Ayasofya ve efsaneleri
Ayasofya, camiye çevrildikten sonra bütün mozaiklerin üstlerinin kapatıldığı söylenirse de, 16. yüzyıldan başlayarak burayı ziyaret eden gezginlerin yazdıklarına dayanılarak yalnızca mozaiklerdeki insan yüzlerinin kapatıldığı anlaşılmaktadır. Sennur Sezer derledi...
Sennur SEZER
Fatih Sultan Mehmet’in 29 Mayıs 1453’te kenti ele geçirdikten sonra ilk ziyaret ettiği yer olan Ayasofya’yı gördüğünde söylediği Farsça beyit, Ayasofya’nın haraplığıyla perişanlığını çok güzel anlatır:“Örümcek Kisra’nm takında perdedarlık ediyor / Baykuş Efrasiyab’ın kalesinde nevbet vuruyor. ”
Aynı gün camiye çevrilen kilise, Ayasofya Cami-i Kebiri (Büyük Camisi ) adını almıştır. 1 Haziran cuma günü, Fatih Sultan Mehmet, hocası Akşemsettin’in imamlığında cuma namazını kılmıştır.
Dediklerine bakılırsa Hızır, Terleyen Direk’te bulunan deliğe parmağını sokarak yapının yönünü kıbleye çevirip kiliseyi cami haline getirmiştir.
Ayasofya, Cami-i Kebir (Ulu Cami) ilan edildiğinden, İstanbul’da, başka bir ulu cami yapılmasına gerek görülmemiştir. Ayasofya, camiye çevrildikten sonra bütün mozaiklerin üstlerinin kapatıldığı söylenirse de, 16. yüzyıldan başlayarak burayı ziyaret eden gezginlerin yazdıklarına dayanılarak yalnızca mozaiklerdeki insan yüzlerinin kapatıldığı anlaşılmaktadır.
Fatih döneminde, batıdaki yarım kubbenin güney köşesine tahtadan bir minare, caminin kuzey yönüne bir medrese yapıldı. II. Bayezit döneminde camiye tuğladan bir minareyle, medresenin üstüne bir kat eklendi. II. Selim döneminde Ayasofya yeniden elden geçirilerek tahta minare kaldırıldı, Bab-ı Hümayun yönüne gövdesi yivli bir minare yaptırıldı. Yapının onarılması için Saray Başmimarı Sinan görevlendirildi. Sinan, gerekli onarımların yanı sıra duvarları payandalarla destekledi.
II. Selim’in Ayasofya’ya iki minare eklenip kendisi için de bir türbe yapılması isteği ölümünden sonra oğlu III. Murat döneminde gerçekleşti. Hünkâr mahfili ile bir mermer minber, vaaz kürsüsü, müezzin mahfili de bu dönemde yaptırıldı. Minber, Osmanlı dönemi Türk mermer işçiliğinin en güzel örneklerindendir.
Ayasofya’da Osmanlı dönemindeki en büyük onarımla ek binaların yapımı I. Mahmut dönemine rastlar. 1739-1740’ta şadırvan, sibyan mektebi, aşhane-imaret, kütüphane ve yeni bir hünkâr mahfili ile mihrabın yapılışıyla Ayasofya bir külliye merkezi haline geldi. Ayasofya, Abdülmecit döneminde de büyük bir onarım geçirmiştir. 1847’den itibaren Mimar Gaspare T. Fossati ile kardeşi Guiseppe yönetiminde, sekiz yüz işçinin çalışmasıyla yapıdaki çatlaklar giderilmiş, iç ve dış süslemeler elden geçirilmiş, mozaikler meydana çıkarılarak desenleri çizildikten sonra üstleri yeniden örtülmüştür. Dökülen mozaik tanelerinden Abdülmecid’in bir tuğrası işletilmiştir. Kıble duvarına renkli alçı pencerelerle yeni hünkâr mahfili, muvakkithane vb. ek yapılar yapılmış, medrese ile kandiller yenilenmiştir.
Ayasofya’nın bugünkü mihrabını Fossati yenilemiştir.
AYASOFYA’NIN TARİHİ
Bizans’tan günümüze kalan en eski ve en büyük yapılardan biri olan Ayasofya, Sultanahmet alanındadır. Çıkıntıları hariç iç uzunluğu 73.50 metre, genişliği ise 69.50 metredir. Avludan, üstü çapraz tonozlarla örtülü dış nartekse (hole) girilir. Buradan beş kapıyla geçilen esas hol, daha geniştir. Bu alanın kuzey ucu ile güney ucu, yukarıya çıkışı sağlayan rampalara açılır. Kuzey ve güneydeki rampalardan çıkılan üst galeri kadınlara ayrılmıştı.
Ana bölümü, yerden yüksekliği 55 metre olan bir kubbe örtmektedir. Düzgün bir daire biçiminde olmayan kubbenin çapı 31.24 metre ile 32.81 metre arasında değişmektedir. 558’de yıkılan ilkinin yerine yapılan bu kubbe, hem daha yüksek, hem de çevresi 40 pencerelidir. 107 sütun üstüne oturtulan yapı, depremlere karşı olan direncini temellerine açılmış sarnıçlardan almaktadır.
Başlangıçta Büyük Kilise (Megalo Ekklesis) adı verilen yapıya 5. yüzyılda “Baba-Oğul-Ruh’ül Kudüs” üçlemesindeki Oğul’un sıfatı Sofia (bilgelik) verilmiştir. İstanbullu tarih yazarı Sokrates’e göre Ayasofya ilk olarak İmparator Constantinus (337-361) tarafından yaptırılmıştı. Ayasofya, tarihi boyunca pek çok kez yanmış, yıkılmış, yağmalanmış yeniden yapılmıştır: Günümüze kalan yapı, 23 Şubat’ta yapımına başlanıp 27 Aralık 537’de ibadete açılan üçüncü yapıdır.
Ayasofya yapılışından gizli odalarına,tabutlarına duvar mermerlerindeki şekillerden direklerine pek çok söylence barındırır. Bu söylencelerden biri fıkralaşmıştır:
Bir yoksula kırk gün Ayasofya’da sabah namazı kıl borçlarından kurtulursun demişler.39 gün kılmış 40. gün geç kalmış sabah karanlığında koşarken biriyle çarpışmış. Kendi bir yana, sarığı bir yana. Neyse karanlıkta sarığını bulup giymiş camiye girmiş. Ama namazda herkesin kendine bakmasından da rahatsız olmuş.
Namazdan sonra imamın yanına geldiğini görüp şaşmış. İmam bir çıkın uzatıp “kardeşim Müslüman oluşuna sevindik. Şu parayı kabul et hem hayatını düzelt, hem kendine uygun giyecek al” demiş. İmamın verdiği para adamın borcunu ödemeye rahatça yetecekmiş ama giyecek faslını anlamamış. Evine gidince ne görsün, çarpıştığı adamdan papaz takkesi almamış mı..Başını Ayasofyaya dönüp, “borcu ödüyorsun ama Müslümanın başına da Papaz başlığını giydiriyorsun” demiş.