Ethem Çavuş’la, Soma toplu işçi mezarlığını anlamak
Mükellef işçi Ethem Çavuş’un anılarıyla bugün Soma’da yaşananların benzerliği korkunç ve sorun da burada zaten! Bunca yıla, yüzyıllara rağmen kâr hırsıyla işçilerin ölüme gönderildiğini gizlemek için türlü türlü bahaneler üretenlerin kapitalizminde.
Rahşan İNAL
Geçtiğimiz yıl Ahmet Naim’in kalemine, aklına şükranla bir anı-röportaj kitabı okudum: Yeraltında Kırk Beş Sene. Maden işçisi Ethem Çavuş’un anıları…
Ethem (Yemelek) Çavuş, madenciliğe 1886’da başlamış, kırk beş yılını madende geçirmiş ve tahmin edileceği gibi mükellef işçidir.
Göçükleri, yanarak, parçalanarak öldürülen ya da karbonmonoksit gazıyla, zamanın maden işçilerinin deyimiyle “körnefes”le boğulan işçileri anlatır: “İçerideki altı ameleden sağ çıkan olmadı… Öyle kalakalmışlar… havasızlıktan… Gözleri pörtlemiş, ağızlarından burunlarından akan kan yüzlerini tanınmaz hale getirmiş… Bazen bozulmamış cesetlerle de karşılaştığımız olurdu… Onları öyle iki büklüm, kimisi kazmasına sarılmış vaziyette bulurduk ”.
Defalarca korkar, kaçar köyüne döner. Ama nafile... Arkadaşlarının kan dolu yüzleri gözlerinin önünde canlana canlana yine madene gider. Nedenini aynen şöyle söylüyor: “Eve ekmek, devlete vergi gerek!”
2014… Soma Holding’e ait Soma Maden İşletmesinde 301 işçi öldürüldü. Sağ kurtulan bir işçiye sorulan soru ve cevabı: “Madene tekrar inecek misiniz? “Girmeliyim. Bankaya kredi borcum var!”.
Dün devlet eliyle zorla mükellef yapılan işçiler bugün banka kredilerini, eşten dosttan aldıkları borçlarını ödemekle mükellefler.
ETHEM ÇAVUŞ’UN BİLDİĞİ ‘SERMAYE BİRİKİMİ’DİR
Maden şirketlerinin patronları, madenlerinin; eski maden ocaklarına göre ne kadar iyi durumda olduğuyla övünüyor. Hepsinin madeni bilim harikası!
Ama biliyor Ethem Çavuş; maden ocağına gelen “bilim“in sermaye tarafgirliğini, “sermaye birikimi” için olduğunu:“(Fransız sermayeli Ereğli Şirketi) şirket havzaya bilimi soktu. Doğrudur… (Şirket) Bilimsel yenilikleri işçinin can emniyetini sağlamak için değil, daha çok kömür üretilmesini sağlamak için kullandı. Bu yüzden de… ölümler, yaralanmalar patladı!... Tek derdi daha çok üretim ve tabii kâr idi”
Soma’da sağ kurtulabilen işçiler de söylediler: Cinayetin nedeni: “Daha çok kömür, daha çok üretim”
‘BAŞARI?’
Soma Holding “önemli bir iş başarmış”: Maliyeti düşürmüş! “Türkiye Kömür İşletmeleri Soma’da kömürü kendisi çıkarırken tonunu 130-140 dolara mal ediyordu. Biz ihaleye girip tonunu 23.80 dolara çıkarma taahhüdü verdik. Başardık”
Bu başarının gerisinde maliyetleri düşürmek için “en kolay” tasarruf edilen işçi hayatıdır ve işçi hayatı da sermaye için değersizdir. Bu yüzden, “Toplumdan gelen zorlama olmadıkça sermaye işçinin sağlığına ve ömrünün uzunluk veya kısalığına karşı kayıtsızdır” der Marx.
Soma madeninin “gerek sağlık, gerek güvenlik kontrolünde işçi sağlığı iş güvenliği noktasında başarılı olduğu” tespit edilmiş! “Yapılan kontrollerde burası (Soma) iyi noktada kömür ocaklarından birisi”ymiş! “İyi nokta” maden ocağı işçilere toplu mezar oluyorsa…
SORUN!
Ethem Çavuş’un anlattıkları o kadar vahim ki… Göçüğü açamadıkları, ulaşamadıkları on altı-on yedi yaşlarındaki çocuğun madende öldüğünü, mezarının maden ocağı olduğunu bildiklerini ve cenaze namazının “yukarıda” kılındığını anlatıyor. Dahası da var: “Kilimli ocaklarında… Bazen fesli iskeletlerle karşılaşırdık. Besbelli ki bunlar göçükte kalmış, ama alınamamış işçilerin kalıntılarıydı. Birisini hiç unutmam. Kapkara iskeletin başındaki kırmızı fes, kalıptan yeni çıkmış gibiydi… Belki de havasızlıktan bozulmamıştı fes…”
Mükellef işçi Ethem Çavuş’un anılarıyla bugün Soma’da yaşananların benzerliği korkunç ve sorun da burada zaten! Bunca yıla, yüzyıllara rağmen kâr hırsıyla işçilerin ölüme gönderildiğini gizlemek için türlü türlü bahaneler üretenlerin kapitalizminde.
“Bizim literatürümüz”de iş cinayetini; “olağan iş kazası” olarak dillendiren, gerçekte “benden sonra tufan” diyendir ki bu “her kapitalistin ve her kapitalist ülkenin parolası” dır.
İşçilerin, kendilerini bu cinayetlerden koruyacak emek parolaları elbet var. Kendi aralarında, sessizce söylüyorlardı… Artık yüksek sesle söylemeye başladılar; hem sendikalarına hem o sendikaların iktidarına.
* Et(h)em Çavuş’un anılarını (1886-1931), Ahmet Naim 1936’da Yeraltında Kırk Beş Sene adıyla Bartın gazetesinde, daha sonra Şirin Ereğli’de 1962 yılında yayınlanmıştır. Emek tarihi için eşsiz bir kaynak niteliğindeki bu kitap, Evrensel Basım Yayın tarafından Ahmet Naim’in diğer eserleriyle birlikte basıma hazırlanmaktadır.