AVM’ler hayal kuramaz, duble yollar aşık olamaz ki...
Birileri duymak istemedi. ‘Bizler neden sokaktaydık?’ sorusunu cevaplayacağım.Tarih her zaman direnişteki yaşamı yazar. Tarihi kanla yazanlar, toplumsal muhalefetin her katmanında onarılmaz yaralar açtılar.
Ebru NİHAN CELKAN*
“Birileri duymak istemedi. ‘Bizler neden sokaktaydık?’ sorusunu cevaplayacağım.
Tarih her zaman direnişteki yaşamı yazar. Tarihi kanla yazanlar, toplumsal muhalefetin her katmanında onarılmaz yaralar açtılar.
...
Türkiye halklarının üzerindeki bulutların rengi, maviye dönmelidir artık.”
Antalya’da katıldığı Gezi eylemleri sırasında tutuklanan 20 yaşında ki Ayşe Deniz Karacagil’in örgüt sembolü kırmızı fuları açıkladığı “savunma”sından...
Ayşe Deniz tahliye edildi. Hala hayatta olduğu için kendisi, ailesi, sevenleri ve umudunu sağlam tutmaya çalışan bizler şanslıyız. Her birinin kendine has hayalleri olan, umutları olan, hayatının başında, ortasında veya sonunda sokağa çıkan ve geri dönemeyen insanları hatırladığımızda Ayşe Deniz’in nefes almaya devam ediyor olması hepimiz için mutluluk kaynağı.
Dünyaya karşı, yaşadığı ülkeye ve beraber yaşadığı insanlara karşı sorumluluk hissetmiş, sokağa çıkmış, nefesinin yettiğince haykırmış tüm insanlara fütursuzca saldırıp onları kör bırakmakta, canlarını almakta tereddüt etmemiş bir iktidara karşı söylenecek sözlerimizin en başındayız.
Tarih ve talih hiç beklemediğimiz bir zaman ve mekanda Türkiyeliler’in geçmişine sürpriz yapmak, geleceğine yön vermek ve özgürlüğün yolunu açmak için bir araya geldi ve bizler iktidara talip olmak, ranttan pay almak veya çıkar sağlamak için değil, nefesimizi kesen, yaşam alanımıza, özgürlük alanımıza, hayatımıza müdahale eden ve bunu gittikçe kabalaşan bir üslupla gün aşırı yapan iktidara “Bana bunu yapamazsın” demek için sokağa çıktık. “Paranı ben veriyorum” diyen kendini babamız sananlara “Kredi kartımızı kırdık, arabanın anahtarı masanın üzerinde” dedik ve kapıyı çarpıp çıktık sokağa. Sonra birbirimizi gördük. “Ne çokmuşuz” dedik. “Ne güzeliz” dedik. Biz birbirimize iyi geldik. Biz birbirimizi çok sevdik...
Sonra içimizden birilerini öldürmeye başladılar.
İsimlerini şimdi ezbere bildiğimiz, hiç tanışmadan sevdiğimiz insanların ard arda ölüm haberlerini almaya başladık. Savaş mıydı bu? Kimin savaşıydı? Kim bize savaş açmıştı? Biz kol kola yürüyor, mücadele ediyorduk, onlar can alıyordu.
Kalbi ve ruhu olanları beton için öldürdüler. Beton için ne çok insan öldürdüler bu ülkede - bir zamanlar beton heykeller için, şimdi betondan binalar için... Bizden alınan insanların hayata kattığı değerin yerini hiçbir yapı, hiçbir alışveriş merkezi, hiçbir bina alamaz ki. Binaların umutları olmaz, alışveriş merkezleri hayal kuramaz, duble yollar aşık olamaz ki...
“GEZİ’NİN
ÇOCUKLARI”NDAN
UMUDUN İNSANLARINA
İçimizden birilerinin öldürülmesi, şiddetin her gün artması yetmiyormuş gibi birileri aklın sınırlarını zorlayan suçlamalarla saldırmaya başladı. Manevi değerlere saygısı olmayan “geziciler”, “gezi zekalılar”, “bunlar”, “dış güçler” “iç mihraklar” oluverdik bir günde. Yapılan suçlamalar o kadar ısrarcıydı ki biz bile kim olduğumuzu unutabilirdik.
Ama unutmadık.
Biz sokağa çıkanlar kim olduğumuzu, ne istediğimizi çok iyi biliyoruz. Arkadaşlarımızı öldürdünüz. Gülleri kırdınız, bülbüller feryatta.
Bugün hükümet ve medya, hayatları alınan insanlar başta olmak üzere sokağa çıkanları “Gezi” dedikleri bir kelimeye hapsetmek istiyorlar. Toplu bir taarruzla, planlı bir işleyişle, ince ince sanki her şey sadece Gezi’de olmuş gibi, sanki bir avuç insanmışız gibi, sanki tüm Türkiye ayağa kalkmamış gibi bizi adını “Gezi” koydukları bir odaya atıp orada tekmelemek istiyorlar.Bir sokak arasında çelme takıp düşürdükten sonra döverek, beklemediğimiz anda üzerimizden arabayla geçerek, arkamızdan kafamıza nişan aldıkları gaz fişeğiyle vurarak, ciğerlerimizi gazlayarak, mahallemizde bir yürüyüşte kurşunlayarak, velhasıl kelam haince yok etmek istiyorlar bizi.
Gezi; Burakcan öldürüldüğünde başsağlığına giden Sami Elvan’dır, düşünemiyorlar.
Gezi; Edirne’de parkını yıkacak kepçenin önünde oturan Kıymet Teyze’dir, bilmiyorlar.
Gezi; Soma’da tekrar madene girmeyen işçidir, anlamıyorlar.
Gezi; Lice’de insanlar direnirken tüm illerden verilen destektir, duymuyorlar.
Gezi; kalbin, ruhun ve umudun olduğu her yerdir.
Bugün baktığımda şunu görüyorum: Bizler Gezi isyanı sırasında öldürülenlere “Gezi’nin çocukları” diyerek onların yüreğimize yaydığı heyecanın alanını daraltıyoruz, onlara haksızlık ediyoruz. Tam olarak iktidarın bize dayattığı, bizi ittiği alana sıkışıyoruz. Oysa ne tek bir isim ne tek bir grup ne tek bir inanış ne tek bir siyasi hareket ne tek renk ne tek dil ne tek bayrak ne tek din ne de tek bir hayal…
Hayatları alınan insanlar; Gezi’nin değil umudun, bir hayale inanmanın, vazgeçmemenin, dünün, bugünün ve yarının insanları, umutsuzluğa inat hayata, yaşamaya, yaşatmaya ilham veren insanlar…
Kendiliğinden bir direnişin, bir insanlık hikayesinin, tarihe tanıklığın bu noktasında yaşadıklarımıza bakıp bir seçim yapmamız gerekiyor. Ya iktidarın bizi sıkıştırmaya çalıştığı “Gezi” odasına girip bizi temsil güçlerinin sınırlı olduğunu bildiğimiz “muhalefet” partilerinin oy malzemesi olacağız ya da umudumuzu tazeleyecek, tekrar ayağa kalkacağız. Sokak siyasetinin ötesinde taleplerimizi dile getireceğimiz alanları yaratmayı gözetmeye başlamamız gerekiyor. Sadece hükümetin belirlediği gündemi takip etmek, onun peşinden gitmek, ona cevap vermek yerine hali hazırda var olan taleplerimizin ısrarlı takipçileri olmalıyız. Kaybettiğimiz insanların davalarını takip etmek, Soma’da olanları takip etmek, 3. köprünün akıbetini takip etmek, desteklediğimiz partiye üye olmak, mahalle forumlarına katılmak, uzun zamandır takip ettiğimiz sivil toplum örgütünün kapısını çalmak... Hangisinin önceliğini gözetmeyi tercih ediyorsak... Her gün hayatlarımız bizden çalınmaya devam ederken, her gün yaşam alanlarımız istila edilirken, her gün hukuksuzluğa maruz kalırken… En çok hukuksuzluğa maruz kalırken “Herkes için hayat, herkes için adalet, herkes için özgürlük” demenin tam yeri ve zamanı.
Umudunu kaybedenlerin yüzlerindeki ifade unutulup gidecek. Demokratik haklarını savunurken öldürülen Ali İsmail, Ethem, Abdullah Can, Medeni, Hasan Ferit, Mehmet, Ahmet, Berkin ve Elif’in gülümsemeleri ise bize umut ve cesaret vermeye devam edecek…
* Tiyatro Metin Yazarı, ebru.celkan@gmail.com