Geziciler bugün nerede
Gezici gençlerin Gezi’den önce ne yaptıkları, neden, nasıl parka gittikleri geçtiğimiz yılın en çok merak edilenleri arasındaydı, hâlâ da öyle.
Devrim ACAROĞLU
Gezici gençlerin Gezi’den önce ne yaptıkları, neden, nasıl parka gittikleri geçtiğimiz yılın en çok merak edilenleri arasındaydı, hâlâ da öyle herhalde. Nasıl oldu da oflayn olmak pahasına bilgisayarın başından kalkmış ve ilk eylemlerinde ülkenin en büyük metropolünü bir ay ellerinde tutmuşlardı. Bu ülke bu çocukları nasıl yetiştirmişti acaba. Ne analarına ne abilerine benziyorlardı. Apolitik olmaları başarılmış ama bir yerde hata yapılmıştı demek ki. Öğrencisi olmayı reddettikleri politikanın öğreteni mi olmuşlardı. Apolitik ama kızgın, komik ama direngen, gürültücü ama hoşgörülüydüler. Her an yine sokaklara dökülebilirler miydi, yok, onların ne yapacağına bizim kafamız basmazdı.
Biz onları tartışaduralım, neler yapıyor bu çocuklar şimdilerde acaba. Hayatlarında Gezi’den sonra neler değişti, aileleri ile ilişkileri ne durumda, bir sene geriye baktıklarında şimdi durdukları yerden Gezi’yi nasıl değerlendiriyorlar.
Bilgisayar başına geri dönenlerle değil sokakta bulduklarımızla konuştuk tabii. Hâlâ komik ama biraz daha kızgınlar, dirençleri zedelenmiş gibi ama artık apolitik değiller, kesin bilgi.
RABİA KARA: İSMİM RABİA BİDEFA
Gezi’den önce siyasetle pek ilgilenmiyordum. Nasıl bir aileden geldiğim belli; ismim Rabia bidefa. Babam sabah namazına bile camiye giden bir adam. Ben de ablalara giderdim ortaokulda. Ama babam kapatmadı eve beni, evde her şey konuşulur, çok şükür. Siyasi olarak nerede durduğumu bilmez babam, sadece muhalif olduğumu bilir. Gerçi kime oy vereceğimi anneme sorunca annem; “tililili” diye yanıtladığında pek inanmadı gibi. Gezi’ye gittiğimi bilmiyormuş gibi davranıyor ama anlamıştır bence. İyi yaptı, yoksa çok girerdik birbirimize.
Dayılarım aşırı Tayyipçi. Berkin öldüğünde o kadar sinirlendim ki dayıma gittim onu alt etmek için. ‘Dayı’ dedim ‘bana bişi söyle, çocuk öldü. Teröristti de de seni parçalayayım’ dedim. ‘Üzüldük’ dedi. Parçalatmadı kendini. Kuzenlerimi Gezi’ye çağıramadım, çekindim. Ama Gezi’den sonra onlara da bir haller oldu, araştırmaya başladılar, şaşırdım.
Lise zamanlarında facebooka yazdıklarıma bakıyorum da faşizan, nefret suçlarıyla dolu düşüncelerim varmış. Lisede bir arkadaşımın yanında bazı eylemlere gitmişliğim vardı, gerçi hâlâ her eyleme onunla giderim. “Elif neredesin”, “Eylemdeyim”, “Bekle geliyorum”la geçti bir zaman. Bazı şeyleri kavramam çok zor oldu. Aileden gelen ön yargılarım vardı haliyle. Her şeyden evvel Kürt meselesi...
Gezi’den önce bazı şeyleri kafamda netleştirmiştim, bilinçsiz gitmedim Gezi’ye, devrim kafasıyla gittim. Tabii bir de Polis şiddeti yüzünden… çok ağrıma gitmişti yaptıkları. Bize de gaz atsınlar, bizi de dövsünler, barikatsa barikat dedim. Çocuklarım olursa onlara Gezi’yi yaşayan biri olarak anlatmak istedim. Bir haftaya yakın kaldım Gezi’de. Şimdi çok net bir insanım, ‘Elif ben tamamım’ dedim Gezi’de. Devrimin göz kırptığını düşündüm, en azından hükümeti düşürebileceğimize inanmıştım.
Şimdi vidyoları izlediğimde ‘Çok kötü şeyler atlatmışız’ diyorum, ölümden dönmüşüz. O zaman gözüm bişi görmüyordu, düşsün de biz de ölelim gerekirse diyordum. Ortalık dinginleştiğinde, kaybettiklerimizi düşününce çok üzülüyorsun, daha çok kinleniyorsun.
Nişantaşı Üniversitesinde Moda Tasarım okuyorum, okulda azız ama Gezi’de gördüğüm pek çok tanıdığa “Senin ne işin var burada” demiştim. Eğlenmek dışında hayatta hiç bir gayesi olmayan insanları gördüm Gezi’de. Görüşmeyi kestiğimiz arkadaşlarla tekrar görüşmeye başladık Gezi sayesinde. Hâlâ laf arasında ‘Ben de Gezi’ye gitmiştim’ dediğini duyuyorum bazı arkadaşlarımdan. Çok şaşırttı beni Gezi, hâlâ şaşırtıyor.
Şimdi sizinle böyle konuşabiliyoruz ama AKP’li akrabalarımla aynı masada bunlar konuşulamaz. O kadar kapatmışlar ki kendilerini… Sinirin bozulur haybeye. Sadece bir kişi gördüm, o da Beşiktaş tribününden arkadaşımdı. Koyu Tayyipçiydi, Soma’dan sonra “Bu saatten sonra benden Tayyip’e oy çıkmaz” dedi Twitter’da. Çok mutlu oldum ama sonra yine döndü galiba.
Şu anda mutsuzum, umutsuzum. Ama her an değişebiliyor. AKP’li çocuk ‘Tayyip’e oy çıkmaz’ deyince umutlanıyorum. Bir kişi bir kişi çünkü.
BUKET KARAKUŞ: GEZİ’DEN SONRA POLİTİKA HAYATIN İÇİNE GİRDİ
Marmara Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümünde son sınıf öğrencisiyim. Annem Elazığlı Babam Bingöllü, doğma büyüme Kürt’üm yani. Kadıköy’de doğdum, buradan hiç çıkmadım.
Gezi benim daha çok sosyal yaşantımı değiştirdi. Örgütlü olmasam da hep bir Kürt kimliğim vardı. Eylem koşturan biri değildim ama kendimi içinde hissettiğim eylemlere katılıyordum. Meslek alanımda da politik bir tavır sergiliyordum.
Daha sonraki yönelimleri farklı olsa da Gezi’nin kent belleği, kültürel miras gibi bir çıkış noktası var. Bizim geçen sene düzenlediğimiz bir öğrenci sempozyumu vardı. Gezi Parkı sempozyumda büyük bir yer kaplıyordu. Gezi’den 7 ay önce parkı tartışmıştık yani. Her şeyi konuştuğumuzu sanıyordum ama insanların Gezi için direneceklerini hesaba katamamışız.
Bu sene tekrar sempozyum yapacağız. Gençlerin çoğu klasik bir sanat tarihi eğitimi aldığından ve oranın politikleşebileceğini düşünemiyor. Ona rağmen sempozyum yine kültürel miras üzerine ama bu defa bilimsel dilden uzak, halkın anlayabileceği, katılabileceği bir sempozyum olacak. Şu anki endişemiz herkesin kültürel miras hakkında düşünmesi ve Gezi Parkı’nı kurtarmamızın değerini kavraması. Gezi’den sonra politika daha hayatın içine girdi, dönüştü bence.
Sınav haftamda başladı Gezi. Gidemiyordum, çıldırmak üzereydim. Uzun zamandan beri tanıdığım ama görüşmediğim bir arkadaşım arayıp çağırdı Gezi’ye. Hiç politik biri değildi. Nöbete çağırıyor. Çok şaşırdım, ben Gezi’yi biliyordum, o bilmiyordu, ama beni çağıran oydu. Sonra tekrar konuştuğumuzda bu defa HDK kongresine davet etti beni. Oysa Kürt olduğumu sağda solda söylememem gerektiğini söyleyen biriydi. Yıllar önce kentsel dönüşüme uğrayacak bir mahalle için, “İyi olur o mahalleden kurtuluruz” demişti. Nereden nereye. Gezi böyle güzel bir şey işte. Sınıf arkadaşlarım da, -tamam çok politikleşmediler belki ama- en azından Kürtlüğüme laf etmiyorlar artık. Sınıfımın yüzde 80’i AKP’li ama hepsi çok sever beni. Gezi zamanı da bayağı kaygılanmışlardı benim için.
Annem ve babamın en büyük derdi politikaya bulaşmamdı. Kürt olunca dağa çıkma korkusu oluyor tabii. Gezi’ye gidince babam “evlatlıktan reddedecem” annem “intihar edicem” dediler. Seçimde HDP’ye verdi ama. Değişik bir adam, daha önce CHP’ye, ondan önce Saadet’e vermişti. Gezi’den önce babamı pek dinlemezdim ama şimdi tecrübelerine kulak asmaya çalışıyorum.
Ben bağımsızım. Gezi’den önce böyle bir tabir pek yoktu. Demek ki Gezi’yle birlikte normal insanlar da politikaya girdi. Bu güzel bişi.
Gezi beni insanlarla barıştırdı; konuşmadığım, muhatap olmadığım insanlarla. Gezi onları değiştirdi ve tekrar arkadaş olduk. Bazıları gitti bazıları kaldı; ölçü Gezi oldu.
MELİS ÖZBAKIR: İŞGAL EVLERİNİ HAYAL DAHİ EDEMEZDİM
Doğuş Üniversitesinde iletişim bilimleri okuyorum, 3. sınıftayım. Kartal’da oturuyorum. Her gün Caferağa Mahalle Evi’ndeyim. Okul da bitti artık burada yatıp kalkarız diye düşünüyorum.
Kartal’da da forum var ama buradaki çeşitlilik yok orada. Birkaç kere gittim ama tutunamadım. Kendimi buradaki gibi, farklı olduğum kadar ait hissedememiştim. Fikir empoze etmek gibi bir tavır yok Kadıköy’de. Çok hoşgörülü bir ortam burası.
Gezi’den önce de başka bir dünyanın mümkün olduğunu düşünüyordum ama toplumsal hareketleri pek yakından takip etmiyordum. Fikir alışverişi yapabileceğim bir ortamım da yoktu. Gezi’nin hayatımızda çok büyük bir kırılma olacağını Park’ta da hissetmiştim. Gezi’den sonrasını dillendirmiyorduk, anı yaşıyorduk ama hepimiz kendi içimizde soruyorduk daha sonra ne olacağını. Park’tan sonra Gezi’nin mahallelere yayılacağını, işgal evlerinin kurulacağını hiç düşünememiştim, hayal bile edemezdim.
Annem eylemlerde beni eve kapatırdı. Fikir olarak desteklerdi ama katılmamı istemezdi. Son 8 Mart’a götürdüm annemi. Kemalisttir, “Jin, Jiyan, Azadi” sloganını önce yadırgadı ama şimdi her yerde övünerek anlatıyor, Kürtçe slogan attığını.
Kış gelince forumu toplamak sorun olunca çıktı işgal fikri. 2 ay falan arayıp bulduk bu evi bulduk. Temizledik, düzenledik. Etrafta gördüğünüz eşyalar komşuların bağışı. Atölyeler düzenliyoruz; marangozluk atölyesi sayesinde evi yaşanabilir hale getirdik mesele, Berkin Elvan Kütüphanesi kurduk. Karanlık Oda Atölyemiz var. “İngilizce anlıyorum ama konuşamıyorum” atölyesi var, ben yürütüyorum bu atölyeyi. Bir bostan işgal ettik, ekip biçtik. Ortak bir mutfağımız var, her gün birlikte pişirip topluca yiyoruz. Herkese açık yemeğimiz tabii. Yaratıcı yazarlık, Diren Kamera gibi atölyeler de var.
Gezi’de ömürlük arkadaşlarla tanıştım. Burada onlarla daha da derinleştim. Kamusal bir alan yaratıp orada büyük bir çeşitlilik içinde fikirlerin özgürce tartışılması çok güzel bişi bence. Ama artık Kadıköy dışında yerlere de el atmamız lazım. Üsküdar’a, Fikirtepe’ye gitmemiz gerektiğini düşünüyorum. Dönüp baktığımda Kartal’daki forumda kalmaya ısrar etsem orada da bişiler yapabilirdim herhalde, basiretsizlik yapmışım. Gezi’de olmak büyük ayrıcalıktı ama Gezi’ye ve Taksim’e sıkışıp kalmadan diğer yerellere ulaşırsak daha kalıcı bir örgütlenme yaratmış oluruz.