Gezi’nin kültürel içeriği ve biçimi
Dosya: 1.yılında Gezi; Nerede kalmıştık?
Hazırlayan: Arif Koşar
Nuray SANCAR
GEZİ Direnişi’nin çok renkliliği, sesliliği ve şimdiye kadarki kitle eylemlerinde karşılaşılmamış olan mizahı ve muzipliği bunları üretenlerin bile hala şaşkınlıkla andığı önemli bir özelliği. Direnişin ilerleyen günlerinde çeşitlenen taleplerin başlangıçtaki ilk talebe; Gezi Parkı’nın kurtarılması talebine içkin olması ve bunların aslında gündelik hayattaki kuşatmaya yönelik topyekun bir itiraza denk düşmesi katılımcıların da çeşitliliğinin güvencesi olmuştu. Ortak taleplerin karşılanmasının koşulu özünde politik bir değişimi gerektirdiği halde; talebin dile gelişi farklı kimliklerin, cinsiyetlerin görünürlüğü; kent alanlarının kullanım özgürlüğü ve nihayet içki, kürtaj yasağı gibi doğrudan müdahalelere tepki ve iktidar üslubunun eleştirisi vb. olarak belirdiği için direnişin kendisi ister istemez kültürel bir biçim kazandı. Dolayısıyla bu biçimin içerikle ilişkili olduğu söylenebilir.
Ama direnişin kültürelliğini sadece bize özgü, beklenmedik bir vaka olarak değerlendirmek doğru olmaz. Küreselleşme karşıtı hareketlerin başlangıcından beri sözün sanatsal biçimler içinde ifade edilmesine yönelik bir eğilim vardı ve Gezi kendisinden önce cereyan eden bu hareketlerden epeyce esinlendi.
Diğer yandan Türkiye diğer ülkelere benzemez bir biçimde keskin çelişkilerden maluldür ve AKP Hükümeti döneminde halk zaten iki keskin kutba bölünmüştür. Buna toplumun ve devletin kurucu ilkeleri haline gelmiş kadim çelişkiler ve çelişkilerin farklı uçlarının siyasal temsilcisi örgütler arasındaki uzlaşmaz karşıtlıklar da eklendiğinde bu kadar büyük bir kitleselliğin günümüz koşullarında ancak siyasal alanın dışında mümkün olabileceğin tahmin etmek zor değil. Kültür siyasetin rahatlıkla ikame edilebileceği bir platformdur ne de olsa. Ve zaten çağın ruhu bir süredir böyle nefes almaktadır.
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganıyla yürümek isteyen ulusalcı tayfanın söyleminin etkisizleşmesi ancak bir kültürel refleksle sağlanabilirdi ki, buna verilen “Mustafa Keser’in askerleriyiz” yanıtı bir aradalığın çatışmasız seyretmesine imkan sağlıyordu. Kürtlerle Türklerin, Müslümanlarla Ateistlerin, eril ve cinsiyet körü bir söylemle buna karşı çıkanların birbirini etkileyerek bir an için dönüşebileceği ortamı, talebin ve söylemin kültürel zarfı ve mazrufu mümkün kılmıştı.
Gezi Direnişi boyunca özellikle genç direnişçiler, şimdiye kadar kendilerini şekillendiren veya etkileyen popüler kültür ürünlerini bolca kullandılar. Bilgisayar oyunlarından, muhalif mizah dergilerine, çeviri Hollywood filmlerinden, dizi filmlere, mahalle ve okul jargonundan ev içi münasebetlerinin özel diline kadar ne varsa meramlarını bunlarla anlatmaya çalıştılar. Denebilir ki Gezi, gençliğin hiç de yabancısı olmadığı çağrışım yönetme sanatının, mecazın, ironinin açılıp saçıldığı bir alan oldu. Buna son derece heterojen taraftar gruplarının, kadınların ve LGBTİ’lerin çarpıcı slogan ve söylemleri eklendiğinde direniş ayrıca sözün patladığı bir ortam haline gelmişti. İlk çağırıcıların arasında popüler sanatçıların bulunması zaten Gezi’yi sanatsal refleksin kendisini rahatlıkla sergileyebildiği bir yer kıldı. Hayatın sanatla sanatın hayatla buluştuğu, kesiştiği veya üst üste yerleştiği bu anın, kendisine dair, şaşırtıcı ve büyüleyici bir imge üreterek sürmesinden doğal bir şey olamaz.
Belki de Gezi üretim alanlarındaki bir patlamanın eseri olmadığı için; gündüz işe giden gece direnişe katılan, sınavını aksatmadan direnişe kaldığı yerden eklenen direnişçi profilinin üretimden değil, ancak tüketimden gelen gücünü kullanma kapasitesini seferber edebilmesinin de bunda bir rolü vardır. Dolayısıyla talebin kendisinin kültürelliğiyle biçimin sanatsallığının örtüşmesi eşyanın tabiatına uygundur.
Gezi Parkı’ndaki alanda (ki bu Türkiye’nin birçok ilinde de taklit edildi) saygılı, demokratik, kolektif ve birbiriyle empati kurma esasına dayalı alternatif bir yaşam pratiğini deneyimleme çabası da direnişin geleceğe dair kültürel bir iddiada bulunduğunun göstergesidir. Direnişçiler küçük gündelik meselelerin nasıl çözüleceğine dair önerdikleriyle bir demokrasi kültürü modelini tecrübe etmek istemişlerdi. Ve bu, esasında son derece siyasal bir önermeydi de. Çünkü parktaki ağaçların kesilip alanın AVM’leştirilmesi, kentsel dönüşüm, içki-kürtaj yasağı vs. hepsi neoliberal politikalar ile bunun sadık uygulayıcısı politik iktidarın eseriydi ve direnişçilerin büyük bir çoğunluğu aslında ne kadar büyük bir siyasi işe giriştiklerinin farkındaydı. Kültür ve siyaset arasındaki bildik sınırların imha olmasının müsebbibi de onlar değil sistemdi. Onlar bu esneyen sınırlarla istedikleri gibi oynadılar; sınırın bir öteki yanına bir bu yanına kaçtılar. Ve iyi ki de bu yeteneği kullandılar.
Gezi direnişinin zekaya vurgusu bu yüzden son derece isabetlidir.
Evrensel'i Takip Et