17 Mayıs 2014 06:00

Avrupa'nın gündemi AB seçimleri

Avrupa'da bu sıralar gündem AB parlamentosu seçimleri. Yunanistan’da bu ayın 18’inde yerel, 25’inde ise tüm AB ülkelerinde olduğu gibi AB parlamentosu seçimleri yapılacak.

Avrupa\'nın gündemi AB seçimleri
Paylaş

Avrupa bu sıralar gündem AB parlamentosu seçimleri. Yunanistan’da bu ayın 18’inde yerel, 25’inde ise tüm AB ülkelerinde olduğu gibi AB parlamentosu seçimleri yapılacak. Bir yanda AB seçimleri gündemdeyken diğer yandan da  Avrupa’da sağ partilerin yükselişe geçmesi diğer bir tartışma konusu. Guardian gazetesinden çevirdiğimiz makalede Seamus Milne “Gelecek hafta yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimlerini İngiltere’de onların önde bitirmesi bekleniyor… Bu parti halkın sisteme karşı öfkesini iyi kullanmayı başardı… Avrupa’da da benzeri bir durum görülüyor; popülist sağ tırmanışa geçti.
Fransa, Danimarka ve Finlandiya’da sağcı milliyetçi ve ırkçı partiler oyların yüzde 20’sini alacak görünüyor. Hollanda, Macaristan ve Yunanistan’da da benzeri gelişmeler var.” İfadelerine yer veriyor.
Ve Soma’da yaşana katliam. Soma’da yüzlerce insanın yaşamına mal olan katliam Avrupa basınının da gündeminden düşmedi. Soma’da yaşananları yorumlayan gazeteciler çalışma koşullarına ve Erdoğan’ın Soma’da verdiği tepkileri gündemine taşıdı.  Christiane Schlötzer ve Süddeutsche Zeitung’un makalesi  ‘Erdoğan acı tanımıyor’ başlığı taşıyor. Makale tabut  sıraları insanların hafızasında o kadar kısa sürede silinmeyecektir ifadesini kullanılıyor.


AVRUPA’DA AŞIRI SAĞIN YÜKSELİŞİNİ ANCAK SOLUN POPÜLİZMİ DURDURABİLİR

Seamus Milne
Guardian

Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi UKIP’in tırmanışını hiçbir şey engelleyemezmiş gibi görünüyor. Gelecek hafta yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimlerini İngiltere’de onların önde bitirmesi bekleniyor… Bu parti halkın sisteme karşı öfkesini iyi kullanmayı başardı… Avrupa’da da benzeri bir durum görülüyor; popülist sağ tırmanışa geçti.
Fransa, Danimarka ve Finlandiya’da sağcı milliyetçi ve ırkçı partiler oyların yüzde 20’sini alacak görünüyor. Hollanda, Macaristan ve Yunanistan’da da benzeri gelişmeler var.
…Hepsinin ortak yanı, Avrupa’da son on yıl içinde artan işsizlik, güvencesizlik ve kemer sıkma tedbirleri ile düşen yaşam standartlarının yol açtığı toplumsal hoşnutsuzluktan besleniyor olmaları.
Fakat bunların ilerleyişi pratikte pek de bir şey değiştirmeyecek aslında. Avrupa parlamentosu demokratik bir kurumun gölgesi bile olamaz. “Avrupa’da söz kimde gösterin” sloganlı afişlerle seçmenler sandığa yönlendirilmeye çalışılıyor.
Oysa gerçekte böyle bir seçim filan yok… Bakanlar Konseyi ve Komisyon, AB’nin bağrında asıl gücü elinde tutan büyük şirketlerin çıkarları doğrultusunda karar almaya devam edecek. Banka ve şirketlerin 30 bin lobiciyle Brüksel mekanizması üzerinde artan etkisidir Avrupa’da bütün kararları ve yasaları biçimlendiren.
Sonuç: Başarısız bir ekonomik modele AB anlaşmasının gücünü katarak özelleştirme ve kuralsızlaştırmayı emniyete alan, istihdam ve sosyal haklar karşısında şirketlerin gücüne imtiyaz tanıyan bir sistem. AB ile ABD arasında görüşülmekte olan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı projesinde de aynı yaklaşım söz konusu.
Sonuç: Ortak pazarda yer alan sınırlı sosyal güvenlik uygulamalarının erozyona uğraması.
2008’deki yıkıntı Avro Bölgesi krizi halini alırken, sosyal kazanımların kısmi savunusu olarak bilinen AB, kıta çapında seçilmiş hükümetlere devasa kesintileri dayatan kemer sıkma simgesine dönüştü. Zaten durağan seyreden yaşam standartı ve ekonomilere bu kemer sıkma programlarının etkisi de eklendikçe Avrupa’da aşırı sağın güçlendiği görüldü. İngiltere’de finans merkezi ve koalisyon hükümeti kendi elleriyle yaptı bunu.
Muhafazakar Başbakan David Cameron’un önerdiği AB reformlarının hiçbiri şirketlerin Brüksel üzerindeki etkisini kırmaya yönelik değil. Tersine piyasayı daha da liberalleştirmek istiyor.
... Aşırı sağın güçlenmesine karşı en iyi panzehir, yabancıları değil de sermaye sınıfının ve şirketlerin iktidarını hedef alan solun popülizmi olacaktır. Bu yaklaşımı farklı biçimlerde,  Yunanistan’da kamuoyu yoklamalarında önde görünen Syriza’da ve Hollanda’da ilk kez İşçi Partisi’nin önüne geçmesi beklenen Sosyalist Partide görüyoruz. Bu yaklaşım benimsenmeden ırkçıların ve yabancı düşmanlarının tırmanışı devam edecektir.

Çeviren: Aynur Toraman


TRANSATLANTİK SÖZLEŞMESİNİ BİLEREK YARGILAYIN !

Gael De Santis
Humanite

Eğer dikkat etmezsek, AB için o kadar felakete yol açan pazarın görünmeyen eli daha geniş bir alanda zarar verebilecek. Avrupa parlamentosu için yarışmanın yaşandığı şu günlerde, Ticaret ve yatırım için transatlantique partenaryası (TTİP), yani daha yaygın olarak Transatlantique büyük pazar diye bilenen görüşmeler yürütülüyor. Ama hâlâ durdurulabilinir. 25 Mayıs seçimlerinden sonra yeni parlamenterler ya onaylayacak yada erteleyebilecekler. Devletin de bu konuda görüş bildirmesi gerekiyor.
Eğer TTİP yürürlüğe girerse, hem ekonomi, hem de Avrupalı ve ABD’li işçilerin hakları üzerine olumsuz etkileri olur. Avrupa cephesinde, bu projeyi savunanlar aslında daha önce başarısız olan bir şeyi daha geniş bir ölçüde hayata geçirmek istiyorlar.
Görüşmeler gizli yürütülüyor [...] ve gelecek toplantı ise 19 Mayıs’ta, yani seçimlerden 6 gün önce gerçekleşecek ama hâlâ vatandaşlar görüşmelerin neler üzerinden yürütüldüğüne dair bilgi sahibi değil. Avrupa komisyonunun amacı, dünya ticaretinin yüzde 30’na denk düşecek, kürenin en büyük serbest dolaşım pazarını kurmak. [...] Avusturya araştırma ve geliştirme vakfının bir araştırmasına göre bu anlaşma kamu hesaplarını olumsuz etkileyecek. Gümrük haklarının düşürülmesi gelecek 10 yıl içinde Avrupa bütçesi açısından 20 milyarlık bir kayıp ve devletler açısından ise işsizliğin artmasından kaynaklı doğacak 1.4 milyar avroluk ek bir harcama anlamına gelecekmiş. Zira, yapılması zorunlu olacak yapılanmalardan kaynaklı 430 bin ile 1.1 milyon işçi iş değiştirmek zorunka kalacakmış. Ama bundan da kötüsü var.
Geçen 14 Haziran’da ticaret bakanları tarafından onaylanan yetkiye göre, Avrupa sosyal modeli tamamen alt üst olacak. “Anlaşmazlıkları halletme mekanizması” adı altında kurulacak olan kurum devletlerin ulusal egemenliklerine saldıracak. Yatırımcılar ve devletler arasındaki farklılıkları özel mahkemeler çözebilecek. [...] Atlantik’in iki kıyısında da “fiyat dışındaki engellerin” yok edilmesi isteniliyor, yani sağlık ve güvenlik kuralları arasındaki farklılıklar ortadan kaldırılacak. Ama, ABD ile AB arasında bu konuda büyük farklılıklar söz konusu. Orada, heryerde şist gazı kullanılıyor, tavuklar klorlu suya batırılıyor ve GDO’lar çok yaygın. Ortak kurallar ise bunların bize daha fazla dayatılması anlamına geliyor.
Ama bu eşitleştirmenin ikinci bir tehlikesi daha var, oda jeopolitik. Yeni birlik dünya GSYIH’sının yüzde 54’üne ve dünya tüketiminin yarısına denk düşecek. Yani transatlantik normlar herkese dayatılacak. Bu ise Sam amcaya gerileyen egemenliğini biraz daha pekiştirme olanağı ve gelişmekde olan ülkelerin büyümelerinin karşısına geçme şansı verecek. Bundan dolayı Barack Obama, Avrupa’nın devletlerini ikna eden Avrupa Komisyonu başkanı Jose-Manuel Barroso’ya çok minnetdar. Obama ve devlet sekreteri John Kerry, Güney doğu Asya’ya git gelleri sıklaştırdı ve Çin’in etkilerini dengeleyebilmek için transpasifik bir anlaşma, yani gelecek transatlantik sözleşmesinin bir benzerini orada da yürürlüğe geçirmek istiyor. Yani ekonomik Nato hazırlanıyor. Buna karşı ise geniş bir örgütler ağı büyük tepki örgütlemeye başladı.

Çeviren : Deniz Uztopal


SOMA KATLİAMININ AVRUPA BASININDAKİ YANKILARI

MADEN FACİASI
Rainer HERMANN
 Frankfurter Allgemeine ZEİTUNG

“FACİA ülke için bir şok. Bu şok sadece duyguları değil, politikanın inandırıcılığını da sarsmaktadır. Birden açığa çıkmaktadır ki, Türkiye, kişi başına gelirin on yıl içerisinde üçe katlanmış olmasının telkin ettiği bir noktada değil. Gerçi Türkiye etkileyici büyüme oranlarıyla çok çabuk orta gelirli bir ülke oldu. Fakat, gerçekten refah sunan ve güvenliğin de onun bir parçası olduğu bir ülke olmadı. Böyle olabilmesi için, sadece bir yasayla ya da kalem hamlesiyle yaratılamayacak kurumlara, standartlara ve düşünce tarzlarına gereksinim var.


ERDOĞAN ACI TANIMIYOR
Christiane SCHLÖTZER
 Zeitung

“... ANLAŞILAN o ki Erdoğan, Soma madeninin ölüleri ve acılarının unutulacağına ve akıllarda bastırılacağına yatırım yapmakta. Bu düşüncesiyle, uzun vadede haklı bile çıkabilir. Anketlere göre, Türklerin sadece bir çeyreği kendi kaderini etkileyebileceğini düşünmektedir. Ne var ki:  Başbakan aslında bugünlerde karar verecekti, birkaç hafta sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde halkın huzuruna aday olarak çıkıp çıkmayacağına. Bu arada ama tabut sıraları insanların hafızasında o kadar kısa sürede silinmeyecektir.  Erdoğan’ın stratejisi hep şu: Ben böler ve yönetirim. Bu yöntemle ülkeyi kutuplaştırdı ve tüm seçimleri kazandı. Bu reçete ama, en azından Soma’dan sonra, her zamanki gibi tutmayacağa benzer. Nitekim, Türkiye’nin sanayi havzasındaki insanlar şimdiye kadar hükümet karşıtı değillerdi, birçoğu AKP’ye oy vermişti. Bu nedenle, Erdoğan’ın danışmanlarından Yusuf Yerkel’in yerde yatan bir göstericiye tekme atışını gösteren fotoğraf o kadar vahim bir etkiye sahiptir. Bu fotoğrafın mesajı şudur: Sizin acınız bizi ilgilendirmemektedir.”


BAŞBAKAN İÇİN YENİ BİR İKTİDAR SINAVI
Público

“GÜVENLİK yokluğu ve kötü çalışma koşulları üzerine yapılan haberlere rağmen, şimdiye kadar saklı kalanlar gelinen yerde öfkeli göstericiler biçiminde Hükümet ve Başbakana karşı patlamış oldu. Erdoğan bir yandan, olup biteni aydınlatmak ve sorumluları tespit etmek için her şeyin yapılacağını söylerken, diğer yandan tedbir olarak Taksim Meydanı’nı kapattırdı... Bu trajedinin Erdoğan açısından sonucu, iktidarının yüz yüze kaldığı tehdittir. Bu tehditti bertaraf etmek için herşeyi yapacaktır. Fakat sorumluluk üstlenmedikçe ve somut tedbirler almadıkça (birisi işten atılmalı), pek yakında bunun acısı kendisi için çıkacaktır.”


KURBANLARLA ALAY EDİYOR
Corriere della Sera

“HİÇ kimse vahim kazaların olabileceğini reddetmiyor. Fakat eğer büyük bir kaza öngörülebilir, hatta olası değerlendiriliyor ise ve gerçekleşmesinden iki hafta öncesinde uyarı konusu oluyorsa, o zaman bu kazayı ‘normal’ olarak tanımlamak sorumsuzluktur...  Erdoğan’ın kendisini protestolarla ve hırsızdan katile kadar çeşitli yermelerle karşılayan kurban yakınları karşısında sarf ettiği sözler, bir kez daha, Türkiye’nin çok hassas bir dönemde bulunduğunu gösteriyor.”

ÖNCEKİ HABER

\'Çözüm süreci\'nin ilk gerilla kaybı, Yüksekova\'yı ayağa kaldırdı

SONRAKİ HABER

İş bırakan işçiler: Taşerona geçit verenler sorumlu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa