8 Haziran 2014 09:16

Koray DEMİR

Ben işgal evlerine “Gezi adacıkları” diyorum. Bunlardan şimdilik sadece dört tane var ve üçü Kadıköy’de, biri Ankara’da (Bir ara Beşiktaş’taki arkadaşlardan da ev işgaline yönelik bir adım geldi ama iyi planlanmadığı için başarısız oldu). Gezi sonrası toplanan park forumları ve sonrasında bunların yerelleşerek mahalle dayanışmalarına dönüşmesiyle bir alan ihtiyacı ortaya çıktı şüphesiz. Sadece havanın soğuması ve dolayısıyla parkların forumlar için uygun mekanlar olmaktan çıkmasıyla ilgili de değil bu ihtiyaç. Fikirler, memlekette esen meşru özgürlük rüzgarlarının da gücünü arkasına alarak, rahat rahat ifade edilebilecekleri, pratiğe dökülebilecekleri daha geniş alanlar istiyorlardı. Hele hele etrafta o kadar çok metruk, terkedilmiş bina boş boş dururken, hem de bunların bir kısmı devlete aitken ve bir kısmının üstünde çözülemez davalar varken; bu fikirlerin sahipleri boş duracak değillerdi elbet.
Şahsen Caferağa İşgalevi’nin işgal sürecine başından itibaren şahit oldum. Forumlarda tartışmalar hemen başladı. Karşı olanlar, destekleyenler, arada kalanlar, kaygılılar... “Mübalağa cenk olundu...” Fakat forumların  taşıyıcı unsuru olan “genel eğilim” işgal yönünde çıkmıştı bir kere. “Konsensus” sağlanmış, iş pratik adımlar atmaya kalmıştı. Ama işin buraya kadar olan kısmı bile o kadar öğretici pratikler içeriyor ki... Karar alma ile ilgili süreçlerden ileride bahsedeceğim.
Evin kapısındaki zincirler ilk kez kırılıp girildiğinde hummalı bir temizlik ve yeniden inşaa süreci başladı. Evden yaklaşık üç kamyon moloz çıkarıldı. Tuvalet, mutfak ve bazı çökmüş zeminler ve duvarlar gelen bağışlarla, yapılan etkinliklerden toplanan paralarla ve işbirliğiyle onarıldı. LED ışıklar ve akü kullanılarak aydınlatma sağlandı. Önümüzdeki süreçte yine bağış yoluyla elde edilen güneş enerjisi sistemi çatıya döşenecek. Su elbet bedava; suya para vermek de neymiş! Salonda sürekli çay kazanı kaynıyor. Şu sıralarda yemek kazanının da hergün kaynaması için “ortak mutfak” çalışmalarına devam ediyor ev ahalisi.
Hali hazırda işleyen ve gelecekte başlaması planlanan atölye çalışmaları var. İşleyen atölyelerden biri olan Bostan Atölyesi, Moda’da Caferağa Muhtarlığı’nın yanındaki boş araziyi, yaklaşık 400 kişinin katıldığı bir etkinlikle, işgal ederek bostana dönüştürdü mesela. Domatesler ceviz kadar oldu bile. Bostan çevresindeki mahalle sakinlerinden konuyla ilgili büyük destek görüyoruz. Hatta fidesini tohumunu kapıp gelenler, kendi bostanını yapmak, burada çocuklarına tarım öğretmek isteyenler var. Bu arada söz konusu araziye belediye tarafından otopark yapılmasının planlandığını ve zaten buranın bostan olarak işgal edilmesinin nedenlerinden birinin de buna izin vermemek olduğunu belirtmek gerek.
İşgal evleri ve forumlar mahalle sorunlarının ele alınması konusunda da odak noktası olmaya başlamış durumda. Yaşadıkları yerel sorunlarla ilgili belediyelere ve diğer devlet kurumlarına dilekçe vermekten yorulan mahalle sakinleri artık bu sorunları işgal evlerinde toplantılar yaparak, birlikte kararlar alıp sorunun çözümüne yönelik eylem planları çıkararak, alınan kararlara ilişkin bireysel sorumluluklar yüklenerek ve bunları birlikte hayata geçirerek çözmeye çalışıyorlar.
Yerel sorunların çözümündeki bu yerel yaklaşım özellikle çok önemli. Mesela biri Caferağa’da, diğeri Yeldeğirmeni’nde olan iki işgal evi, birbirine her ne kadar yakın olsa da yerelde oldukça farklı sorunlarla uğraşıyor. Ama en güzeli çözümle ilgili çoğu zaman birlikte hareket ediyorlar, birbirlerine destek atıyorlar.
Bu tarz işgaller Türkiye demokrasi mücadelesi için oldukça yeni aslında. Tekel Direnişi ve sonrasında Gezi işgallerinden farklı olarak bu işgaller bir sokak ya da meydan işgali değiller. Tekel Direnişi’nde işgal edilen alan, somut taleplerle bu işgali başlatan işçiler ve Ankara halkı tarafından bir ortak yaşam alanına çevrildiğinde bu anlaşılabilir bir şeydi... “Taleplerimiz karşılanana kadar hiçbir yere gitmiyoruz!” Taleplerin çeşitliliği ve sınıfsal karakteri farklı olsa da Gezi de aynı şekilde anlaşılabilir bir meydan işgaliydi diyebiliriz...
Fakat işgal evleri oldukça farklı. Öncelikle işgal evlerindeki insanların hiçbir yere gitmeye niyeti yok. Onlar aynı zamanda mahalle sakinleri olarak mahallelerini birlikte yönetmek istiyorlar. Ve bu istek sadece basit bir “iktidar halka” söylemiyle tezahür etmiyor, yeni bir demokrasi kültürünün tohumlarını da toprağa atıyor. Birlikte alınan kararlar, oluşturulan komisyonlar, işletilmeye çalışılan eleştiri-özeleştiri mekanizmaları, çıkan sorunlara yönelik birbirinden farklı ve zengin yaklaşım ve çözüm önerileri işgal evlerini deyim yerindeyse bir demokrasi okuluna çeviriyor.
İşletilen yatay ve doğrudan demokrasi süreçleri topluluğa dahil her bireyin fikrini değerli kılıyor. Üstelik sorunlara önerilen en saçma çözüm önerileri bile ortak aklın süzgecinden geçirildiğinde oldukça yaratıcı bir takım sonuçlar ortaya çıkabiliyor. İşgal evlerinde, inisiyatif almanın önündeki engeller kalktığı ve bireyler inisiyatif almaya teşvik edildiği için genç, orta yaş ve orta yaş üstü bireylerin statüleri de “normal”den çok farklı: Burada herkes genç ve herkes eşit!
İşgal evlerinin bu “demokrasi okulu” olma işlevi sadece örgütsüz bireyler için geçerli değil elbette. Siyasal olarak örgütlenmenin zorunluluğunu fark etmiş bireylerin de buralardan öğreneceği ve buralara katabileceği çok şey olduğunu söylemeliyim. Hatta Gezi’den beri Türkiye demokrasi mücadelesi tarihinde eşine az rastlanır bir durum ortaya çıkmış durumda: Siyasal örgütler birlikte kitle çalışması yapmaya başladılar. Türlü zorunluluklarla ortaya çıkan bu durum şimdilik sadece İstanbul, hatta çoğunlukla Kadıköy’ü kapsasa da içinde, demokrasi için örülmesi gereken birleşik cephenin tohumlarını barındırıyor.
İşgal evleri, yaptıklarıyla “Tüm memleket, tüm dünya bizim olsa bakın neler olur!” demektedir bugün. Yapılması gereken onca işe ve bu işleri halletme konusundaki onlarca farklı yaklaşıma rağmen işgal evlerinde gerçekleştirilen forumlarla işletilen süreç işlerin yürümesini oldukça başarılı bir şekilde sağlıyor. Biliyoruz ki; demokrasi bir kültür meselesidir de aynı zamanda. Gerici iktidarla mücadele ederek kendilerine yaşam alanları açan kitleler, bu alanlarda işlettikleri pratik süreçlerle demokrasinin içselleşmesini sağlıyorlar. Reddettikleri sistem içinde yaşam alanları işgal edip onları yeniden inşa etmek sadece mahalleyi değil, zihinleri de değiştiriyor. Bu kıymetli süreç yakından takip edilmeli, dahil olunmalı ve üzerine daha fazla kafa yorulmalıdır.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var. Ödenmeyen işçi ücretleri madenin satış fiyatından fazla!

317.36 milyon TL: Yunus Emre Termik Enerji Santralinin son 3 ayda ürettiği elektriğin değeri

204.9 milyon TL: Aynı dönemde 1000 işçinin ortalama ücretlerden patrona 'maliyeti'

0 TL: Şirket 2021, 2022 ve 2023 yıllarında hiç vergi ödemedi

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et