15 Haziran 2014 11:43

Tarihsel dokusu ve kimliği değiştirilemeyen Kürt ilçesi: Lice

Akın BİRDAL

Gündem baş döndürücü ve şaşırtıcı.
Bilinen failleri açığa çıkarılmayan Roboski katliamı, barış ve demokratik çözüm adına yürüdüğü ileri sürülen bir süreç. Gezi direnişinin birinci yılı. Bir yıl önce yitirilen 8 genç insanın anılarını yaşatmak ve Gezi direnişini anımsatmak için yapılan etkinliklerin saldırıya uğraması, iş güvenliğinin sağlanamaması ve kapitalizmin emekçiler üzerinden kar hırsının katliama dönüştüğü Soma maden ocaklarının patlaması; sürecin iki yanlı değil de tek yanlı gidişinin, iktidarın oyalayıcı, aldatıcı ve güvenlik gerekçesi ile yapılan baraj, karakol ve kalekol yapımına karşı, kısacası barış karşıtı bir savaş hazırlığına karşı, Lice halkının sivil tepki ve direnişine karşı sıkılan kurşunlar… Ardından da iki yıldır Suriye ve Rojava’da saldırıları, katliamları görmezlikten gelinen, hatta kimi devletlerce silah ve lojistik destek verilen radikal İslamcı, Irak-Şam İslam Devleti IŞİD’in Musul’a girmesi ile uğranılan şok. Oysa, daha çok kısa bir süre önce biri üç aylık, yedisi çocuk 15 sivilin Rojava’da katledilmesi bile görülmek ve duyulmak istenmemiştir.
Evet, bu olup bitenlerden sonuç çıkarıcı ve gerekli önlemleri alıcı bir politika izlenmemektedir. Hatta pragmatik yaklaşılıp, bir sorun yaşanırken diğerinin gündeme gelişi, öncekini unutturucu ve atlatıcı olacağı düşünülmektedir.
Ama son Lice katliamında görülmüştür ki, üst üste yaşanılan sorunlardan birinin diğerini unutturması söz konusu değildir.
Üzerinden yıllar geçse de Lice halkının direnişi ve yürüyüşü durdurulamamıştır.
Daha 1925’de başını Hoybun örgütünün çektiği Ağrı isyanında Lice önemli bir rol oynamıştır. İsyanın kırılması sonucu, 30 köy yakılmış ve yüzlerce insan öldürülmüştür.
Yıllar sonra Kürt özgürlük hareketinin Lice’nin Fis köyünde doğmuş olması da yine Lice’nin devletin gündemine girmesine neden olmuştur.
İnsan haklarının evrensel ve bütünselliği ilkesinden şaşmayan İnsan Hakları Derneği, yaşadığı coğrafyada emekçilerden ve ezilenlerden yana öncelikli bir hat tutturmuştur.
Doğal olarak çözümsüzlüğünün ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel alanda büyük yıkımlara ve ihlallere yol açan Kürt sorununu en başa koymuştur. Sorunun çözümüne katkıda bulunabilmek için, halkların ve insanların hakları ve özgürlükleri konusunda bir bilinç oluşturmakla kalmamış, aynı zamanda yaşanılan ihlallerin de tanıklığını yapmıştır.
Başlıcaları, kayıplar, işkenceler, köy yakma ve boşaltmalar, saldırı ve cinayetler… Topyekun bir suç işleme makinesi kurulmuştu.
Biz de bize yapılan başvurular sonucunda, olay yerine gidip inceleme, araştırma yapıp sonuçları hazırlanan bir raporları iç ve dış kamuoyu ile paylaşıyorduk.
Kuşkusuz bu tanıklığın, savaşın üstünü örtemediği gerçeklerin açığa çıkarılması, İHD ve insan hakları savunucuları için bedeli çok ağır oluyordu.
Yine 22 Ekim 1993 yılında Lice’de bir katliam yaşandığı haberi geldi. Olayı yerinde incelemek üzere aydın, sanatçı, gazeteci ve insan hakları savunucularından oluşan bir heyet oluşturduk.
Diyarbakır’a oradan da Lice’ye gidecektik. Lice girişinde bir askeri karakolun önünde durdurulduk. Çok sayıda asker önümüzü kesti. Başlarında bulunan bir albay geçişimize izin verilmeyeceğini söyledi. Tartışmalar sonucunda Lice’ye giremedik. Diyarbakır’a geri döndük. Heyeti temsilen beş-altı kişi Diyarbakır valisi ile görüştük. Vali açıkça, yapabileceği bir şey olmadığını, söyledi. Bizden önce de 50 milletvekili ile Baykal Lice’ye girmek istemiş, girememişlerdi.
Lice’ye dört gün giriş çıkışlar yasaklandı. Aralarında iki, dört, sekiz yaşında çocukların da bulunduğu 20 kişi öldürüldü. General Bahtiyar Aydın bu olayda öldürülmüş, ölümü ile Lice baskını PKK’ye yıkılmıştı.
Daha sonra olayın aslı anlaşılmış ve katliamın derin devlet güçlerince yapıldığı ortaya çıkmıştı. Olaylarda 401 konuttan 302’sinin tam, 82’sinin orta ve 13’ünün de az hasarlı olduğu tesbit edilmiştir.
Dava AİHM’ne taşınmış, devlet dostane çözümden yana olmuş ve mağdurlara 4.1 trilyon ödemeye mahkum edilmiştir.
Lice katliamının failleri ve dava unutturulmak istenmiş ve zaman aşımına uğramak üzereyken 20 yıl sonra dosyası raftan indirilmişti.
Tam 21 yıl sonra Lice’de yeni bir katliam yaşanmış, Ramazan Baran ve Baki Akdemir adlı iki kişi öldürülüp çok sayıda kişi de yaralanmıştır.
Bu ve benzeri katliamlar Kürt sorununun çözümsüzlüğünün sonucudur. Çözüm adına yürütülen bu sürecin, bir hukuka bağlı kılınmaması ve süreci ilerletici ve güven verici bir adım atılmaması, haklı olarak Kürt halkının tepkisine neden olmaktadır.
Katliamdan daha bir gün önce Diyarbakır’da Çözüm Çalıştayı yapan AKP hükümetinin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, çalıştayın yeni yol haritası ile somut, tarihli ve sonuca ulaştırıcı olacağını açıklamıştır.
Çalıştayda sorunun muhatabının olmaması, konuşmanın barış dilinden ve gereksinmesinden uzak oluşu, bir gün sonraki sivil ve demokratik bir direnişin saldırıya uğramasının sanki habercisiydi.
Lice halkının uğradığı katliama karşı gösterilen tepkilerin saldırı ve tutuklamalar ile karşılanması ve daha önce görülen senaryoların yeniden sahneye konulmak istenmesi, iktidarın ne denli çözümden, barıştan yana olacağını açığa çıkarmaktadır.
Çatışmasızlığın barış olmadığı bilinmektedir. Sürecin kalıcılığı ve barışa evrilmesinin, Kürt halkının da diğer halklar gibi yaşamak istediğinin bilinmesi ve haklarının anayasal ve yasal bir yurttaşlık hakkına bağlı kılınması gerekiyor.
Yoksa gündemin biri çözülmeden diğerlerinin üst üste gelmesi bavula sığmayacaktır. Ve de bugün çözülebilecek sorunların giderek çözümünün daha da zorlaşacağı unutulmamalıdır.
Ve unutulmamalıdır ki, hiçbir baskı, ne Lice’nin ne de başka bir Kürt ilinin ya da ilçesinin tarihsel dokusunu ve kimliğini değiştiremeyecektir.
Tanıklığımızın bize öğrettiği ve gösterdiği budur.

Evrensel'i Takip Et