‘Bebeklerden katil yaratıldı’
Gündem o kadar hızlı değişiyor ki, bugün hayati değerdeki konular yerini bir gün, bir hafta sonra değişik ve yine hayati değerde bir başka konuya bırakıyor. O kadar çok ki doğal olmayan sebeplerden ölenlerin sayısı…
Türkan KOTANKIRAN
Gündem o kadar hızlı değişiyor ki, bugün hayati değerdeki konular yerini bir gün, bir hafta sonra değişik ve yine hayati değerde bir başka konuya bırakıyor.
O kadar çok ki doğal olmayan sebeplerden ölenlerin sayısı… Üç değil beş çocuk doğursak yitirdiklerimizin yerini dolduramayız. Ülkemizin güneydoğusunda yürütülen savaşta ölenler o kadar çoktu ki, birini unutmadan yeni yeni acılarla kavruluyorduk. Barış süreci denilen şey de… Hiç olmasa şimdilik cenazeler gelmiyor. Bu savaşla, kendinin ürettiği ve var olan başka onlarca sorunun üstü örtülmüştü. Şimdi onlar teker teker su yüzünce çıkıyor daha görünür oluyor. Hatta birinci sırada yer almaya başladı.
10 BİN KAYIP ÇOCUK
İş cinayetleri, kadın katliamları ve şimdi de çocuk cinayetleri. Basından öğrendiğim kadarıyla yalnızca jandarma bölgelerinde günde 7 çocuk kayboluyor, bunların bir kısmı bulunuyor, bir kısmının izi bile yok. Şimdiki resmi verilere göre Türkiye’de kaybolan ve bulunma umudu kalmayan 10 bin çocuk var. Akıbetlerinin ne olduğu bilinmiyor.
Şimdiki süreçte kaybolan çocuklarının peşini halk bırakmıyor, akıbetlerini öğreninceye kadar arayışlarını sürüyor. Son zamanlarda öğrendiklerimiz ise, kaybolan çocukların başlarına çok kötü şeylerin geldiği... Demek ki baştan beri durum bu. Kayboldukları ve birer sıradan kaybolma vakası olarak görüldüğü için diğer 10 bin çocuğun başına gelenleri kimse bilmiyor. Son olaylardan hareket ederek çocuklara işkence ederek öldürenlerin bu hale nasıl geldiklerini, bu süreci atlayarak kavramaya çalışmak oldukça zor. Gene de yakalananların durumundan bir şeyler söylemek mümkün.
Milyonlarca aile bu olaylar karşısında tedirgin. Karşılıklı güven zedelenmiş durumda. Çocuklarını korumak çabasıyla türlü türlü önlem almaya çalışıyorlar. Ailelerin, özellikle annelerin aldığı tedbirleri, görüştüğüm kadınlar dile getiriyor.
Kadınlar çok tedirgin, çocuklarına sürekli tembihlerde bulunuyorlar. Okula gitmeyenlerin her saniye yanında olmaya çalışırken okullu çocuklarını ise, “Okulun arkasına gitme”, “Bahçeye arkadaşlarınla çık”, “Tanımadığın hiçbir kimseyle konuşma”, “Ben gelinceye kadar okuldan dışarı adımını atma”, “Her hangi bir durum olursa hemen öğretmenine söyle” diyerek tembihliyorlar.
VAHİM TABLO
Aileden sorumlu bakan “çocuklar çığlık atsın” diyormuş, peki o çığlığı kim duyacak? Anladığımız o ki çoğu zorla götürülmüyor. Götürenler yakınları oluyor, biz çocuklara “Yabancılara güvenmeyin” diyoruz, fakat asıl sıkıntı yakınlarından geliyor.
Ayrıca ve en vahimi de vatandaşını korumak adına öldürülen çoğu çocuk 34 Roboski köylüleri, 12 yaşında iken 13 kurşunla öldürülen ekmek almaya giden ve ölüsü gelen çocuklarımızın faili devletken… Devletin ilk akla gelen çözüm de yasaları mutlak ve etkin bir şekilde uygulayıp denetlemek değil, cezaları arttırmak, idamı geri getirmek oluyor. Yetkililer su yüzüne çıkan kadın çocuk cinayetleri sorununu gerçek anlamda çözmek yerine, çözüm isteyen ve canı yananları oyalamakla geçiştiriyorlar.
Bu çocukları öldürenlerin çoğu 20-25 yaşlar arasında. Başkasına olan öfkeyi ancak gücü çocuğa yettiği için çocuktan öç almak ya da daha önce kendisinin yaşamış olduğunu saldırıyı, başkasına daha da vahşice kendinden daha güçsüz birine yaşatmak… Kimler içlerinde neler biriktiriyor, niye biriktiriyor, bu hale nasıl gelebilirler? Toplumda hiçlik duygusu içinde olanlar veya hiçleştirilmiş olanlar, kendilerinden daha güçsüzlere, mesela hayvanlara, zihinsel veya bedensel engellilere, çocuklara, yaşlılara kadınlara ve kendinden zayıf ne varsa onlara eziyet ederek kendilerini kanıtlamak, o hiçlik duygusundan kendilerince kurtulmak istiyorlar belki de. Bu durumu sapıklıkla açıklamak herhalde en kolaycı yöntem olmalı.
TOPLUM ŞİDDET SARMALINDA
Rakel Dink in bir sözü vardı “bebekten katil yaratılıyor” diye. Rakel Hanım bu sözü çok acılı bir günde söylemişti. Ne kadar anlamlı ve isabetli bir tespitti.
Bugün üretilen bütün çareler, ciddi boyuttaki ceza yöntemlerinin hiçbiri yaşanmış ve yaşanacak olan bu türden vahim olayların çözümünde etkin rol oynamayacak. Sert yasaların caydırıcılığının olmadığını görüyoruz. Böyle suçları işlemiş kişilerin cezaevlerindeyken, belki kendi gibilerince işkencelere maruz kaldığını biliyoruz. Bazen bu baskılara dayanamayıp intihar ediyor ya da şişlenerek öldürülüyorlar. Ama caydırıcılık bir tarafa cinayetler daha da artarak devam ediyor.
Olaylar ne kadar tek başına işlense bile bunun bir toplumsal yanı vardır. Bu tür kişi ve ilişkileri toplum sürekli üretiyor olduktan sonra cezalandırsan ne yazar. Üretilen ve bilinçli yürütülen bütün kampanyalar, programlar, makaleler ve daha bin bir türlü faaliyetler toplumun bu derdine deva olacak derinlikte değil.
Tüm toplum bir şiddet sarmalından geçiyor. Hak arayanın, kimliğine sahip çıkmak isteyenin, inandığı gibi yaşamak isteyenin püskürtüldüğünü görüyoruz. Uğradığı haksızlıklara göğüs geremeyen ve direnç gösteremeyenlerin, yaşadığı veya tanık olduğu her neyse, kendinden daha aciz gördüğü kimselere yansıttıkları bir şiddeti yaşıyoruz.
SAKSIDA YETİŞTİRİR GİBİ
“Çocuğumu dışarı çıkarmıyorum. Sokakta oyun yok. Ben parka götürürsem o kadar. Eskiden kızımı ekmek almaya gönderiyordum. Sokağı tanısın diye, şimdi asla. Ölürüm de göndermem. Çocukları dışarı çıkarmayınca da acayip yaramaz oluyorlar. Çocuklarımın büyüğünü komşu ile büyüttük ya bize getirirdi veya ben ona götürürdüm. Artık bir daha düşüneceğim. Küçük çocuğumu kolay kalay birine bırakamam artık. Çünkü çocukları daha çok tanıdıkları kandırıyormuş. Daha geçen gün kızım arkadaşına dert yanıyor ‘artık dışarı çıkamıyorum’. Çocuk haklı. Memlekete götürünce belki bahçemizde oynamasına izin verebilirim. Evimizin içi yarı açık cezaevi oldu. Bizler saksılarda çiçek yetiştirir gibi çocuk yetiştirebilir miyiz? Hafif rüzgârda bütün dalları kırılmaz mı? Yani yetkililerin ve öğüt vericilerin dediğine göre erkek çocuklarımızı askere, kız çocuklarını kocaya verirken öyle evden çıkarmalıymışız.”