07 Haziran 2014 18:42

‘Fıtrat’ında insanlık dışılık, ölüm ve vahşet olan KAPİTALİZM’dir

“Kapitalizmin Kara Kitabı”nı bilir misiniz? Kapitalizmin ‘fıtratı’ ve en karanlık yüzü, tarihin en berbat kitle katili gözler önüne serilir bu kitapta. “Ama bu, yüzsüz ve kalıtımsal kodu olmayan ve yüzyıllardır beş kıtada ceza görmeksizin iş çeviren bir katil...

‘Fıtrat’ında insanlık dışılık, ölüm ve vahşet olan KAPİTALİZM’dir
Paylaş

Olcay GERİDÖNMEZ

“Kapitalizmin Kara Kitabı”nı bilir misiniz? Kapitalizmin ‘fıtratı’ ve en karanlık yüzü, tarihin en berbat kitle katili gözler önüne serilir bu kitapta. “Ama bu, yüzsüz ve kalıtımsal kodu olmayan ve yüzyıllardır beş kıtada ceza görmeksizin iş çeviren bir katil... Yöntemleri savaş, bastırma, soygun, sömürü, tefecilik, rüşvet, propaganda... Silahları demokrasi ya da diktatörlük, alışveriş ya da gangsterlik, tehdit ya da cinayet.” O ayırt etmez. Ve Marx’tan bu yana biliyoruz ki, emek sömürüsü kapitalizmin motorudur. Günümüzde taşeronlaştırma, güvencesizleştirme, esnek ve kayıtdışı çalıştırma bu motorun ana dişlisi.  Diyeti ölüm, hastalık, sefalet, işsizliğe, açlığa, kıtlığa mahkum olma, kölelik...
Tek tek saymaya gerek var mı? Tanığıyız hepimiz, içten içe yanan kömürün saldığı zehre karşın işçilere “hadi, hadi, hadi” diyen zihniyetin fıtratının. Üzerimize kapıları kitleyip yangında kül olmamızı reva gören, servis aracında boğulmamıza, iş makinelerine kapılıp uzuvlarımızın kopmasına aldırış etmeyen, makine başında bayılmamızı, su içmemizi, tuvalete çıkmamızı şımarıklık sayıp altımıza bez bağlatan ama hiçbir ceza görmeyen kapitalizmin fıtratı bu.
Tanığı olmadığımız, dünya üzerinde unutturulmaya, yok sayılmaya çalışılan, çarpıtılarak gerçek tablosu özenle tarihe gömülmek istenen sosyalizm deneyimleri var öte yanda. Bir zamanlar vahşi kapitalizmin uygulayıcılarının dehşete kapılmasına neden olmuş ve dünyayı bir savaş cehennemine çevirip yeryüzünden silinmeye çalışılmış bu sistem emeğiyle geçinen insanı odağına almıştı.
Bugün sahip olduğumuz, sosyal hakların neredeyse tamamının dünya işçi sınıfının bu insan odaklı anlayışla verdiği mücadelelerin bir sonucu olduğunu unutabiliyoruz.
Neyse ki sosyalizm deneyiminden bugüne ulaşan kaynaklar var hala ve önemlerini koruyorlar. İşte o deneyimden bugüne ışık tutan notlar:

İŞÇİ GÜVENLİĞİ VE SAĞLIĞI ARAŞTIRMA ENSTİTÜLERİ
Sovyetler Birliği’nde tüm çalışma yaşamı işçi sağlığı ve güvenliğinin sağlanması üzerine kuruluydu. Kadın ve çocukları ayrıca gözeten, kadınların toplumun üretken, faal ve eşit bireyleri haline gelmesinin her türlü maddi koşullarını sağlayan uygulamalar söz konusuydu.
Sovyetler Birliği’nde işçi güvenliği ve sağlığının kapsamı ve önemine ilişkin belki de en somut veri, bu ülkenin tüm büyük kent ve sanayi merkezlerinde işçi güvenliği ve sağlığı üzerine araştırma enstitülerinin kurulmuş olmasıdır. Bu enstitülerde binlerce bilim insanı, üretim alanlarıyla yakın bir ilişki ve bağ içerisinde çalışmalar yürütüyordu.
Devletin İşçi Sağlığı ve Güvenliği Araştırma Enstitüleri yanında Sendikalar Konseyi tarafından yönetilen, her biri farklı bir sanayi veya sağlık sorununa odaklanmış 6 Emek Koruma Enstitüsü vardı.
Sendikalar bütün işçi sağlığı hizmetlerinin yürütülmesinde ve kontrolünde ve çalışma yasalarının uygulanmasında, bünyelerinde barındırdıkları 5.500 müfettişle önemli bir rol oynuyordu. Devletin de ayrıca 20 bin sağlık ve güvenlik müfettişi bulunuyordu. Sendika teknik müfettişlerinin tehlikeli çalışma koşullarının iyileştirilmesini isteme yetkisi vardı. Tehlike ortadan kaldırılmazsa işyerini kapatabiliyor, ihlallerin devamı halinde yöneticiler cezalandırılabiliyor veya işten çıkartılabiliyordu.

KADIN İŞÇİLER İÇİN ÖZEL POLİTİKALAR
Sovyetler’de çalışma yaşamını düzenleyen yasalar, kadın bedeninin özelliklerini gözeten ve anne ve çocuk çıkarlarını koruyan düzenlemeler içeriyor ve özellikle kadın emeğinin korunmasına güvenceler getiriyordu.
Sovyetler Birliği’nde kadınların belli işlerde (örneğin kömür ocakları, metal döküm işleri) ve belli kimyasal maddelerle (örneğin kurşun, benzen, krom, nikel, zifir) çalışmaları yasaktı.
Fabrikalarda hamile kadınlar için özgün istihdam politikaları bulunuyordu. Kadın işçinin hamileliği tespit edilir edilmez, fabrikanın toksik maddelere maruz kalmayacağı daha güvenli bölümlerine aktarılıyordu. Dahası doğumdan sonra bir yıl ücretsiz izin alabiliyor, daha sonra eski işine kıdem ve emeklilik haklarında bir kayıp olmadan dönebiliyordu.
Emziren annelerin mesaiye kalmaları ve gece çalıştırılmaları yasaktı. Aynı şey gebeliğin 4. ayından itibaren hamile kadınlar için de geçerliydi. 5. aydan itibaren hamile kadınlar ve emziren anneler kişisel rızaları olmaksızın iş gezilerine gönderilemiyordu. Doğum ve emzirme izinleri (toplamda 112 gün) ücret kaybına uğramadan kullanılabiliyor ve zorlu ya da ikiz, üçüz gibi çoklu doğumlarda bu süre uzatılıyordu. İşletme ve kurum yöneticileri talebi halinde kadın çalışana doğum iznini yıllık izniyle birleştirmesine ve bir yıllık ücretsiz izine ayrılmasına izin vermek durumundaydı. Kadının çocuğunu düzenli ve zamanında emzirebilmesi için her üç saatte bir asgari yarım saatlik emzirme izni sağlanıyordu.
Benzer bir sistem tarım alanındaki (kolhozlar) kadın işçilere de uygulanmıştır.
Sovyetlerdeki sosyal güvenlik sistemi, sosyal sigortalar fonunun işçilerin değil işletme ve kurumların sigorta ödeneklerinden oluşturuluyordu.  Gebelik ve lohusalık yardımları da bu fondan karşılanıyordu. Bunların yanı sıra çocuk bakımı ve emzirme için gerekli araç-gereç ve eşyaların temini için ek yardım düzenlemeleri mevcuttu. Çocuğu hastalanan kadın çalışana izin veriliyor ve sosyal sigortanın karşıladığı bir yardım ödeneği yapılıyordu.

DİNLENME VE SAĞALTIM
Emekçilerin izinlerinde en iyi şekilde dinlenebilmeleri için ülkenin en güzel, sağlıklı yörelerinde tüm çalışanlara, öğrencilere ve yakınlarına açık dinlenme tesisleri, kaplıcalar, sanatoryumlar ve yerleşkeler mevcuttu. Buralardan 1950’li yıllarda kadın/erkek ortalama beş milyon kişi yararlanıyordu. Kadın ve çocuklar için özel dinlence tesisleri bulunuyor, buralarda anneler çocuklarının bakımı için endişe duymadan ve onlardan ayrı kalmadan en iyi şekilde dinlenebiliyorlardı. Bu düzenlemelerden birçok çalışan ücretsiz faydalanabiliyorken diğer bir bölümü de yalnızca yüzde 30’luk kısmını karşılamaları gerekiyordu. Geri kalan kısmı sendikalarca sosyal sigorta fonunundan karşılanıyordu.
Sovyet ülkesinde çalışanlar dinlenme ve sağaltımla ilgili söz konusu imkanlardan yararlanırken, ayrıca tam kapsamlı ücretsiz sağlık hizmeti gördükleri, çocuklarının yüksek okul dahil tüm eğitim süreçlerinin ücretsiz olduğu; çok çocuklu ve tek ebeveynli ailelerin ek yardımlar aldıkları ve meslek ve yüksek okul öğrencilerinin öğrenim yardımı aldıkları, çıraklık eğitiminin ve mesleki geliştirme eğitimlerinin ücretsiz olduğu gerçeği de unutulmamalı.
Kadınların çalışma yaşamına katılımının maddi koşullarını yaratmak için de birçok düzenleme yapılmıştı. Mahallelerde ve her fabrikada, her büyükçe büro ve işletmede ve her eğitim kurumunda çok düşük katkılarla yararlanılabilen kantinler, büfeler mevcuttu.

İşçi Sağlığı
Sovyet yasaları işyerleri için sağlık ve hijyenle ilgili kıstaslar (ışıklandırma, havalandırma, mekan genişliği ve yüksekliği, sıcaklık, giyinme dolapları, duşlar, içme suyu, fabrika alanının yeşillendirilmesi vs.), kaza önleme kuralları (makine başında güvenlik önlemleri, maskeler vs.), iş elbisesi yönetmelikleri, sağlığa zararlı işkollarında özel ücretsiz ek beslenmeye ilişkin düzenlemeler getiriyordu.
Sovyetler Birliği’nde işçi sağlığı hizmetleri devlet, sanayi kuruluşları ve sendikalar tarafından bütüncül olarak yürütülmüştür. Bütün büyük kuruluşların polikliniği olup, bazılarının hastaneleri vardı. Daha küçük kuruluşlarda sağlık istasyonları bulunuyordu.
Sovyet sağlık sistemi “yurttaşlarının sağlığından devletin sorumlu olması ve sağlık bakımının her yurttaşın hakkı” olduğu felsefesine dayanıyordu.
Sovyet sağlık sistemi şu ilkelere dayalıydı:
o    Ağırlığın, önleyici sağlık hizmetlerine verilmesi
o    Herkese yüksek standartta ücretsiz sağlık bakımı
o    Tıbbi araştırma ve uygulama arasında yakın ilişki
o    Sağlık sisteminin geliştirilmesine halkın katılımı
o    Hijyen bilgisinin toplum içinde yaygınlaştırılması

İşçi Güvenliği
1920 yılında Çalışma Bakanlığı tarafından, yerleşim yerlerinin sanayinin zararlı etkilerinden korunması amacıyla bir kararname yayınlandı. Bu kararnameyle sanayi bölgelerinin yerleşim yerlerinin uzağında kurulması yasalaştırılmıştı.
İçinde işçi sağlığı ve güvenliği alanında düzenlemeler bulunan İş Kanunu 15 Kasım 1922’de kabul edildi. Yasaya göre hiçbir sanayi tesisi veya işlik, sendikalar ve sağlık otoritelerinin onayı alınmadan inşa edilemez, tadilat yapılamaz veya başka yere taşınamaz. Hiçbir tesis iş müfettişi ve hijyen müfettişi tarafından incelenmeden hizmete giremez. Yine ev işleri ve zanaatkarlar dahil geçimini karşılığı ücretle ödensin ya da ödenmesin emeği ile sağlayan herkesi işçi kabul ederek yasa kapsamına alınmıştı.
Yasanın uygulanmasını denetlemekten sorumlu olan iş müfettişleri sendikalar tarafından işçiler arasından seçilmekte ve özel iş müfettişliği okullarında eğitiliyordu. Her işlikte Yerel Komiteler tarafından temsil edilen sendikalar, işyerindeki işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarına katılır ve denetlerdi.
İşçi sağlığı alanında standartların belirlenmesi ve bunların uygulanmasında Sovyetler Birliği öncülük etmiştir. Hava kirliliği standartları 1920’lerde kullanılmaya başlandı ve işçi sağlığına zararlı 14 maddeyi içeren bir liste yayınlandı. Sovyetler Birliği’nde çalışma ortamlarında toksik maddeler için azami kabul edilebilir yoğunlukların belirlenmesi için hükümet tarafından bilimsel bir komite görevliydi. Sendikaların bu değerler üzerinde yorum yapma hakları bulunuyordu. Komite tarafından oluşturulan işçi sağlığı standartları her yıl yayınlanıyordu.

KIZIL EKİM FABRİKASI
Fabrika müdürü Anna Grinenko anlatıyor:
“Çikolata ve şekerleme üreten fabrikamızda yaklaşık 3 bin kişi çalışıyor ve bunların yüzde 85’i kadın. İki vardiya halinde 180 ton şekerleme üretiyoruz; yani yılda 50 bin ton. Tüm ürünlerimiz makinelerce üretiliyor. Şekerlemelerin yapımı, süslenmesi ve paketlenmesini yapan makinelerimiz var ve işçilerin işi oldukça kolaylaşmış durumda.
5 yıllık planın sonuna kadar 60 bin tonluk üretime ulaşmayı ama aynı zamanda 7 saatlik işgününe geçmeyi hedefliyoruz. Kadınlarımız tasarım ve teknolojik büroda olduğu gibi kimya laboratuvarında da daha az fiziksel emek gerektiren ama aynı zamanda üretimi yükselten yöntemler bulmak üzere çalışmalarını sürdürüyorlar.
İşletmemizde birçok kadının çocukları var ve bu çocuklar fabrikadaki kreşte bakılıyor.
Fabrikamıza ait küçük bir polikliniğimiz var. Buradan kadınlar ve tüm personel ücretsiz faydalanabiliyor. Hem danışma hem de tedavi olanağına sahipler ama her şeyden önce önleyici önlemlere ulaşabiliyorlar. İşçi kadınlarımızın sağlığını sürekli kontrol eden hekimlerimiz var.
Fabrikamızın işçilerin zaman kaybetmeksizin öğünlerini yiyebilecekleri bir kantini var. Ayrıca bu kantinden ev işlerine daha az zaman ayırabilmeleri için yarı-hazır öğünler de satın alabiliyorlar.
Her tür iş elbisesi kadınlara ücretsiz dağıtılmaktadır. Yıkama ve ütüleme işlemleri burada yapılır. Her işçinin değiştirerek kullanabilmesi için 3 adet giysisi var.
Fabrikada, çalışırken kusursuz ellere sahip olabilmeleri için kadın işçilerin manikürlerini yaptırdıkları bir kuaför salonumuz var.
Fabrikamızın ilgili bölümlerimize işçi yetiştiren 2 yıllık bir meslek okulu var. Ayrıca genel on yıllık bir okulumuz mevcut. Bu okula genç kadın ve erkekler devam ediyor ve böylece işyeri öğrencisi olarak bakaloryayı (lise bitirme ve üniversiteye giriş için olgunluk sınavı) yapabiliyorlar. Okul hemen fabrikamızın yanı başında.”

ÖNCEKİ HABER

Ak ekmeği kara eylediler

SONRAKİ HABER

Soma, Türkiye\'nin ölümcül yarası

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa