Şehit demeyin, katliam yaptılar
Soma’dan 35 kilometre uzaklıkta, İzmir’e bağlı Kınık ilçesinin Elmadere köyündeyiz. Her gün 1 buçuk saatlik yolu aşarak Soma’ya işe gidiyor köyün madencileri. Birkaç ev ve küçük bir okulu olan bu köyde 11 cenaze var bugün. Aileler acılı.
Vedat YALVAÇ
Soma
Soma’dan 35 kilometre uzaklıkta, İzmir’e bağlı Kınık ilçesinin Elmadere köyündeyiz. Her gün 1 buçuk saatlik yolu aşarak Soma’ya işe gidiyor köyün madencileri. Birkaç ev ve küçük bir okulu olan bu köyde 11 cenaze var bugün. Aileler acılı. Eşi İlkay Yıldırım’ı genç yaşta kaybeden Sıla’nın biri 4 yaşında diğeri ana okuluna giden 2 çocuğu var. Sıla ağlıyor, “Ne yapayım ben şimdi. Kendime mi yanayım çocuklarıma mı yanayım?” diye yanıtsız sorular soruyor.
TOPLU KATLİAM YAPTILAR’
Ölenlere şehit denilmesine de kızan Sıla, “Benim eşim asker mi? Toplu katliam yaptılar. Bir tane olsa şehit oldu kocam derim. Bir sürü ocak yandı. Tüm yavrular yandı” diyor. 8 yıldır maden de çalışıyormuş Sıla’nın eşi. Çatısı ve bir odası ile mutfağı yapılan inşaat halinde bir evde oturuyorlar. “Verdiği sözleri bile tutamadı” diyor Sıla. Çocuğuna düdüklü bisiklet alacağının sözünü vermiş.
Cafer 24 yıldır madencilik yapıyor. Arkadaşının cenazesine gelmiş. Gece vardiyasında olduğu için kurtulmuş ölümden. Amcasının çocuklarını ve arkadaşlarını kaybetmiş. İhmalin çok olduğunu söyleyen Cafer, üretim için emniyetin ikinci planda olduğunu, köle düzeniyle çalıştırıldığını söylüyor. Madenlerde olması gereken yaşam odasının Soma madeninde olmadığını söylüyor, “Olsaydı bu kadar insan ölmezdi” diyor. Ocakta sürekli aynı havanın döndüğünü söyleyen Cafer, denetlemeler olurken ben geliyorum denilerek önceden patrona haber verildiğine dikkat çekiyor: “Böyle olunca bizim gibi garibanlar ölüyor.”
‘PATRONUN KORUMASI SENDİKACI OLDU’
Patron kadar sendikaya da tepkili Cafer, “Patronun koruması, sendika yönetimine girdi. Bunlar ne kadar bizi temsil edebilirler?” diyor. Bir başka işçi, 25 yaşındaki Erkan karışıyor söze, “Patronun belirlediği delegeye oy vermeyenler işten çıkarmakla tehdit ediliyor” diyor. Murat Yılmaz, olaydan sonra sendikayı görmediklerini söylüyor.
Diğer madenlerde çalışan işçiler de sendikaya tepkili. İmbat Madeni’nde çalışan Hakan isimli işçi yakınını kaybetmiş. “Güvenlik Müdürünü sendikanın yönetimine koydular. Her gün bize bağırıp çağıran, patronu koruyan adam işçinin yanında olur mu?” diyor.
‘SEDYEYE BİRİ KIZAR DİYE ÇİZMELERLE BASMADI’
Zafer, madende işçiye insan gibi muamele yapılmamasından yakınıyor. Ambulansta sedyeye çizmelerle basmak istemeyen işçinin televizyonlarda “içi temiz” gibi söylemler kullanılarak basitleştirilmesini kınıyor. “O arkadaşımız o hareketi içinin temiz olmasından dolayı yapmadı. O işçinin içi elbette temizdir. Ancak o bunu 8 saat boyunca sürekli ‘Şunu yapma, bunu yapma, çabuk olun’ gibi baskılar altında çalıştığı için yaptı. O anda yanlış bir şey yapmayayım sonradan bana kızılır korkusuyla yaptı” dedi.
Soma’nın 3 şirketinde de çalışan Zafer, tüm madenlerde bu baskının çok fazla olduğunu belirtiyor.
Yılmaz , Soma’da her gün bastığı işe giriş kartını gösteriyor. “Konuşanlar işçi değil deniliyor. Bakın ben işçiyim. İşte Soma AŞ’ye ait kartım” diyor.
Yaşam odasının daha önce olduğunu ancak bilmedikleri bir gerekçeyle o odanın kapatıldığını söyleyen Yılmaz, “Yangın çıktığında işçinin kaçabileceği bir yer yok” diyor.
‘REVİRİ DAHA 2 AY ÖNCE YAPTILAR’
Sercan, 21 yaşında. Üniversite mezunu ancak Soma Kömürleri AŞ’ye ait 200 metre yakınındaki ocakta çalışıyor. Üstelik okuduğu bölüm üzerine değil. Elektrikçi olarak çalışıyor. “Bölümümü yazma. Bunlar güçlü adamlar ne olur ne olmaz” diyor. İlk işe başladığı gün madenin yapısıyla ilgili bir kurs verilmiş. Kısa bir ilk eğitim kursunun ardından sınav yapıldığını söyleyen Sercan, “Sınavda birçok kişi nereyi işaretleyeceğini bile bilmiyordu. Hepsini işe aldılar. 2. günün sonunda önümüze tomarla kağıt koyarak bunları imzalayın dediler” diyor. Yer altında çok fazla toz olduğunu Sercan, toz maskesinin bazen verilip, çoğu zaman verilmediğini söylüyor. “Gaz maskesi tek kullanımlık, onun da çalışıp çalışmadığını bilmiyoruz. Ben elektrikçiyim. Bazen bant bozuluyor. Kömür durmasın diye bandı durdurmadan tamir ettiriyorlar. Yer altı çok ıslak. Donumuza kadar ıslanıyoruz. Ama dışarı çıkmamıza izin verilmiyor. Bazı yerlerde sağanak yağış gibi su akıyor. Elektrik tamiri yaptığımda tam olarak kurutmama izin vermeden enerjiyi veriyorlar” diyor. 2 yıldır kurulan ocakta yer altında revirin 2 ay önce yeni yapıldığını söyleyen Sercan, olayın yaşandığı günden sonra işi bırakmış. Nöbetçi olarak çağırdıkları halde gitmiyor işe.
‘EĞİTİM ALMADIK, ALINDI DİYE İMZA ATTIRDILAR’
“Ayda 2 kez bize eğitim vermeleri gerekiyor” diyen Erkan, 2 yıldır hiçbir eğitimin verilmediğini belirtiyor. “Yalnızca bir kağıda imza attırılıyor yaptırıldığına dair” diye belirtiyor. Kartını göstererek kendisini “ilk yardımcı” yaptıklarını söylüyor bir başka işçi. Hem de hiçbir eğitim verilmeden. “Her şey kağıt üzerinde. Kılıfına uydurulmak için yapılıyor” diyor.
‘GİZLİ TAŞERONLUK VAR’
Maden İşçisi Cafer, “İçeride taşeron yok gibi görünür. Ancak gizli taşeronluk var. 20-30 kişi belirleniyor. Bunlara fazla para verilerek işçi getirilmesi isteniyor” diyor.
Bu olaya rağmen tekrar o madene ineceklerini de söylüyor Cafer.
Ahmet Karabulut maden özelleştirilmeden önce emekli olmuş. “Özelleştirmeden sonra bu ölümler artı. Çünkü her şey üretim üzerine kurulmuş” diyor. Diğer işçiler gibi o da denetimcilerin madene inmediğini de söylüyor, çünkü aşağıda durum şöyle: “Yemek yiyecek yer bulamıyoruz. Kömür yiyoruz her gün.”