29 Haziran 2014 07:54

Bir Artvin Masalı

Serpil KILIÇ*

Başka bir dokunuşu vardı Artvin’in, gezdiğim gördüğüm onca ilden ilçeden farklı bir tınısı… Masalsı güzelliği hırçın dağlarından,  Çoruh Nehrinin görkeminden ve sıcacık Karadeniz insanının gülüşünden kaynaklanıyor olmalıydı… Tabi bir de Kazım Koyuncu var ki onun adının geçtiği her cümlede dolu dolu oluyordu gözler…
Doğanın güzelliğine kendimi kaptırmıştım. Çocukken pür dikkat izlediğim Heidi’nin Alp dağlarının eteğindeki Mainfeld köyündeydim, karşımda yeşilin her tonu var, nefes almaya bile korkuyorum ya gerçek değilse ya yok olursa… Keçilerin peşinden koşup onlarla türlü maceralara atılıyorum. Derken karşıdan Peter bana gülümsüyor ona doğru yürüyordum ki arkadan bir ses  “Baraj yapılmadan önce daha güzeldi.” Dedi. Keçilerde, Peter’da yok olmuştu. Teyze hayallerimi yıkmıştı, yapacak bir şey yoktu, teyzenin yanına oturdum. “ Barajdan dolayı nem çoğaldı, hiçbir yerde durulmuyor.”Artvin’de kimin yanına gitseniz “bir dokunup bin ah”işitiyorsunuz.
“Baraj yapacağız iş imkânı olacak, gençler Artvin’den gurbete gitmeyecek dediler ama işçisinden minibüsüne kadar hepsini şehir dışından getirdiler”
“ Baraj yapılacak diye 15 köy sular altında kaldı, o köyler ki Artvin’in en iyi meyvesini, sebzesini zeytinini yetiştiriyordu.”
 “Bizim nehrimizin suyunu bir yerde topluyorlar, elektrik üretiyorlar ama elektriği bize vermiyorlar.”
“Baraj yaptılar ama bize faydası değil zararı var, eskiden Artvin merkeze bir saatte giderdik şimdi bir buçuk.”
“HES yapılırsa kurt, kuş ölmesin diye,  İstanbul’daki gibi kapımızın önüne taslarla su mu koyacağız?​”
Ve daha onlarcası... Duymak insanın içini acıtıyor ‘Hiç mi görmüyorlar bu güzelliği?​’ diye masumane sorular geçiyor aklımdan ama biliyorum ki barajları, HES’leri yapanların akılları masumane sorulara değil hinliğe çalıyor ancak.
Aklım Heidi’ de kalmıştı bir kere yine masalıma döndüm. Heidi dedesini üzgün, çökmüş gördü küçük kulübenin kapısında. Bir mektup vardı elinde Heidi okumalıydı ve bunun için şehre gitmeliydi. Dedesi sevinçle söyledi bunu ama Heidi onun bunu istemediğini hissetmişti zaten o da gitmek istemiyordu. Ama gitti. Bocaladı şehirde, alışamadı ama gitti çünkü başka çaresi yoktu.
Artvin’de bir babaanne torununu, çocuklarını uğurluyordu şehre.Heidi’nin dedesi kadar güçlü değildi o dayanamadı ağladı, torununa sarılıp içini akıta akıta ağladı. İşte o an “Baraj yapılınca iş imkânı olacak, çocuklarınız gurbete gitmeyecek” diye insanlarını hayallerini alt üst edenler, ellerinden evlerini, köylerini, sularını çalanlar geldi aklıma. Bir insana yapılabilecek en büyük kötülük onların hayallerini çalmaktı. Bu ülkeyi yönetenler bunu en iyi yapanlardı kuşkusuz ki. Karadeniz halkının hayalleri barajlarının, HES’lerin ipoteğinde tutanlardı onlar. Ama umut hep vardı bir başka teyzenin sesi çınladı kulaklarımda “ Ölürüz de suyumuzu vermeyiz.”  Diyordu.
Umut hep var olacaktı çünkü hiçbir iktidar doğa için ölümü göze almayacak, o teyze kadar cesur olamayacaktı.
Heidi masalın sonunda dedesine geri dönüyordu yanında tekerlekli sandalyeye mahkumClara’yla. Doğa ile iç içe olmanı ve sevgi dolu insanlarla bir arada olmanın etkisiyleClara yürümeye başlıyordu.  Bu kadar güçlüydü doğanın etkisi. Nasıl ki Clara’yı ayağa kaldırdıysa, kendisine yapılan bu kıyamında bir gün hesabını soracaktı.

*Tiyatro Öğretmeni

Evrensel'i Takip Et