Kuveyt’te sokak köpeklerinin sınır dışı edilmesi ‘yaşam hakkı’ ihlalidir!
Çiğdem ŞAHİN
Ajanslarda, internette son günlerde şöyle bir haber dolaşıyor:
“Kuveyt’te sokak köpekleri sınır dışı ediliyor”
Kuveyt’te, sokaklardan toplanacak başıboş köpeklerin sağlık kontrolleri ile tedavilerinin tamamlanmasının ardından yurt dışına gönderilmesinin hedeflendiği bildirildi. Kuveyt Televizyonu’nun haberine göre, Tarım ve Balıkçılık İdaresi Başkanı Şakir Avad, yerleşim birimlerindeki sokak köpeklerinin yakalanarak hasta olanların tedavi edilmesinin ardından yurt dışına gönderilmesi için bir şirketle anlaşma imzalamayı planladıklarını belirtti. Hükümet denetiminde yürütülecek çalışma kapsamında köpeklerin sadece isteyen ülkelere gönderileceğini vurgulayan Avad, şunları kaydetti: “Göndermeden önce sokak köpeklerinin tüm rehabilitasyon ve tedavi işlemleri Kuveyt’te yapılacak. Köpeklerin yurt dışına gönderilmesi konusunda uluslararası hayvan haklarına aykırı bir durum olmayacak. Sokak köpekleriyle ilgili bu projenin gerçekleşmesi için bir şirketle anlaşmayı planlıyoruz.” (6 Mayıs 2014)
YAŞAM HAKKI BİR BİLİNÇ MESELESİDİR
‘Yaşam hakkına’ saygı kültürünü edinmiş bir toplum, bu hakkın insan veya hayvan olarak ayırt edilmesinin anlamsızlığını da bilir. Bu bilinç eğitimle, anayasal düzenlemeler ve geleneklerle yıllar içinde beslenir, toplumun bünyesine, bilincine yerleşir, zamanla o toplumun kültürünü, yaşam düzeyini oluşturur. Yaşam hakkı bir bütündür, bu hakka saygı duymayı, etrafında olup bitene karşı duyarlı olmayı bilen toplumlar, hayvanı, insanı, bitkiyi, ağacı ayırmadan buna sahip çıkarlar; yürekleri her canlı için aynı duyarlılıkla çarpar; bütün zulümlere, kötülüklere, insan, hayvan, doğa ayırımı gözetmeksizin aynı şekilde üzülürler. ‘Yaşam Hakkı’nın Anayasal güvence altına alındığı, kurumsallaştığı toplumlarda hiç kimse hiçbir canlı hakkında keyfi uygulamalarda bulunamaz; hayatlara istediği gibi müdahale edemez, örneğin Kuveyt’de olduğu gibi söz konusu olan bir hayvan bile olsa yerinden, ülkesinden süremez, sınır dışı edemez. Bunun en sağlıklı, güvenlikli yollarla yapılacağını ileri sürmek o hayvanların ‘yaşam hakkını ihlal edip bulundukları ülkeden keyfi bir şekilde sınır dışına çıkarılmaları hakkını onlara vermez. Bunu yapan devlet bile olsa… ‘Yaşam Hakkı’ ihlali anlamına gelen bu tür bir uygulama gelişmiş toplumlarda bir suçtur ve yaptırımı bulunmaktadır. Bunu yapanlar sadece tazminat ödemekle kalmaz hapis cezası bile alabilirler. İşte bu yüzden böyle toplumlarda ‘Yaşam Hakkı’ toplumun çoğunluğu tarafından içselleştirilmiş, samimiyetle kabul edilebilen, sahiplenilebilen doğal bir hak olarak görülmektedir.
GELİŞMİŞ TOPLUMLAR HAYVANLARLA İÇ İÇE YAŞIYOR
Gelişmiş toplumlarda hemen her evde mutlaka bir köpek ya da kedi beslenmekte ve onlara evin diğer fertlerinden farklı davranılmamaktadır. Aynı zamanda bu ülkelerde insan hakları gibi hayvan hakları da hukuki güvence altına alınmıştır. Örneğin Amerika’da Animal Cop (hayvan polisi) denen bir polis teşkilatı vardır.
Bunlar eziyet edilen, zulüm gören hayvanlarla ilgili şikayetleri değerlendirirler; olay yerine gider, gerçekten şikayet edildiği gibi bir duruma rastlarlarsa ve bunu darp izleri, yaralar vb. gibi kanıtlarla da saptarlarsa, olayın faillerini derhal tutuklarlar ve hapse gönderirler. İşkenceye maruz kalmış hayvan da derhal bulunduğu yerden alınarak önce rehabilitasyon merkezine tedaviye, daha sonra da sahiplendirilmek üzere barınaklara gönderilir. Diğer yandan Amerika’da hayvanları uyutan merkezler olduğunu da biliyoruz. Bu tür uygulamalar ciddi mücadeleler sonucu günümüzde mümkün olduğunca azaltılmıştır. Avrupa ülkelerinin çoğunda hayvanların uyutularak öldürülmesi suçtur. Doğu Avrupa ülkelerinin bazılarına hala ‘uyutma’ kısmen görülüyor olsa da, bu ülkeler hayvan hakları konusunda Türkiye’den ileridirler. Kuveyt gibi ülkeler ise Türkiye’nin de gerisindedirler.
ALGIDA, DUYARLILIKTA SEÇİCİ DAVRANAN BİR TOPLUM
Türkiye halkı olarak vicdansız bir toplum olduğumuzu söylemek istemiyorum ama biraz yetişme tarzımızdan, kültürel yapımızdan kaynaklı duyarlılıkta, algıda seçicilik denebilecek, insan yaşamı önemliymiş, ‘hayvan yaşasa da yaşamasa da’ olurmuş anlayışıyla hareket ettiğimizi gözlemliyorum. Hayvanlar bizim hayatımızı güzelleştiriyorsa, keyif veriyorsa onların yaşamalarına izin verilebilirmiş ama mahalledeki çocukları korkutuyorlarsa, mahallenin keyfini kaçırıyorlarsa yok edilebilirlermiş, zehirlenmeleri mübahmış gibi bir anlayış hakim. Görmediğimiz, hissetmediğimiz sürece onlara zarar verilmesine, toplu olarak öldürülmelerine göz yummamız, kulak tıkamamız zor olmuyor. Bir kedi yavrusunu çöp konteynırına atmak, hamile bir köpeğin karnına tekme savurarak eziyet etmek, yaralı bir hayvana arabayla çarptıktan sonra yol ortasında bırakıp kaçmak insanlık dışı gelmiyor birçoğumuza. Onlar insan değil hayvandırlar ya! Ülkemizdeki kültür böyle yetiştirmiştir bizi, bunu kanıksatmıştır, bunu sorgulamaktansa bunun kolaycılığıyla yaşamak, insanlığın onca derdini tasasını yüklenirken sorumluluğunu taşırken bir de hayvanlarınkini üstümüze almamak işimize gelmektedir. Onların da bizler gibi yürekleri, bağları, ilişkileri, koruma güdüleri, yaşama kaygıları, korkuları olabileceğini düşünmek, kabullenmek istemiyoruz. Bunu yaptığımızda onları da kendimiz gibi bir can ve ruh olarak görmeye başlamamız gerekiyor çünkü... İnsanlık düzeyimiz yükseldikçe, insanlaştıkça çevreye, doğaya, diğer canlılara karşı duyarlılığımız, bakışımız değişecek; belki daha çok sorumlu hissedeceğiz yaşadığımız dünyaya karşı ve bu bir yük getirecek bize; ama onlarsız yaşadığımız bir dünya inanın onlarla paylaştığımız bir dünyadan daha güzel ve anlamlı olmayacak hiçbir zaman.
KUVEYT’TEKİ MESELE YAŞAM HAKKI İHLALİDİR
Kuveyt’teki meseleye dönersek, hayvanların yaşam hakkına böyle bir müdahale uluslararası yasalara göre bir ‘yaşam hakkı’ ihlalidir ve suçtur ama maalesef buna karşı caydırıcı bir yaptırım uygulamak mümkün görünmemektedir. En fazla tazminat ödetilebilir ki Kuveyt’de paradan bol ne vardır, bu da caydırıcı olmayacaktır; büyük bir olasılıkla ‘ne olacak ki öder geçeriz’ diye düşünülmektedir. Biz bu kötü tablodan kendi ülkemiz adına bir ders çıkartabilir ve ülkemizin bütün canlılar için daha yaşanılabilir bir yer haline gelmesinin mücadelesini verebiliriz en azından. Sonuçta her ülkenin yaşam hakkına, insan haklarına olduğu kadar hayvan hakkına bakışı, bu konudaki kültürel alt yapısı ve ulaştığı bilinç düzeyine göre belirlenecektir. Gezi Direnişi toplumumuzun insan hakları kadar doğaya, çevreye, hayvanlara, ırkçı, ayrımcı yaklaşımlara karşı büyük bir duyarlılığa sahip olduğunu kanıtladı aslında, bu umut verici bir tablo ama diğer yandan yine Gezi sürecinde halkının gözünün içine nişan alarak mermi sıkan, ağzının içine yaklaşarak gaz püskürten, acımasızca genç, yaşlı, çoluk, çocuk demeden orantısız güç kullanan bir iktidarla da karşı karşıya olduğumuzu gösterdi Gezi bize. Toplumsal olarak belli bir kesimde duyarlılık, hak ve özgürlüklere karşı hassasiyet artarken, hala bizi baskı ve şiddetle, zorbalıkla yönetecek politikacıları seçecek bir çoğunluğa da sahip bir ülkede yaşadığımız gerçeği ile yüzleştirdi bizleri. O kitle bu politikacıları seçiyor, yaşam hakkı ve yaşam alanlarımıza dair, hak ve özgürlüklerimize dair bu politikacılar karar veriyor; uyguladıkları baskı ve şiddetle hayatı bizlere zehir edebiliyor, insanca yaşamaktan uzaklaştırabiliyorlar bizleri. Umarım Türkiye de bir gün gerek insan hak ve özgürlükleri gerekse bütün olarak insan, doğa, tüm canlıların yaşam hakkı konusunda ileri demokrasilerin uygulandığı ülkeler seviyesine ulaşılabilir. Doğa, tabiat sadece bize ait değildir. Evren sadece bizim için yaratılmış değildir. Bütün dünya bize aitmiş gibi sahip çıktık her yere, hayvanların yaşam alanlarını yok ettik; gördüğümüz her alana binalar diktik ve betondan mezarlığa çevirdik çevremizi; sonra su bulamadıklarında, aç kaldıklarında çöpe geliyorlar, pislik saçıyorlar diye şikayet etmeye, onlardan kurtulmaya çalıştık. Hayvanlardan kurtulmaya değil onlarla birlikte daha iyi koşullarda nasıl yaşayabileceğimiz konusunda fikir üretmeye çalışmalıyız. Türkiye’ye sokak hayvanları için cehennem olan bir ülke gözüyle bakılıyor, bu kara lekeden kurtulalım artık; biz de hayvan dostu ülkeler arasında yerimizi alalım. Bir Kuveyt de biz olmayalım.
Sokaklar hayvanlarla daha güzel.
Evrensel'i Takip Et