Daldan dala hüzün ve endişe arasında Robinson’a acı bir veda
Ayşen AKSAKAL
Gidiyorsun Robinson Crusoe Kitapevi; bayıldığım kokunu, koyu renk ahşabını, ne okullar ne kitaplar okusam da; kendimi cahil hissettiren; okumaya acıktıran tavana kadar uzanan raflarınla, artık olmayacaksın yolumun üzerinde.
Vakti zamanında “kahrolsun” dediğimiz sermaye yaşasın şimdi ki, sen de yaşayabil başka bir lokasyonda.
Öyle kötü yıllardan, aylardan ve günlerden geçiyoruz ki Robinson; sana yeterince üzülemediğim için de üzülüyorum, ama dediğim gibi daha büyük üzüntüler yanında çok üzgünüm ki sana üzülmek bile ayıp kaçıyor. Hayatımızın paradokslarına paradokslar ekleniyor.
Okumaya vakit bulamıyoruz Robinson, suç sende değil, tüketen toplumda. Giysileri, takıları, tokaları, tuğlaları, perdeleri, ikametleri, kullanılmayan havuzlu siteleri tükettikçe toplum; biz de tükendik. Neyle mücadele edeceğimizi, hangi sosyal sorumlulukla kime el vereceğimizi şaşırdık. Van’a tır hazırlarken, Okmeydanı’nda cenazeye yetişmemiz gerekti, oradan Soma’ya gitmek şart oldu, adliyede duruşma vardı ve biz Twitter’a bakamadığımız her an büyük olaylar patlıyordu ve kara cahil kalıyorduk. O yüzden o caaanım ciltli, kuşe kağıtlı kalın kitaplara bakmak, koklamak; paramız yoksa saman kağıt ciltsiz bir kitabı alıp, ciltlilerle sadece oynaşabilmek için sana uğrayabilmek istedik ama yapamadık.
GİDİYORSUN 389 NUMARADAN
Ne güzel sinema kitapların vardı, harika tarih kitapları, sayfalarında kaybolacağın kuşe ressam ve akım anlatan ciltlerin. Hani genel bir şey sorduğunda; “Bana eski nesil İtalyan yönetmenlerle ilgili kitaplar lazım” dediğinde mesela, 15 alternatif çıkarabilen çalışanların vardı.
Yine olacak mı? Olabilecek mi?
Sen değil Robinson Crusoe, biz çıkaramadık senin kiranı, hata bizim.
Şimdi o kitap kokusunu arasak da bizi belki bir köfteci, belki de bir zincir tekstil mağazasının oda parfümleri karşılayacak.
Adım atasımız gelmeyecek içeri, ne yiyebiliriz ne giyebiliriz.
Çünkü sen gidiyorsun ya 389 numaradan, bizim de gönlümüzden kocaman bir kültür parçasını da takıyorsun peşine giderken. Biz iyice boşalıyoruz her batan kitapçıdan, her kapanan sahaftan, lokantaya dönüşen sanat galerisinden, her kaldırılıp yerine demlik, mısır gibi ikonlar konan heykelden, her kesilen ağaçtan ve her yasaktan sonra olduğu gibi.
Seni vuran üretememe ama tüketebilme alışkanlığı, bu toplum ve bu iktidar anlayışı bizi de vuracak yakında, sen bize, bana üzüleceksin yakında.
Mesela ben kadınım ve istihdam dengelerini bozuyorum çalışıyorum diye biliyor musun? Maliye Bakanı böyle düşünüyor.
ROBİNSON ÇOK ÜZGÜNÜM
Alkollüyken de mesela tacize uğrarsam haksızım ben; içmeyeydim kadın başıma ben hazırlamışımdır neticede zemini. Böyle düşünüyor hukuk.
Şimdiki iktidarın en sevgilisi bir gazetede yıllar yıllar önce bir kadın öğretmen Suudi Arabistan’daki hizmet yıllarını “kabus” diye anlatıyordu. Yanında erkek olmadan bakkala bile gidemediğin, seçip seçilemediğin, tamamen örtünmeden kapının önüne çöp bile atamadığın, araba kullanmanın yasak olduğu, yolda kadın başına bir iş gelirse; yolda tek ve kadın başına olduğu için suçlunun kadın ilan edildiği bir ülkeyi inanamayarak anlatıyordu bizim modern cephemizden.
Şimdi şeriat güney sınırlarını zorluyor ülkenin, her gece yatarken nasıl bir gündeme uyanacağımızı bilmeden yatıyoruz.
Elimizden düşüyor uyuya kaldığımızda akıllı telefonlar, uyanır uyanmaz yine ilk onlara bakıyoruz.
Zira o küçük ve kesik uykular sırasında her şey olmuş olabilir.
Gündem o yüzden sana gelemedi Robinson çok üzgünüm; gücümüz sana yetemedi.
Dünya Kupası bile onca dert ve elem içerisinde gündeme giremedi, topunu koşamadığımız Dünya Kupası da zaten çok umurumuzda olmadı.
Oysa eminim raflarında ne de güzel Dünya Kupası’na dair ciltlerin vardı, Brezilya halkı isyanda, ziyaretçiler stadta iken, belki senden aldıklarımızdan öğrenirdik Favelaları, Halit Kıvanç’ın mesela anılarını okurduk öncesinde ama işte olmadı.
Irak can çekişiyor, Brezilya tutuşuyor, bizim gönlümüz ayrı yangın yeri.
O yüzden tüm hakları ellerinden alınmış Suudi kadınların birer gölge gibi ürettiği toplarla, Brezilya halkının isyanına rağmen yapılan Dünya Kupası’ na, kapımıza dayanan Işid ve tüm diğer dertlerimizden dolayı heyecanlanamıyorsak, senin 389 numarada bırakacağın boşluğa da yeterince isyan edemedik.
Özür dilerim kendi adıma...
Bir gün bir gazete yazısında yaşam şekline üzülünen kadın olmamak dileklerimle,en kısa sürede yeni yerinde görüşmek üzere;
Sevgiyle, emekle esen kal, mümkünse hayatta kal...
Evrensel'i Takip Et