11 Mayıs 2014 08:11

Elif GÖRGÜ

Tarihindeki ırkçılık utancını temizlemek bir yana her yıl polislerin bir yolunu bulup siyah ya da melez yoksulları öldürdüğü Brezilya, vatandaşı futbolcu Daniel Alves’in sahada karşılaştığı ırkçı saldırıyı turizm faaliyeti kapsamına almayı başarmış bile.
Turizm Bakanlığının ilk işi –Dünya Kupası’nın yaklaşmasını da fırsat bilerek- sosyal medyada “#CopaSemRacismo /Irkçı olmayan Kupa” kampanyası başlatmak olmuş. Çok da tutmuş diyorlar.
Evsizlerin, topraksızların, en yoksul mahallelerde yaşanların, en kötü işlerde çalışanların renklerine bakmak Brezilya’da ırkçılığın nasıl yaşatıldığını görmek için yeterli. Birkaç yüzyıl önce nüfusunun çoğunu Afrika’dan köle olarak getirilen siyahların oluşturduğu ülkenin, köleliği resmi olarak kaldıran son ülke olması da şaşırtıcı değil. Kapitalizm, kölenin tüm ihtiyaçlarını köle sahibinin karşılamak zorunda kaldığı sisteme karşılık, patronun canını istediğini kadar verdiği ve kimsenin ihtiyacı ile ilgilenmediği ücretli kölelik sisteminin daha kârlı olabileceğini en geç Brezilya’da farketmiş olmalı. Farkında olmayanlar da var ki zaman zaman Brezilya’da şeker kamışı ya da soya plantasyonlarında köle olarak çalıştıklan şu kadar bin tarım işçisi kurtarıldı haberleri hâlâ güncel.

BİÇİM DEĞİŞTİ RENK KALDI

13 Mayıs 1888’de bir yasa çıkartılarak yasaklandı Brezilya’da kölelik. Sahipler patron, köleler de işçi oldu, üretim ilişkilerinin biçimi değişse de rengi aynı kaldı. Bugün siyah Brezilyalıların en zenginleri olan futbolcular bile –tüm diğerleri gibi- adına futbol endüstrisinin adına ‘takım’ denilen şirketleri tarafından alınıp satılıyorlar sonuçta.
Brezilya Hükümeti’nin iki gün sonra köleliğin kaldırılmasının 126. yılı için de bir kârlı güzellik düşünmesi mümkün. Ancak 126 yıl sonra bile Brezilya, kölelikten hiç de farklı olmayan çalışma koşullarıyla gündeme gelen ülkelerden biri.
Sistem değişse de sistemin ezdiği ve yükseltiği renklerin değişmiyor olması da ırkçılığın her an karşı karşıya gelinebilecek, örneğin sahaya bir muz olarak inebilecek bir olgu olarak yaşamını sürdürmesine izin veriyor.

KÖLE TACİRLERİNİN ÜLKESİ

Brezilya en çok köleye sahip olan ülkeler arasında olduğu gibi en ünlü köle tacirlerini çıkartan ülkelerden biri aynı zamanda. Bunu nedeni ise Brezilya’nın da, milyonlarca kölenin getirildiği Batı Afrika’nın da zamanında Portekiz sömürgeleri olması.
Bir örnek verelim.
Portekizli babasından miras ten rengi nedeniyle annesinin Amazon yerlisi olduğu anlaşılmayan Francisco Felix de Souza, Brezilya’nın en ünlü köle tacirlerinden. Ancak şanı doğduğu kentten çok, insan tacirliği yaptığı kentte, bugünün Benin’inde yürüyor. Benin bir Batı Afrika ülkesi. Atlantik Okyanusu’na çıkan küçük kıyı kenti Quidah ise özellikle 18. yüzyılın köle limanıydı. Diğer ülkelerden kilometrelerce yürütülen ayakları birbirlerine zincirli köleler, Quidah’tan bindirilirdi gemilere.
Felix de Souza Brezilya’dan Benin’e (o zamanki adıyla Dahomey) 19. yüzyılın başlarında geldi. Dış güç destekli darbe bir ABD icadı değildi ve zamanın Dahomey kralı ile köle ticareti konusunda anlaşmazlığa düşünce, kralın üvey kardeşi ile birlikte bir darbe planlayarak kralı devirdi. Pek hain üvey kardeş Gezo ülkenin, De Souza da köle ticaretinin kralı oldu.
Bir süre sonra köle ticareti yasaklansa da, yasalar yönetenleri bağlamadığı için De Souza bu kez illegal köle ticaretiyle sürdürdü zenginliğini. Batı Afrika’nın en zengin “iş adamı” oldu. Brezilya’dan geri dönmeyi başaran kimi eski kölelere “yardım” ettiği için insan hakları savunucusu olayazdı hatta. Yardımdan kasıt ise şu; eski köleler eski sahiplerinin Portekizce isimlerini aldı ve Benin’de yeni köle tacirleri olarak işe başladı. De Souza o sıralar Afrika’da yaygın olan çocukları “kurban verme” geleneğine de karşı olmasıyla tanınıyor bugün. Ölü Afrikalı para etmezdi ne de olsa!

KÖLE TACİRLERİ PATRON OLDU

İnsanlık tarihinin en önemli özelliği, insan utandırmaktaki başarısını her yüzyılda istikrarla sürdürmesidir. Benin’deki utanmazlık ise De Souza öleli birkaç yüzyıl olmasına rağmen, köle ticaretini yönettiği malikanesinin önündeki meydanın hâlâ onun takma adını taşımakta, yani “Chacha” Meydanı olarak anılmakta olması. Daha fenası bu meydan, kölelerin limana götürülmeden önce toplandıkları yerdi.
Kapitalizmle birlikte ırkçılığın sınıfsallaşmasıyla De Souza ailesi bu kez patron haline geldi, sınıfsal miras babadan oğula ve toruna geçti ve De Souzalar hâlâ Benin’i yöneten aileler arasında yer alıyorlar. Felix’in mirasyedileri sadece bir serveti değil köle tacirinin ünvanını da yaşatıyorlar; para gibi ünvan da V.Chacha, VI. Chacha vs. olarak babadan oğula geçmeyi sürdürüyor. Misal malikane bugün VIII. Chacha’ya aitmiş.

ESKİ KÖLELER YENİ İŞBİRLİKÇİLER

1900’lere girerken bu kez Fransa işgal etti Benin’i. De Souza’nın eski kölelerden yarattığı Brezilyalı-Afrikalı yeni ticaret erbası olan topluluk Fransız işbirlikçileri olarak varlığını sürdürdü. Bugün Benin’in üst sınıfları onlardan oluşuyor. Dünyanın büyük ekonomileri arasındaki Brezilya ile ticari ilişkiler de onlardan soruluyor!
Ülke 1960’ta bağımsızlığına kavuştu. Avrupa ülkelerinin işgali, dönemin şanına uygun olarak, şirketler, ekonomik ve politik baskı araçlarıyla sürüyor. Quidah limanı, eski adıyla “köle sahili” hâlâ bölgedeki ilk Portekiz valinin ismini taşıyor.
Bu arada UNESCO 1990’lı yıllarda Benin’in “köle geçmişi”nin tabu olmaktan çıkması ve konuşulmaya başlanması için bir proje başlatmış. Peki ne işe yaramış?
En başta, kenarında De Souza’ların evinin bulunduğu meydana halkını köle olarak satan Kral Gezo’nun heykelinin dikilmesine!
Kölelerin limana taşınırken geçtikleri yollara da çeşitli anıtlar dikilmiş ancak yine de bu dönem De Souza’nın köle taciri değil “girişimci iş adamı ve insan kurban edilmesine karşı mücadele eden kişi” olarak itibarının yeniden kazandırılması kampanyasının başlamasına da zemin hazırlamış. De Souza’nın 121 çocuğunun soyunu sürdürenler bugün bu işle de meşguller.

KÖLE MEYDANINDAKİ AĞAÇ

Quidah’taki Chacha Meydanı’nda dev bir ağaç yükseliyor.
Köle tacirleri, limana götürmeden önce ayaklarından birbirlerine zincirledikleri köleleri buraya getirir, ağacın etrafından döndürürlermiş. Kadınlar dokuz, erkekler yedi kere dönünce işlem tamamlanır, köleler adlarını, ailelerini ve nereden geldiklerini unuturlarmış.
Bu yüzden adı “Unutma Ağacı”.
Ağaç hâlâ yerinde; meydan da, De Souza’lar da, ırkçılık ve ırkçılığı besleyen düzen de...
Ve köklerinden kurutulması gereken kesinlikle o ağaç değil. 

Evrensel'i Takip Et