29 Haziran 2014 06:00

Che’ye benzemeye çalışan çocuklar

Kamil Tekin SÜREK

Türkiyeli rehberimiz bize tur boyunca yollarda Fidel, Che ve Küba devrimini anlatıyor. Bilgileri yüzeysel, İnternetten ve turizm dergilerinden edinilmiş ama rehber Che ve Fidel’den çok etkilenmiş. Tekrar tekrar aynı hikayeleri, (tren uçurma, kışla basma hikayelerini) anlatırken Kübalı devrimcilerden “bizimkiler” diye bahsediyor. Santa Clara’ya giderken bir kere daha Che’nin hikayesini dinliyoruz.  Önce Che’nin Batista’nın özel kuvvetlerinin bulunduğu treni havaya uçurduğu bölgeyi ziyaret ediyoruz. Burayı müze haline getirmişler. Tren vagonları sağda solda duruyor. Patlamayı temsil eden güzel bir heykel yapmışlar. Vagonları geziyoruz. Sonra Santa Clara’ya gidip, tren baskınından kurtulup otele sığınan ve devrimcilere direnen özel kuvvetler askerlerinin sığındığı otele gidiyoruz. Duvarlarda o çatışmadan kalmış kurşun izleri duruyor. Bu izler bana ODTÜ’deki 2. yurt duvarlarındaki izleri hatırlatıyor. Fidel ve Che’nin hikayesinde sık sık THKO’luların hikayelerini hatırlıyorum. Fidel ve arkadaşlarının Meksika’da silah eğitimi yapmaları bizimkilerin Filistin’de silah eğitimi almalarını akla getiriyor.  Fidel, Che, Raul ve Camilo’nun Sierra Maestra Dağı’na çıkmaları, bizimkilerin Nurhak’a çıkmalarını hatırlatıyor.

BİR TEK CHE’NİN HEYKELLERİ VAR

Daha sonra Che için yapılmış müze ve anıtı ziyarete gidiyoruz. Anıt 2013 yılında yapılmış. Che’nin ve altı yoldaşının kemikleri Bolivya’dan Küba’ya getirildikten sonra, bir süre Küba ordusu bu kemikleri muhafaza etmiş ve Havana’da Jose Marti Anıtı’nın yanında halkın ziyaretine açılmış. 31 Ocak 2013’te ise Santa Clara’daki bu anıt mezar yerine defnedilmiş kemikler. Anıt ve müzeyi halk gönüllü çalışarak yapmış. Gösterişsiz ama görkemli bir anıt. Che’nin Santa Clara’ya girdiği sol kolu yaralı, sağ elinde silahı ve ağzında purosu ile tasvir edilmiş. Heykelin yanındaki sütunda Che’nin Fidel’e yazdığı veda mektubunun tam metni bulunuyor. Che, devrim yapmak için gizlice Bolivya’ya gittiğinde uzun süre Küba’da görünmediği için ABD dedikodu yaymış. Fidel ile Che’nin arasının bozuk olduğu, Fidel’in Che’yi tasfiye ettiğini, hatta öldürttüğünü yazmışlar. Bu dedikodular ayyuka çıkınca, Fidel Che’nin güvenliğini de tehlikeye atarak Küba Meclisi’nde Che’nin Fidel’e bıraktığı veda mektubunu okumuş. İşte bu tarihi mektup burada duvara kazınmış. Fidel bu anıtın açılışında konuşma yaparken çok üzgünmüş  ve merdivenlerden düşerek yaralanmış. Buradaki Che anıtı dışında hiçbir devrimcinin Küba’da heykeli yok. Okullarda çocuklara Che gibi olmak öğretiliyormuş. Çocuklar bayrak merasimlerinde ya da bizim gibi sabah antlarında asker selamı vererek “Che gibi olacağız” diye ant içiyorlarmış.

‘HEMİNGWAY’İNKİNDEN...’

Akşam Havana’ya dönüyoruz. Programda Tropicana Show var. Fakat biletler 110 dolar. Fiyata çoğunluk itiraz ediyor. Beş arkadaş Show’a gidiyor. Diğerleri serbest dolaşıyor.
Son gün Havana’da serbest gezi yapıyoruz. Capitol Meydanı’na gidiyoruz. Eski parlamento binası. Şimdi restore ediliyor ve yeniden meclis binası olarak kullanılacak.
Havana’nın İstiklal Caddesi denilen bölgelerini dolaşıyoruz. Barlar, kafeler, kitapçılar, giyim mağazaları, pizzacılar ve yoğun bir kalabalık. Bir binanın önünde kuyruk var. Yakından bakınca cep telefonu ile ilgili bir bina olduğunu anlıyoruz. Ama telefon almak isteyenlerin kuyruğu mu, telefon abone ücretini ödemek isteyenlerin kuyruğu mu anlayamıyoruz. Ernest Hemingway’in devamlı gittiği Floridita Bar’a gidiyoruz. Önünden birkaç kez geçtiğimizde turistlerin kuyruklarını görüyoruz ama kuyruk olmadığı bir sırada içeri giriyoruz. İçerde dört kişilik bir grup harika Küba ezgileri çalıyor. Uzun bir bar, barın sol ucunda Hemingway’in bir heykeli var. Bara dayanmış. Turistler Hemingway’in yanına gidip fotoğraf çektiriyor. Biz de çektiriyoruz. Barmene “Hemingway’inkinden” diye içki ısmarlıyoruz. Rom, meyve suyu ve kırılmış buzla dolu iki bardak getiriyor garson. Hemingway bunu mu içerdi bilmiyoruz ama içki fena değil, ferahlatıcı.
Akşamüstü havaalanına doğru yola çıkmak üzere hazırlanıyoruz. Kübalı rehberimiz Vladimir ile vedalaşıyoruz. “Baban komünist miydi, bu ismi koymuş?​” diye soruyorum. “Babam ben doğunca ağabeyime ismini sen koy demiş. O da en yakın arkadaşı Vladimir olduğu için onun ismini koymuş” diyor.  Komünistliği üstlenmeyince üstüne gitmiyorum. 1991 öncesi Küba’da çok sayıda Rus uzman çalışıyormuş, Vladimir belki o uzmanların çocuklarından biriydi diye düşünüyorum. Keşke bu soruyu sormasaydım ve komünist babanın komünist oğlu diye Vladimir’i anımsasaydım diye düşünüyorum. Çileli dönüş yolculuğuna başlıyoruz. (BİTTİ)

Evrensel'i Takip Et