1 Haziran 2014 10:27

Ercan GEÇMEZ *

Bu coğrafyanın en eski topluluklarından birisi olan Aleviler,  yaşadığı yerde daima insanı ve insani değerleri öne çıkartmayı kendilerine bir yaşam tarzı olarak benimsemişlerdir.
Gerek inançları ve gerekse inançlarının önderlerini kendilerine bıraktığı belki de en önemli ve çok ‘sıkıntı çekmelerine’ neden olan şeyin “Benim Kabem İnsandır” sözü, bu söz bütün çağların karanlıklarını yırtarak insanlığa ışık olmayı kendisine şiar edinmiştir. Elbette ki bunun bedeli de Aleviler ve Aleviler gibi düşünen topluluklar için ağır olmuştur. Dönem dönem kâfir, zındık, ana-bacı tanımaz, katli vacip, bazen de Kerbela’da olduğu gibi katliam, yine Dersim’de, Koçgiri’de, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta, Gazi’de, Gezi’de ve daha çok diri diri yakılmalarına ve katledilmelerine sebep olmuştur.
Alevileri korkutmak ve inançlarından ayrı düşünmek ve onları kendi içerisinde parçalamak diğer topluluklara karşı marjinalleştirmek ve diğer toplulukları Alevilere karşı kışkırtmak ve kullanmak ve her dönem hükümetlerin ve padişahların genel olarak başvurdukları yol olmuştur. 
Bu Osmanlı döneminde Şeyhülislamların verdikleri dini kararlarla Aleviler toplu olarak öldürülüyorlardı. Daha sonra Alevilerin yerleri talan edilerek başka topluluklar getirip yerleştiriliyorlardı. Bu bölgeler böylelikle Alevi nüfusundan arındırılmış oluyordu. Bu katliamlardan sağ kalan Alevilerse genellikle dağlık bölgelere yerleştiriyorlardı, mümkün oldukça devletle ilişkilenmeden hayatlarını sürdürüyorlardı ve kendi içerisinde kurdukları mekanizmalarda hayatları var etmeye çalışıyorlardı.
Dönem dönem devletle ilişkilendirdiklerinde çatışma kaçınılmaz oluyordu. Çünkü devletin genel politikaları istila, talan, ölüm, yok etme ve tek tipleştirme üzerine kurulu olduğu için Aleviler kaçınılmaz alarak devletin bu politikaları ile çatışırlardı.
Bu cumhuriyet döneminde de farklı bir şekilde uygulandı.  Bu sefer Alevi köylerine istiladan ziyade farklı bir yöntem kullanıyordu. Direk Alevilerin kafalarını bedenlerinden ayırmaktan ziyade kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı eliyle, Alevilerin inançlarını yeniden tarif etme ve bu tarifin Alevilere öğretme yolunu seçtiler. Bunun içinde her askeri ihtilalden sonra Alevi köylerine cami yapılması hızlandılar. Alevi çocuklarını İmam Hatip Liseleri’ne yönlendirmeye çalıştılar. Alevi köylerine imam atamak, Alevilerin hakiki Türk ve gerçek Müslüman olduğuna dair söylemler gerçekleştirmek, devletin gerçek sahiplerinin kendilerinin olduğuna inandırmak.

MİNARESİ OLMAYAN KÖY
Bunlardan da çok sonuç alamayacağını anlayınca bu sefer Alevileri zorunlu göçe tabi tuttular. Özellikle 1980 Askeri Darbesi Aleviler için bir felakettir. Bu darbeyi yapanlar daha sonra yaptıkları gezilerde Alevi bölgelerinden geçtiklerinde ilgili mülkü amirleri cami minaresi bulmadıklarında sordukları soru “Burası da mı terörist köyüdür” diye soruyorlardı. Yani kısacası minaresi olmayan köy onların gözünde terörist ve marjinaldir ve hemen akabinde gereken yapılıyordu. Gereken de zulüm, işkence ve göç. Bu anlayış özellikle iç Anadolu ve doğuda bulunan Alevi köylerinin yüzde 80’ine yakının büyük şehirlerin varoşlarına göç etmeye zorlandılar.
Bu zorlama Aleviler için ölümün, yoksulluğun, acının diğer adı oldu. Yıllardır oturdukları topraklara ve bütün alışkanlarını, yıllardır kazandıkları ne kadar değerleri varsa tamamını orda bırakarak veya çok yok fiyata satarak kendi canlarını şehrin varoşlarına atarak yaşama şansı buldular.
Şehre gelen Aleviler de elbette ki yeni komşularla karşılaştılar. Çoğu fabrikalarda işçi, şehrin işsizleri ve şehrin ötekilerinin oturduğu mahallerde kendilerine yer buldular. Haliyle Alevilerinde ortakları bunlar oldu.
Muktedirlerin Alevilere yönelik hiçbir zaman kinleri ve nefretleri bitmedi. Yukarıda bahsettiğimiz gibi bu muktedirler özellikle son dönemde kendi siyasi geleceklerini toplumun değerlerini marjinalleştirmek, ayrıştırmak ve ayrımcılık üzerine korumak istiyorlar. Türkiye’de özellikle son yirmi yıldır toplumun yaşadığı felaketler ne yazık ki toplum tarafından sorgulanması gerekirken bu muktedirler dönem dönem toplumun değişik gruplarını hedef göstererek daima gündemi değiştirmişlerdir.
Geçen hafta Soma’da resmi kaynaklara göre 301 maden işçisinin ölümüyle sonuçlanan bir katliam yaşandı. Katliamın yarattığı acı ve öfke karşısında gün geçtikçe daha da aşikâr hale gelen, sorumluluğunu reddeden henüz cenazeler kaldırılmamışken Soma’ya güvenlik güçlerini yığarak olağanüstü hal ilan eden hükümet, kendi sorumluluklarını yerine getireceği yerde sağdan soldan Alevileri topladılar Soma’ya götürdüler diyerek Alevileri hedef gösteren bir konuşma yapmaktan kaçınmıyor ve yine bu hükümetin başı olan Başbakan, Soma’yı kapatmak için “Alisiz Alevilik”  bir tarife girerek, bir Başbakan’dan ziyade bir müftü gibi Alevilerin inançlarını tarif etmeye çalışıyor. 

KENTSEL DÖNÜŞÜM BAĞI
Yine bu muktedirler, yıllardır Türkiye’nin değişik yerlerinde kentsel dönüşüm altında şehrin yoksullarının kendi emekleriyle oluşturdukları yerlere el koyarak servetlerine servet katmanın her türlü taklasını atıyorlar.
İstanbul Okmeydanı’nda yoksulların kendi emekleriyle oluşturdukları ve var ettikleri bir yerdir. Burada yaşayan halkın çoğu Alevi kökenlidir.  Şimdi bu yer İstanbul’un en değerli yerlerinden birisi olmuş durumda. Muktedirler servetlerine servet katmak için Alevileri ve diğer yoksul halkı buradan göç ettirmek istiyorlar. Bunun içinde terör estiriyorlar, onları en kutsal yeri olan cemevlerinde vuruyorlar ve böylelikle tedirgin edeceklerini düşünüyorlar.
İstanbul Gazi Mahallesi’nde de, Türkiye’nin değişik yerleşim yerlerinde de bu yöntemi denediler. Ama başarılı olamayacaklarını kendileri de gördüler. Alevileri ürküterek, korkutarak, tedirgin ederek sorun çözeceklerine inananların niyetlerinin sorunu çözmek olmadığı artık herkes tarafından bilinmektedir.

ASIL TEDİRGİN OLAN MUKTEDİRLERDİR
Aleviler, elbette ki yaşadıkları yerlerde sadece kendileri yaşamıyor. Diğer topluluklarla birlikte yaşıyorlar. Onların zarar görmelerini, acı çekmelerini istemiyorlar. Ama Aleviler, bununda farkındalar, ya hep birlikte var olacağız, ya hep birlikte yok olacağız. Onun için tedirgin olmaktan ziyade birlikte hareket etmeyi daha çok önemserler.
Asıl tedirgin olanlar gittikçe toplum arasında her anlamda uçurum yaratan ve servetlerine servet katan muktedirlerin kendisidir. Çünkü onlar çok iyi bilir ki Aleviler, Pirleri Pir Sultan Abdal’ın “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” şiarından ve yine Pirlerinin “Canlar ölesi değil, tenler ölesidir” sözünden çıkmayacaklardır.
Onun içindir ki muktedirlerin tamamı Aleviler ve Alevilerin dostlarının birlikteliklerinden tedirginler ve tedirgin olmaya devam edecekler ve bunu terörize etmeye de devam edeceklerdir.
                                                    
* Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamu işçisi hedefte

Kamu işçisi hedefte

Ücretleri baskılayan Erdoğan-Şimşek programının yeni hedefi toplu sözleşme sürecine giren 600 bin kamu işçisi. Sendikal bürokrasi eliyle işçiden kaçırılan sözleşme taslağı, iktidar medyasına sızdırıldı. “Taleplerimizi karşılamıyor” diyen işçiler öfkeli. Ekonomide, iç ve dış politikada sıkışan Saray iktidarı, toplumu yönetebilmek için yasaklara, gözaltılara ve tutuklamalarla sarılıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et