23 Haziran 2014 06:00

IŞİD’e savaş açanlar neden saf değiştirdi?

Daha geçen yılın aralık ayının sonlarında Anbar başta olmak üzere, Musul, Kerkük, Necef ve daha birçok bölgede aşiretler, IŞİD’e karşı orduya desteklediklerini açıklamışlardı. Arap basınında, hükümetin düzenleyeceği askeri saldırı öncesi Felluce aşiretlerinin IŞİD’i kovmaları için bir arada oldukları haberleri yer alıyordu. Bu noktada 9 Ocakta evrensel’de yayınlanan “Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı savaş*” başlıklı yazımıza bakılabilir.

IŞİD’e savaş açanlar neden saf değiştirdi?
Paylaş

Daha geçen yılın aralık ayının sonlarında Anbar başta olmak üzere, Musul, Kerkük, Necef ve daha birçok bölgede aşiretler, IŞİD’e karşı orduya desteklediklerini açıklamışlardı. Arap basınında, hükümetin düzenleyeceği askeri saldırı öncesi Felluce aşiretlerinin IŞİD’i kovmaları için bir arada oldukları haberleri yer alıyordu.  Bu noktada 9 Ocakta evrensel’de yayınlanan “Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı savaş*” başlıklı yazımıza bakılabilir.

Ne oldu da altı aylık bir süre içerisinde başta IŞİD olmak üzere aşır gruplara karşı oluşan birlik bozuldu ve bazı kesimler saf değiştirdi?  Bu noktada İlyas Coşkun arkadaşımızın sayfamız için çevirdiği “IŞİD’den daha fazlası, Irak’taki Sünni direnişi” adlı makale oldukça bilgilendirici ayrıntılar içirmektedir.

IŞİD’E KARŞI KAÇAN FIRSAT

Hassan Hassan imzalı yazıda, Irak’ta son dönemde sürüp gitmekte olan olayların hükümetin kaçırdığı bir fırsat nedeniyle gerçekleştiğini yazdı.  IŞİD gibi gruplara karşı ordunun gerçekleştirdiği operasyonlara  daha geçen yılın sonunda oluşan birlik, Maliki’nin yaptığı bir açıklama ve başarısız bir operasyon nedeniyle dağıldı. Yazının dikkat çeken bir kısmı şöyle; “Maliki Anbar’daki askeri operasyon konusunda yaptığı açıklamada 7. Yüzyılda yaşanmış bir çatışmayı hatırlatarak savaşın ‘Hüseyin’in takipçileriyle Yezid’in takipçileri arasında olacağını’ açıkladı. Anbar operasyonu tam bir felaketti ve bugün yaşanan krizle de doğrudan bağlantılı. Müdahale, cihatçıları bölgeden uzaklaştırma konusunda başarısız olduğu gibi, daha da kötüsü Maliki’yi daha sert önlemler almaya yitti. Binlerce Sünni Iraklının barışçıl bir değişim için kurdukları protesto kamplarını akılsız bir şekilde dağıttı ve Sünni Milletvekili Ahmed al-Alwani’yi tutukladı. Bu operasyon sırasında ise al Alwani’nin kardeşini öldürdü. Bağdat, mezhepsel bölünmeyi bitirebilecek emsalsiz bir fırsatı kaçırmakla kalmadı aynı zamanda Sünni bölgelerinde cihatçılar için uygun bir durum yarattı”.

SUUDİ ARABİSTAN; SÜTTEN ÇIKMIŞ AK KAŞIK!

Sayfamızda yer verdiğimiz diğer bir makale ise al Arabiya televizyonu müdürü Abdurrahman Raşid’in “Maliki ve suçlanan Suudi Arabistan” başlıklı makale. Raşid, Irak’ta son dönem ortaya çıkan gelişmelerin tamamen Maliki’nin suçu olduğunu ifade ediyor. Yaklaşık on yıldır Suudi Arabistan’ın “Irak’tan uzak durma” siyaseti izlediğini iddia etti. Şüphesiz ki Musul’un ve bir çok Irak kentinin düşmesinden sonra ortaya çıkan gelişmelerden birinci derecede Maliki ve hükümeti sorumludur. Ancak Suudi Arabistan’ın gerek Irak’ta gerek Suriye’de cihatçı grupları ve aşiretleri silahlandırdığı basından hiç eksik olmadı.


IŞİD’DEN DAHA FAZLASI, IRAK’TAKİ SÜNNİ DİRENİŞİ
Hassan HASSAN
carnegieendowment.org

Irak’ta sürüp gitmekte olan olaylar, kaçan büyük bir fırsat nedeniyledir. Aralık 2013’de kendi bölgelerinde ve sınırın öte tarafındaki Suriye’de yaşananlardan dolayı çoğu Sünni lider, Irak- Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) eylemlerinden dolayı bıkmış ve federal hükümetin bu tür gruplara karşı askeri müdahalesini açıktan destekliyordu.  O zamanlar, ivme Başbakan Maliki yönündeydi ve ona bölgedeki Sünni liderlerle teröre karşı savaş konusunda bir fırsat sunuyordu.

Ancak Maliki Anbar’daki askeri operasyon konusunda yaptığı açıklamada 7. Yüzyılda yaşanmış bir çatışmayı hatırlatarak savaşın ‘Hüseyin’in takipçileriyle Yezid’in takipçileri arasında olacağını’ açıkladı. Anbar operasyonu tam bir felaketti ve bugün yaşanan krizle de doğrudan bağlantılı. Müdahale, cihatçıları bölgeden uzaklaştırma konusunda başarısız olduğu gibi, daha da kötüsü Maliki’yi daha sert önlemler almaya yitti. Binlerce Sünni Iraklının barışçıl bir değişim için kurdukları protesto kamplarını akılsız bir şekilde dağıttı ve Sünni Milletvekili Ahmed al-Alwani’yi tutukladı. Bu operasyon sırasında ise al Alwani’nin kardeşini öldürdü. Bağdat, mezhepsel bölünmeyi bitirebilecek emsalsiz bir fırsatı kaçırmakla kalmadı aynı zamanda Sünni bölgelerinde cihatçılar için uygun bir durum yarattı.

IŞİD KOALİSYONUN SADECE BİR HİZBİ

Irak’taki isyanla ilgili politikacıların ve medyanın basite kaçan tarifleri, yine benzer bir hataya sebep olabilecek riskler barındırıyor. Gazete manşetleri kadar politik açıklamalar da sadece kimi şehirlerde yönetimi devralan IŞİD’e odaklanıyor. Ve her ne kadar Sünni bölgelerindeki diğer güçler hakkında yeni bilgiler elde edilse de, buralardaki durumu anlamak hala zor. Direniş içinde oynadığı rol ne olursa olsun, IŞİD sadece bir hizip. Bu saldırılarda yer alan en az yarım düzine grup var.

IŞİD ve Ensar el İslam dışında Irak Aşiretleri Askeri Konseyi olarak bilinen ve içinde 80 kadar Sünni aşireti barındıran bir koalisyon da direnişin içinde yer alıyor. Bu koalisyon özellikle Felluce, Ramadi, Musul ve Selahaddin bölgesindeki kimi yerlerde nüfuza sahip. El Arabiya el Cedid isimli haber sitesinin aktardığına göre koalisyon içinde, Saddam Hüseyin’in ordusundan kalma asker ve subayların olduğu 41 silahlı grup bulunuyor.

NAKŞİBENDİ ORDUSU IŞİD’E RAKİP

Diğer bir yapı ise Nakşibendi ordusu. İddiaya göre Saddam Hüseyin’in yardımcılığını yapan İzzet İbrahim el Duri örgütün liderliğini üstleniyor. 2007’de kurulan örgüt eski Baas Partisinin binlerce üyesinin yanı sıra Sufi ve Müslüman Kardeşlere yakın savaşçıları barındırıyor. Sayısı ve toplumdaki bağları bakımından IŞID’e güçlü bir rakip. ABD, 2009 yılında yaptığı açıklamada Nakşibendi ordusunu Sünni Iraklılarla bağ kurma konusunda başarılı olması nedeniyle el Kaide’den daha tehlikeli bir örgüt olduğu konusunda uyarıda bulunmuştu.
Nakşibendiler, özellikle Musul’dakiler, Sünni vurgusunu azaltarak Şii ve Kürt üyelerinin de olduğunu iddia ediyor. Bu örgütün takipçileri, gurubun farklı isimler altında özellikle geçici ordu ve aşiret konseylerini idare ettiğini belirtiyor. Örgüt, 2011-2013 yılları arasında yaşanan protesto hareketleri sonucu Irak Devrimcileri Askeri Konseyi gibi ortaya çıkmış Sünni gruplar arasında faaliyet yürütmekle birlikte esas olarak eski Baas Partisinin takipçileri tarafından yönetiliyor.  

Yerel kaynaklara göre IŞİD dışındaki bu gruplar çatışmalarda önemli bir rol oynadı. Sadece çatışmalarda yer almakla kalmadılar aynı zamanda Musul ve Kerkük gibi yerlerde etkili bir güç oldular. Suudi Arabistan’daki el Arabiya kanalının aktardığına göre IŞİD ve Irak Devrimcileri Askeri Konseyi’nden sonra en büyük yapı olduğuna inanılan İslam Ordusu, Bağdat’ın 55 km kuzeyinde yer alan Dulu'iyya semtine IŞİD’in girmesini ideolojik ayrılıklarından dolayı engelledi. Yine aynı habere göre Alam, Hajjaj, al-Bu Ujail ve Musul aşiret güçleri tarafından kontrol ediliyor.  Al Wahda, Sukkar ve Baladiyat gibi bölgeler ise hem aşiret güçleri hem de Nakşibendi ordusunun kontrolünde.

IŞİD; BAASÇILAR KAFİR

IŞİD ile bu örgütlerin karıştırılması, bu örgütlerin aşırı yapılara karşı bir zamanlar federal hükümete karşı sadık olmaları nedeniyle yanlış bir eğilimdir. Bu gerçek, yaşanan krizin esas nedenlerini anlamak konusunda uluslararası topluma yardımcı olmalıdır. 2007’de, Aralık 2013’deki Anbar’a yönelik askeri operasyon öncesi ve çeşitli zamanlarda olduğu gibi Sünni bölgeleri ve aşiret liderleri aşırı gruplara karşı federal hükümetin yanında yer aldıklarını geçmişte gösterdiler.

Bu güçlerin IŞİD ile çok az ortak yönleri var. Gerçekte ise iki güç arasındaki tansiyon yükseliyor. Musul’un işgalinden kısa bir süre sonra IŞİD bir bildiri yayınlayarak 24 saat içinde sokaklardan Saddam Hüseyin’in posterlerinin kaldırılmasını istedi ve kendisi dışında hiçbir grubun açıklama yapmaya yetkili olmadığını belirtti. IŞİD Baasçıları kâfir olarak nitelerken, Baasçılar da dinsel fanatizmi reddediyor ve bu tür gerginlikler aradaki büyük farklılıkları yansıtıyor.  

DURUM ÇOK TEHLİKELİ

IŞİD’e odaklanmak yerine bu dinamikleri bilmek, krizin çözümü için esas. Irak’taki riskler hiç olmadığı kadar büyük ve vaziyet çok tehlikeli.  2005-2007 arasında Irak iç savaşla yüz yüze geldi ve el Kaide faktörü yükseldi. ABD’nin askeri birlikleri hala ülkedeydi ve her iki taraftan da dini liderler sükunet çağrısında bulunuyordu. Bugünse ülke benzer sıkıntılarla karşı karşıya ancak onu kurtaracak güçlerden yoksun. Sünni liderler ya isyanı destekliyor ya da etki edebilecek saygınlıklarını yitirmiş durumdalar. 2005-2007 iç savaşında tansiyonu düşürme konusunda aktif rol oynayan Şii lider Ayetullah Ali el Sistani, bugün yayınladığı bir fetva ile IŞİD’e karşı savaşta tüm Iraklıların ordu ve hükümetin arkasında saf tutmasını istiyor. Açıklaması tüm Iraklılara yönelik olsa da derin kutuplaşmadan dolayı Sünni halka karşı bir çağrı olarak görülüyor.

İnandırıcı ve kapsayıcı bir politik süreç, yol alabilir. Hala toplumda çoğunluk olan Sünni Iraklılar sürece katılım konusunda istekli. Fakat onlar için Maliki’nin tekrar ve tekrar güvenilmez olduğu görüldü. 2010’da ABD IrakiyeBloku’nun (Sünni Blok) seçimlerde çoğunluğu kazanmasına rağmen Maliki’nin ikinci kez başbakan olması planında hata yaptı. Şuan ki krizde ise Irak IŞİD ile savaşta yardım çağrısına vereceği yanıta göre Washington’un başka bir hata yapacağının emareleri var. Ancak bu daha fazla zarar verir ve Sünni toplumunun uzaklaşma ve ihanet duygusunu derinleştirecektir.

Çeviren: İlyas Coşkun



MALİKİ VE SUÇLANAN SUUDİ ARABİSTAN
Abdurrahman RAŞİD
Şark al Awsat

Maliki sekiz sene önce iktidarı ele almadan önce, Suudi Arabistan” Irak’tan uzak durma” siyasetini seçti. Saddam Hüseyin düştükten sonra yeni Irak’ın için siyasetin oluşturulmasına yardım etme talebiyle Amerikalılar katmak için öneride bulundu. Ancak Riyad kendini uzaklaştırma politikasını seçti. Buradaki olaylardan tamamen uzak durdu. Uzak durma, İş adamlarını Iraklılarla ticaretini yasaklama derecesinde oldu. Milyar dolarlık anlaşmalar Kuveytlilere ve başkalarına gitti.

Sorun Maliki’nin kişiliğine veya Şii siyasetçilere yönelik bir tepki değildi. Suudi Arabistan tarafından benimsenen politika bu oldu.

Maliki, Suudi Arabistan’ın Irak siyasi sahnesinden uzak durmasına teşekkür ederken ve on yıldır hiçbir siyasi ekip zafer kazanmamışken Arabistan’a saldırılarını sürdürdü.   Kendisine komşu olduğunu, Sünniler için güçlü referanslar bulunduğunu,  ABD ile özel ilişkiler içerisinde bulunduğunu ve dengeleri değiştirecek bir kudrete sahip olduğunu ve bunu yapmadığını bile bile. Maliki’nin hatası Suudi Arabistan’a saldırması değil, bu taktiğin kendisine dönmesiydi. Kendisi ve bakanları vatandaşlarına karşı suç işleyen bir politika izlediler.
Irak daha fazla sorunu kaldıracak duruma değildir. Tabiki bölgede. Maliki şu an bir yol ayırımında. Ya kırılan parçaları toplayacak, gerçek hataları tedavi edecek ve herkesi kapsayan bir iç barış sağlayacak yada yalanların arkasından giderek daha fazla sorunların içerisine batacak.  

 

ÖNCEKİ HABER

Tüm Bel-Sen: Taleplerimiz kabul edilmezse iş bırakacağız

SONRAKİ HABER

IŞİD, egemenler arası savaşın gayri nizami gücü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa