Onların canı ancak reklamlar azalırsa yanar
DOSYA: 1.YILINDA GEZİ: NEREDE KALMIŞTIK?
HAZIRLAYAN: ARİF KOŞAR
Daha bir sene geçti, henüz nostalji sayılmaz: NTV önündeki protesto gösterileri... NTV sunucusu “Gezi eylemcileri medyanın tutumunu protesto ediyor. Tabii bizi de protesto ediyorlar” demek zorunda kalmıştı. Diğer bir sunucu Oğuz Haksever’e öfke “Aksever” tanımlamasıyla kalıcılaştı.
Kitlesel bir medya eleştirisi, reddi ve protestosunun yaşandığı bir süreçti Gezi. ‘Ana akım’ medyadan gerçeklerin öğrenilemeyeceği, en azından Batı için, ilk kez ve kitlesel bir biçimde görüldü. Ama bugüne ne kaldı? Ya da ne kalmadı? Gazeteci-Yazar Aydın Engin’le konuşuyoruz...
Gezi direnişi, belki bir çok konuda olduğu gibi medya algısında da önemli bir ‘kırılma’ yarattı. Çeşitli gazete ve televizyonlar önünde kitlesel eylem ve protestolar yapıldı. Bugünden baktığımızda, ‘egemen’ medyaya Gezi nasıl bir darbe vurdu? Canı çok yandı mı?
Bence soruyu yeniden düzenlemelisiniz… “Egemen medya” doğru bir kavram değil. Hele bugünkü Türkiye medyası için hiç değil. “Merkez medya, ana akım medya” gibi genel geçer terimler de Türkiye’deki medyayı nitelemekte -bence- yetersiz kalıyorlar. Sabah gazetesine ana akım medya denebilir mi? Ya Sözcü? Ya milyon tirajlı Zaman? O yüzden soruyu televizyonlarda haber kanalları ve yayın politikasını sadece AKP karşıtlığı ya da yandaşlığı ekseninde kurmamışa benzeyen yüksek tirajlı birkaç gazete ile sınırlı cevaplayabilirim. Hayır çok canları yanmadı. Onların canı reklam gelirleri düşerse yanar. Ne kadar çok düşerse o kadar çok yanar.
Peki, öyleyse, Gezi medyada neyi değiştirdi ki? Ya da medya algısında neyi değiştirdi?
Medyada fazla bir değişiklik getirdiğini sanmıyorum. Ama toplumun medya algısında çarpıcı değişiklikler oldu galiba. En azından haber kanalıyım diye geçinenlere “Sahi mi, sahiden haber kanalı mısınız siz? Haydi canım, şaka yapmayın” diye dalga geçen bir algı doğdu ve yayıldı ve kalıcılaştı. Bu da iyi bir gelişme değil mi?
Bu açıdan bir “kırılma” olsa bile ‘egemen’ medya, bu kırığı sanki biraz fazla hızlı onardı.
Kırılma? Ben olsam “sarsılma” derdim. Üstelik “havuz medyası” gibi nitelemelerle anılan medyada (TV ve kağıt gazeteler ve radyolar) sarsılma bile olmadı desem haksızlık mı ederim? Onlar Gezi sırasında yalan haberle, haber olmayan ama haber cilası sürülmüş asparagaslarla yayın yaptılar, bugün de mesela Soma söz konusu olduğunda aynı kepazeliği arsızca sürdürüyorlar… Ancak Gezi direnişçilerine seslenen, okur ya da seyirci profilleri o kesimlere denk düşen medya kanallarında bir sarsılmadan, kendine çeki düzen verme çabasından söz edilebilir. O kadar.
Zaten Gezi’ye “medya düzenini” değiştirme yeteneğini yüklememek mi lazım?
Böyle bir sonuç mümkün olabilir mi? Bir Gezi ile şu çarpık medya düzeni düzelecekse, beş Gezi ile devrim filan olur o zaman… Unutmayalım insanlık ırmağı ağır akar. Bazen umutsuzluk yayacak kadar ağır. 1789 Fransız Devriminin üstünden 225 yıl geçti. Hâlâ o devrimin hedeflerine (özgürlük, eşitlik, kardeşlik) ulaşılamadığını nasıl unuturuz?
Alternatif medya da ilk defa bu kadar dikkatleri çekti. Mesela Hayat TV... Yine merkez medya dışında kalan Halk TV, Ulusal TV gibi kanallar. Daha zayıf da olsa gazeteler... Bu mecra nasıl açıldı sizce? Ve açılmaya devam eder mi?
Alternatif medya terimi yerine büyük sermayeye bağımlı olmayan medya demeyi tercih ederim. Büyük sermaye gruplarının bir silah olarak ellerinde tuttukları dev sermayeli medya grupları artık halkın haber alma hakkını (İhtiyacını değil hakkını) yerine getirmiyorlar. O boşluğu da sizin tercih ettiğiniz deyimle “Alternatif medya” dolduruyor. Ama onların da üstesinden gelinmesi zor mali zorluklarla boğuşmak zorunda kaldıklarını göz ardı etmeyelim.
Peki, Gezi neyi değiştiremedi?
Medyanın sermaye yapısını değiştiremedi. Zaten değiştiremezdi de. Ama medyanın temel sorunu, hastalığı, zararı da zaten bu yapıda değil mi?
HABERİ GAZETECİDEN ALMAK İSTERİM
Sosyal medya, ama gerçekten medya, bir haber ve haberleşme aracı olarak sosyal medyanın kullanımı, ilk defa bu kadar kitlesel oldu bu coğrafyada. Hem yurttaş gazeteciliği, hem örgütlenme aracı, hem, hem, hem... Çokça uzatılabilir... Bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Sosyal medya, Gezi direnişi sırasında bir örgütlenme ve iletişim (Haberleşme değil iletişim) aracı olarak rüştünü ispat etti. Ancak bunu “Bir haber kaynağı olarak sosyal medya” nitelemesine taşımak isabetli olmaz. Sosyal medyanın olumlu yüzü kadar olumsuz ve kirli yüzü de var ve bu göz ardı edilmemeli. Doğruluğu kesinleştirilmeden yayına sokulan “haber” zehirli hatta yıkıcı sonuçlar doğurabiliyor. Haberi meslek hünerine, duyarlığına, disiplinine ve titizliğine sahip gazetecilerden almak, okumak, dinlemek isterim.
GEZİ BARDAĞI TAŞIRAN DAMLA OLDU
Gazetecilik açısından bir günah çıkarma seansı da oldu Gezi’de... “Evet, boyun eğdik” diyen gazeteci de çıktı, istifa eden de... Bu neydi? Nasıl bir duyguydu?
Gelin günah çıkarma yerine hesaplaşma, meslekle ya da kendiyle hesaplaşma diyelim. Üstelik bunun “kolektif” olduğundan da emin değilim. Ancak kimi meslektaşlarımız güvenli bir işe sahip olmanın, tatmin edici ücret almanın tutsaklığını reddetti; bedel ödemeyi göze aldı. Onları bağrımıza basalım. Ama medya baronlarında, prenslerinde ben ciddiye alınacak bir hesaplaşma, yüzleşme gözlemiyorum. Çok mu insafsızım?
Baronlara insaf gerekmez bence de... ‘Bağrımıza basacağımız’ gazeteciler için açık medya protestolarının sizce nasıl bir etkisi oldu?
Kuşkusuz payı oldu. Ama pek çok meslektaşımızın öteden beri tedirgin, rahatsız, kendinden memnuniyetsiz olduğunu biliyorduk, gözlüyorduk. Gezi bardağı taşıran damla oldu. Bunda kitlesel protestoların da payı da var kuşkusuz…
Siz ne hissettiniz?
T24’de elimizden geleni yaptık. Hatta mesleğe dahil olmasa bile bir ara T24’ün daracık ofisi gaz yiyenler için revir işlevi bile gördü. Şaka bir yana Gezi sırasında ve sonrasında “Daha iyisini yapabilirdik” duygusu bize hep eşlik etti…
Evrensel'i Takip Et