ki aslında bu sürecin kapitalizmin, bağrında yeşerdiği feodalizme göndermeyle “artık aristokrasi ve onun ayrıcalığının tarihe karıştığı” özgür bireylerin “işgücü piyasasında emeklerini özgürce değerlendirebileceği” ve yine özgür bireylerin “sermaye birikimi yaparak” üretken yatırımlara yönelebileceği” propagandalarıyla ilerlediğini de burada tekrar etmemeliyiz... Bu süreci “uluslaşma” ile tamamlayarak tam da bu noktada “korporatizm” tartışmalarını başlatan burjuvazinin bu söylemlerinin ve bunların Türkiye Cumhuriyeti’nin geç kapitalistleşen bir ülke olarak ilk kuruluş yıllarındaki ekonomik ve politik uygulamaları ve dönemin tartışmalarındaki yerine, cumhuriyetin kurucularının “Türk milleti sınıflardan oluşmamaktadır” şeklindeki yaklaşımlarının konumuzla ilgisine de değinmeyeceğiz; kısa ve öz olarak şu fütursuz cümleye “baka kalacağız” sadece:
“İşçi ve işveren iki ayrı sınıf değildir.”
Yani bu yüzden mi bütün bir cumhuriyet tarihi boyunca iş kanunları hazırlanırken işverenler, işçi lehine yorumlanabilecek en küçük düzenlemeyi bile taviz olarak kabul etmişler, bunu ifade etmekten çekinmemişlerdir?
İşçiler ve işverenler ayrı sınıflar olmadıkları için mi işçiler her gün “iş kazaları”nda can verirlerken işverenlerin böyle tür “kader”leri olmamaktadır?
Bu yüzden mi örneğin bugün ısıtılıp ısıtılıp işçilerin önüne konulan kıdem tazminatı fonu yasa tasarısına gerekçe olarak “ama zaten işçiler bu haklarını kullanamıyorlar, kıdem tazminatları zaten ödenmiyor” diyorsunuz?
Ve elbette Sayın Bayın Hisarcıklıoğlu, işçilerle çıkarlarınız ortak olduğu için mi sadece 2013 yılı sonu itibariyle 20 işveren yaklaşık 29 milyar TL ederken 15 milyon işçi ise asgari ücretle çalışıyor?
Soruların ve listenin sonsuzluğa gitmesi muhtemeldir ama kesin olan şey ise sonuç paragrafındadır.
Sonuç paragrafı: Eğer ortada bir yemek varsa aynı masada beraber yenilen, söz konusu bu yemeği hazırlayan da yemeğin yenildiği masayı yapan ve kuran da işçilerdir; dolayısıyla asıl sizin o masada yeriniz yoktur bayım! Ve işçilerin işverenlerle aynı masada aynı yemeği yiyebilmesi bir lütufsa eğer bu lütuf sınırlı bir süre için size bahşedilmiştir bayım; sınıf bilinci ve mücadelesinin bir başka raundunda onun olmayacağını zaten ne bu yazıdan ne de başka bir yerden öğrenecek değilsiniz; çok iyi bilmektesiniz... Ve eğer gerçekten işçilerle aynı masada aynı yemeği yemeyi çok önemsiyorsanız, “kullanım hakkını geçimlik ücret karşılığı işçinin elinden alıp onu sermaye birikimine koştuğunuz” işçi emeğinin “inşa ettiği mülkiyetin”izden kurtulmanız ve sadece ücretli emeğinizle o masaya oturmanız samimiyetinizi dikkate almamızı sağlayabilir... O zaman çıkarlarımızın ortak olup olmadığını konuşabiliriz sizinle!
Yani sayın bayım, biz ayrı dünyaların sınıflarıyız; siz eski dünyanın eski sınıfına mensupsunuz, emek sömürüsü üzerine servet birikimi inşa eden sınıfın, yani kendi eskiliğiyle dünyayı da günden güne eskiten, kaynakları tüketen sınıfın... Kıyafetlerinizin parlaklığı, yaşantınızın şatafatı eski olmanızı gizleyemiyor yine de!
Yani aslında özet olarak bayım sizin bize yıllardır zırvaladığınız şey tam olarak sizin cümlelerinizin karşılığı oluyor: geç bunları, eskidi, bayatladı!
* Araş. Gör., Kocaeli Üniversitesi