Nuh Mete Yüksel’e açık mektup
Fevzi ÖZLÜER
“Hegel’in Hukuk Felsefesi’ne Giriş” kitabını 7 Kasım 1997’de İlhan Erdost’tan imzalı edinmiştim. Yurt dolabının derinliklerinde gezindikten sonra kitap Üzümcü Sokak’taki evin kütüphanesine sökün etti. Okumak zordu. Sonunda okudum. Üçüncü sınıfın hukuk felsefesi vizesi öncesinde okudum. Zihnim sek sek oynadı. Dönme dolap bulsam binecek kadar coşkuluydum. Altını defalarca çizdiğim satırlar ve arasına aldığım notlar vardı. O yıllarda hala bilgisayar kullanmıyordum. Elle yazı yazmayı çok severim. Notlarımı derler, toparlarım.
Sonra bir gün bir gece yarısı Karl Marx’ın bu kitabının da içinde olduğu kütüphanemdeki kitapların dosyanızın içine girdiğini öğrendim. 19 Aralık 2000’de F tiplerine geçiş için gerçekleştirilen “cezaevi operasyonu” kapsamında sabaha karşı emrinizdeki kolluk memurları evimize gelmiş, üç arkadaşımı ve kitaplarımı derdest etmişti. Ceza soruşturmasından arkadaşlarım beraat etti. Bizim adımıza siyasal bir tarih yazmaya kalktınız, beceremediniz ve fakat hala o belgeler kuşaktan kuşağa dosyaların arasında gezip duruyor. Ama kitaplarım beraat etmedi, hala ortada yoklar. Hele dergilerim, onlardan da ses yok. Operasyon sırasında, “İslamcı mı lan bu çocuk, bu dergiler ne böyle” dediğiniz dergilerle şu anda zaten pek de ilgilenen yok. Onları da arıyorum.
Ara sıra TEM’de gözaltılara gittiğimde dönemimizde bizimle hem hal olan polisleri görürüm. Yaşlanmışlar onlarda, kiminin emekliliği gelmiş, kimisi yılmış işten güçten. Birkaç kez sordum, “kitapları ne yaptınız, nereden temin edeceğim, bulamam onları bir daha” dedim. Bizde değil Mahmut, savcılıktan git iste, dediler. Hala ön adımla hitap etmekte ısrar ettiklerinden çok da zorlamadım. Sonra dosya hakimine sordum. Çok sevimli bir tepki almadım. Kitaplarımın nerede olabileceğiyle ilgili sizin “yetkili bir abi” olduğunuzu düşündüm. Ne de olsa Türkiye insan hakları ve adalet tarihine geçecek bu ceza davasının savcısıydınız.
Geçtiğimiz günlerde Ankara Barosu size ruhsat vermiş ve avukatlığa başlamışsınız. Ortalık karıştı tabi. Pek çok insan “Baro nasıl yapar bunu” dedi.
Ben bu haberleri görünce, aklıma yeniden düştü. Bu kitapların nerede olduğunu bildiğinizi düşünüyorum. Kitaplarım hakkında bir bilginiz varsa, Baro’ya haber bırakın.
Eğer mektubuma olumlu bir yanıt verecekseniz, merak ettiğim bir husus daha var. Bergama altın madeni davasında aktif olan onlarca kişiye “ajanlık suçlamasıyla” ceza davası açtırmıştınız. Dosyada iddianamenizi okuduğumda imla hatalarını düzelterek, tashihleri kağıdın sağına soluna not etmiştim. Açtığınız davada mahkeme beraat kararı vermişti. Ama ben bu tashihli iddianameyi hala saklıyorum. Avukatlık büronuzu ziyarete muhtemelen gelmeyeceğim. Ama dilerseniz bu iddianamenizi de Baro’ya bırakım oradan temin edersiniz. Yok artık onlarla benim işim bitti, adaletin savunma ayağında yer alacağım, diyorsanız; bu zihnimden atamadığım kitaplarım, dergilerim ve sizin tashihli iddianameniz hakkında oturup bir konuşmak isterim.
Ara sıra adliye koridorlarında karşılaşırız diye umuyorum. Belki de hiç karşılaşmayız. Daha çok idare mahkemeleri tarafındayım. Son olarak merak ettiğim şey şu: avukatlık güzel mi? Biz yıllardır tüm belgeleri kendimiz topluyoruz da merak ediyor insan. Adalet güzel mi?
Evrensel'i Takip Et