Meltem Castel
İnsanın hayatına o kadar çok tehlikeli madde girdi ki, siyanür içip ölünse yeridir. 12 Haziran seçimlerinden önce Kütahya'da patlak veren siyanür olayı duyuldu. Gümüş araması yapan firmaların kullandığı siyanür havuzunun bentleri yıkılmış ve siyanür toprağa ve içme suyuna karışmış. Sadece haberl
İnsanın hayatına o kadar çok tehlikeli madde girdi ki, siyanür içip ölünse yeridir. 12 Haziran seçimlerinden önce Kütahya'da patlak veren siyanür olayı duyuldu. Gümüş araması yapan firmaların kullandığı siyanür havuzunun bentleri yıkılmış ve siyanür toprağa ve içme suyuna karışmış. Sadece haberlerde duyduk. Kütahyalı değiliz. Çok şükür Kütahya'da da değiliz diye bir oh çekti bazılarımız. Milyonlarca insan, siyanür bize dokunmaz, biz uzaktayız, Kütahyalılar düşünsün, ne yapalım kaderleriymiş diye içlerinden geçirdi.
O sıralar hepimiz derin bir uykuya dalmıştık. Siyanür mü, yok daha neler dediler. Yetkililer, ''Hayır efendim, ne siyanürü bunlar bir kısım çapulcu, çevreci müsveddelerinin uydurmasıdır.'' dedi. Daha sonra, ''Biz gereken önlemimizi aldık, hiç bir şeycik olmaz Kütahyalılara'' dediler.
Oysa Meteoroloji bile, bir süre sonra yağmur yağmasın diye dualar etmeye başlamıştı. Ama doğanın işi, birden yağmur bastırmasın mı? Siyanür havuzunu koruyan bentler yıkıldı ve siyanür yeraltı sularına karıştı.
İnsanlar şimdiler de İstanbul'daki Ömerli barajına da karışır mı acaba diye sormaya başladılar. Belki de birileri siyanürlü suyu bir bakana içtirip, halkı yine uyutsak mı diye düşünüyorlardı ki, Allah’ın işi, deprem oldu. Artık toprak fazla dayanamadı bu gevşekliğe, “madem insanlar sürekli uykuda, şunları bir sallayayım da uyansınlar bari” dedi.
Haber bültenleri konuyu bu sefer flaş flaş flaş diye geçmeye başladı. Kütahya'da deprem. Kütahya durmadan beşik gibi sallanıyordu. İnsanlar ölmüştü. Evler yıkılmıştı. Çadırlar gitti ve Kızılay oradaki insanlara sıcak yemek vermeye başladı. İlk gün haber programlarını izledim. Ali Kırca deprem bilimciye şöyle sordu; Bu deprem İstanbul'daki fayı da tetikler mi? Çünkü Kütahya mutlaka İstanbul'a bir sinyal olmalıydı ya. Aliler, Ayşeler, Fatmalar depremden kaçmanın projelerini yapmalıydılar. Gerisi teferruattı onlar için.
Ben düşünmeye başladım. 5.9 diye bir rakam söyleniyordu. Depremin şiddeti bu kadarsa, niye evler yıkıldı? Niye bu kadar hasar var? Ama bu sorduklarım bir müddet sonra kasetlere takılan konsantrasyonumla oracıkta bitecekti. En nihayetinde ben de İstanbul'da yaşıyordum, seçimler vardı, kasetler patlamıştı, ne olacaktı bu ülkenin sonu yani?
Bugün yine haberler; ''Kütahya'da 7 kişi sudan zehirlenmiş. İnsanların içtikleri sularda siyanür havuzunun içindeki oranı aratmayacak derecede siyanüre rastlanmış.1 kişi taburcu edilmiş, ama diğer 6 kişinin durumu kritikmiş.
Seçimler bitti, Başbakan yüzde elli oranında oy aldı. O kadar miting yaptı, boğaz gırtlak patlattı. Adam yorgun. Başlatmayın şimdi siyanürünüzden canım, Kütahyalılar da içmeseymiş o sudan, onlara siyanürlü sudan için diyen mi oldu! Bırakın da başbakan biraz dinlensin. Bir gün yüzü göstermediniz yahu!