Yaralandım ama yaralarımı iyileştirdim
Filiz, adı gibi bir kadın. Sürekli filiz vermiş. Yaşadığı onca fırtınaya, kışa rağmen kırılmamış, kurumamış. İnadına güçlenerek, kök salarak tutunmuş hayata...
Saray DENİZ
Onunla geçtiğimiz yerel seçim çalışmaları sırasında tanıştık. İlk dikkatimi çeken aydınlık, sıcak, güzel gülüşü oldu. Gülünce gözlerinin içi gülen bir kadın. O yaşadıklarını anlatırken ve ben inanamaz bir şekilde dinlerken, zaman zaman gözeri dolsa da, yine güzel gülüşü eksilmedi. Oysa bu güzel gülüşün arkasında ne acılar, ne yaşanmışlıklar var.
Görüşmemizden sonra eve geldim ve ilk yaptığım şey kızıma sarılmak oldu. Neden bu kadar etkilenmiştim? Bildiğimiz bir gerçeği yaşamıştı. Bizim “sadece bildiğimiz” çocuk gelin olmuştu. Çocuk yaşta çocuk sahibi olmuş ve bir kadın olarak bugün var olan sistemin bütün zulümlerini yaşamıştı. Kader geldi aklıma. 16 yaşında iki çocuk annesi olarak öldüğünde haber konusu olan Kader ve onunla birlikte tüm çocuk gelin gerçeği. Ben bildiğimi sandığım bu gerçekle çarpıştım ve dağıldım. O ise dağılmamış, bütün olarak ve dimdik ayakta...
10 kardeşiz. 9 kızdan sonra erkeği buldular. Erkek daha kıymetli tabi. Yaşadığımız yer Diyarbakır ile Batman arasında yolu dahi olmayan bir köy. Yoksulluk ve yokluk. İş yok, ekip biçebilecek arazi yok. Kendimize ait hiçbir şeyimiz yoktu. Bu da yetmiyormuş gibi bir de kız olduğumuz için yaşadığımız baskılar katlanıyordu. Öyle ki annem bizi komşuya göndermezdi. Erkek kardeşi olan kızlarla arkadaşlık yapamazdık. Eve erkek misafir geldiği zaman bile ortalıkta görünemezdik.
ÇOCUKTUM, EVLİLİK DEĞİL TECAVÜZDÜ
Büyüdük. “Artık büyüdünüz” dediler. Çünkü görücüler gelip gitmeye başladı. (Görücüler evli, çocuklu veya yaşlı olabiliyor) Bizim fikrimizi sormak diye bir şey yoktu. Anne- baba karar veriyor. İlk evlenen ablam 14 yaşındaydı. Böyle devam etti. İstemediğim halde daha 13 yaşında iken bir akrabamla nişanlandırıldım. 1 yıl nişanlı kaldım. İstenen nişan takısı alınmadığı için nişan bozuldu.
Asıl felaket bundan sonra başladı. Babam trafik kazası geçirmişti. Bir arkadaşı ve bu adam (yaşadığım kasabanın müftüsü), babamı hastaneden eve getirdiler. Böylece eve gelip gitmeye başladı. Devlet memuru, din görevlisi aynı zamanda kasabanın zenginlerindendi. Güçlüydü yani. Bir gün yine bize gelmişti. Babam beni yanına çağırdı ve “Üç gün önce seni ona nikahladık, artık senin eşin” dedi. İmam nikahı ile evlendirilmiştim. Benden 25 yaş büyüktü. 15 yaşındaydım ve evliliğin ne olduğunu bilmiyordum. İyi mi kötü mü hiçbir fikrim yoktu. Benim için evlilik değildi. Duygusuz, sevgisiz bir şeydi. Çocuktum henüz ve yaşadığım bir tecavüzdü.
“Ben müftüyüm herkes tarafından tanınıyorum düğün yapamam” dediği için apar topar yaşayacağım eve götürüldüm. Bir terslik vardı. Çünkü akşamları evde kalmıyordu. Beni de ya ablama ya da köyde ailemin yanına bırakıyordu, günlerce kalıyordum. Evde kaldığım zamanlarda perdeler sıkı sıkıya kapatılıyordu. Kimseye kapıyı açmamam için tembihleniyordum. En sonunda evin camları gazete ile kaplandı. Aylarca sürdü bu durum. Sonunda gerçek ortaya çıktı. Müftü evli ve 4 çocuğu vardı. “Karımdan boşandım” diyerek bize yalan söylemişti. Beni karısından kaçırıyordu. Devlet memuruydu ve yaptığı zinaydı.
‘BEN’ YOKTUM
Baba evine döndüm. Hamileydim. Çocuğum doğduktan sonra aynı şeyler devam etti. Artık yapamayacağımı anladım. Ayrılmak istedim. Bu sefer de kendi akrabalarımdan şiddete varan tepkiler aldım. Ayrılmak istemem, dul diye anılmam aileye laf getirir dediler. Bir sene içinde yaşadıklarım tam bir kabustu. İntiharı bile düşündüm. Kendimi anlatamıyordum. Yaşadığım onca felaketi kimse görmüyordu. Ben yoktum. Ancak yanımda bir erkek olunca vardım. Kadın olarak sadece bedenen vardık, benlik olarak yoktuk. Bunu fark edince mücadele etmeye karar verdim.
Sonunda ayrıldım. Evlilik dini olduğu için, ayrılma dini kurallara göre oldu. Çocuğumu almak istedi vermedim. Çocuğumun kimliği yoktu. Bir tanıdığımız “Dava açın” dedi. Müftülüğe gidip şikayet etmek istedim. Orada çalışan başka bir görevli “Allah erkeğe bu hakkı veriyor” dedi. Çok kötü oldum ve kendimi suçlamaya başladım. Çocuk halimle ve kucağımda bir çocukla karakola gidip yaşadıklarımı anlattım ve çocuğuma kimlik çıkartmak istediğimi söyledim. Sıralı bir şekilde oturan polisler bana güldüler. O kadar zoruma gitti ki halen o duyguyu unutamadım. Kaçar gibi çıktım karakoldan. Karakol amiri peşimden gelip bir avukatın adresini verdi. Avukata gittim ve durumu anlattım. Avukat hem davama baktı hem iş verdi.
Dava sürecinde yaşadıklarım başka bir kabustu. Hastanede doğum yapmıştım ama kayıtlarda karısının adı geçiyordu. Yaşayan çocuğum için öldüğüne dair yalancı şahitler bulmuştu ve kabul etmiyordu. Ayrıca tiksindirici bir savunma yapmıştı. Sonunda çocuğuma kimlik çıkardım. Ama bu adam 15 yaşında bir çocuğu istismar ettiği için hiçbir ceza almadı. Çünkü bu evlilikte anne babamın rızası benim rızam sayıldı. Sadece yaptığı sahtekarlıktan dolayı meslekten uzaklaştırıldı ve bir süre sonra mesleğine geri döndü. Yasalar bile beni korumuyordu. Oysa bana yaşatılanlar suçtu ve cezasının olması gerekiyordu.
GÜCÜMÜ HİSSETTİM
Direndim ve evlenmedim bir daha. Bir erkeğe muhtaç olmadan ayakta kalabilmenin mücadelesini verdim. Babama dahi muhtaç olmak istemedim. O yüzden çalıştım. Kimsenin benim hakkımda karar vermesini kabul etmedim. Baskı gördüm, ölümle tehdit edildim.
Sonunda İstanbul’a göç ettik. Burada başka bir dünya ile karşılaştım. Kadın kimliğinin farkına vardım. Karar veren bendim. Kimseye muhtaç olmadan kendi işimi yapabiliyordum. Çalışıyordum, kendimin ve çocuğumun ihtiyaçlarını karşılıyordum. Gücümü hissettim. AKP’ ye oy veren kadınları çok iyi anlıyorum. Çünkü bir erkeğe muhtaç olduklarına inandırılmışlar.
Okumayı çok istemiştim. 3. Sınıfa kadar okuyabildim çünkü köyümüzdeki okul kapatılmıştı. Ama burada dışarından ortaokul diploması aldım ve ehliyet kursuna kaydoldum. Yaşadıklarımın tek bir sebebi yok. Yoksulluk, cehalet, feodal baskı veya dini baskı. Ama anladığım hepsinin kötü olduğu. Şimdi kendimi çok güçlü hissediyorum. Memlekete dönsem hesap soracağım çok kişi var. Çocuğumun yasal hakları için mücadele ediyorum. Çok olumsuzluklar yaşıyorum ama yılmıyorum. Yaralandım ama yaralarımı iyileştirdim. Güçlüyüm, mutluyum ve sağlıklıyım.
Okulda öğretmeni kızıma büyüyünce ne olmak istediğini sormuş. O da “annem olmak istiyorum” diye cevap vermiş. Çok gururlandım ve anladım ki ben gerçekten başarmışım...